Ülkemizde memur sendikacılığı topal ördek misali düşe kalka yol alıyor. Önümüzde işçi sendikacılığının yerleşmiş standartları ve dünya örnekleri olmasına rağmen; rakiplerimizin bitmek tükenmek bilmeyen gelecek kaygısı ve hırsları, mutlak kontrolü elinden bırakmak istemeyen devlet aklı ve konuyla ilgili birikimi, sendikal literatürün yanından bile geçmeyen yüksek yargıçların kararlarıyla birleşince ortaya hilkat garibesi yapılar çıkıyor. Memur Sen olarak yıllardır hem sendikacılığın yasal çerçevesini dünya standartlarına yaklaştırmaya hem de ekonomik zorluklar karşısında kazanımlar üretmeye çalışıyoruz.
Çeşitli badirelerden geçsek de aldığımız mesafeyi önemsiyoruz. Toplu görüşmeden toplu sözleşmeye geçiş, eksikleri de olsa önemliydi. Toplu sözleşmeler ve diğer argümanlarla son on yıldır elde ettiğimiz 1007 kazanım tarihe altın harflerle yazıldı. Sendika kurmaktaki amaç, yetkiyi almak ve üyeleri adına masaya oturmaktır. Daha işin başında böyle bir ufku ve kapsamı olmayan sendikalar neden kurulur? Mahkemeler bunların, değil sendika dernek bile olamayacağını nasıl görmez? Hizmet kolu sendikacılığının olduğu bir düzende, çalışanlar nezdinde yüzde iki bile karşılık bulamamış bir yapıyı, genel yetkili sendika ile aynı kefeye koymak hangi hukuki gerekçe ile anlatılabilir? Toplu sözleşme primini tam alabilmek için, üye olunan sendikanın hizmet kolunda yüzde iki üyeye sahip olma şartını iptal eden yüksek mahkememiz; partilerin hazine yardımı hak etmesinde aranan oy oranı ile yine seçimlere girebilmesinde aranan belli oranda örgütlenme şartını arayan yasal düzenlemeyi neden iptal etmiyor? Buradaki çelişkiyi izah edebilmek, 367 garabetini izah edebilmekten zor olsa gerek. Mahkeme kararları ve artık işlevini kaybetmiş 4688 sayılı yasa ile ülkemizde GDO’lu sendika dönemi başlamıştır.
Tek hüneri yetkili sendikaya sataşmak olan, dili ve ayarı bozuk, hiçbir nezaket ve ahlak kuralı tanımayan sendika görünümlü yapılar, verdikleri bir dilekçe ile aslında sendika kurmuyor, kaynaktan kesim ve tam toplu sözleşme pirimi ile para tuzağı kuruyor. Sorumluluk yok, her hassas konuyu kaşı, oturduğun yerden ahkam kes, emek verenle, mücadele edenle aynı muameleye tabi ol. Bu düzen hak arayanların emeğine saygı duymuyor. Bu gün yüzde iki barajının iptaline sevinenler, artık mecburen gelecek olan dayanışma aidatı düzeninde hangi hokkabazlıkla üye tutmayı deneyecekler acaba? Emek mücadelesi vermek için yola çıktığını iddia edenler, asalak yaşamayı, parazit gibi beslenmeyi nasıl içine sindiriyorlar? Partiler için koyulan sınırlar kaldırılsın, bu genetiği bozuk organizmalar, sivil adamlar bularak hazine yardımı almak için bir dilekçe vererek, aslında sendika değil parti olduklarını iddia ederler. Kısa sürede parti sayısı sendika sayısını geçer. Sendika sayısına bakılırsa bu durum açıkça görülecektir. Bu tür kararlar ve uygulamalar bize zaman kaybettiriyor. Bizi dünyadan soyutluyor. Uzun vadede hep beraber kaybediyoruz. Yüzde iki barajı bir süredir, hilkat garibesi yapıların konforunu bozmuştu. Biraz daha uğraşacağız anlaşılan. Ne de olsa bu ülke, yetkili olduğunda dayanışma aidatı isteyen, yetkiyi kaybedince de bu talebini yutan çok tutarlı, dürüst sendikacılar da gördü! Unutmayalım.
Talat YAVUZ Eğitim-Bir-Sen Genel Sekreteri [email protected]