Türkiye ve Yunanistan arasında Doğu Akdeniz'de NAVTEX ilanı ile başlayan gerilim devam ediyor. Yunanistan'ın hukuksuz taleplerine karşı Türkiye meşru haklarını sonuna kadar koruyacağını tüm dünyaya ilan etti. Avrupa Birliği'ne güvenerek boyuna posuna bakmadan Türkiye'ye kafa tutmaya çalışan Yunanistan bölgede provokasyon peşinde koşmaya devam ediyor.
Öte yandan tüm bu gelişmelere karşın Yunanistan'da aklı başında kişiler de çıktı.
SYRİZA hükümeti döneminde ekonomi bakanı olarak görev yapan Efklidis Tsakalotos, Yunanistan'ın Türkiye'yi dışlamasının yanlış olduğunu belirterek "Yunanistan'ın İtalya ve Mısır ile anlaşması ve anlaşmazlıkların AB çerçevesinde giderilmesi politikası doğrudur ama bu gibi anlaşmaları Türkiye'yi yalnızlaştırma mantığı ile değil, içinde Türkiye'nin de yer alacağı toplu bir anlaşmaya öncülük yapacak şeklinde değerlendirmelidir... Bizim görüşümüze göre Yunanistan'ın Kıbrıs adasıyla MEB alanlarının ısrarla birleştirilmesi için sürdürülen mantık bir felaketin habercisidir. Bu tartışmalar sürdükçe bunun gerçekleşmesinin ne denli zor olduğu, uluslararası hukuk kuralları uygulamalarının tam aksi yönde bulunduğunun görülmesindedir" ifadelerini kullandı.
Yunanistan'ın mantıklı davranması gerektiğini söyleyen Tsakalotos, "10 km'lik sahile sahip olan Meis adasının kıta sahanlığı ve MEB alanı hakkı olabilir, ancak Yunanistan'ın kıta sahanlığı ile Kıbrıs adasının kıta sahanlığını birleştirecek bir yetkiye elbette sahip olamaz" dedi.
'DOĞU AKDENİZ VE EGE'DE HER ŞEY BİZİMDİR DERSENİZ...'
Eski Dışişleri Bakanı Nikos Kocyas, Doğu Akdeniz'deki kriz patlak vermeden önce "Doğu Akdeniz ve Ege için her şey bizimdir, bize aittir; başka kimsenin hakkı yoktur, derseniz o zaman problemin bir parçası olduğunuzu da kabul etmeniz lazım" demişti.
Bir sonraki Dışişleri Bakanı Yorgos Katrougalos da "Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de elbette hakları vardır. Yeter ki uluslararası hukuk kurallarına uygun olsun" açıklamasıyla milliyetçi çevrelerin hedefine girmişti.
'O ZAMAN KİMİN PROVOKATÖR OLUP OLMADIĞI ANLAŞILIR'
Yunanistan'ın eski Maliye Bakanı ve MERA25 partisini kurarak parlamentoya giren Yanis Varufakis'in parlamento konuşmasında dikkat çeken bir öneride bulundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gibi "Doğu Akdeniz'in ıslattığı tüm ülkelerin bir masaya oturmasını ve deniz bölgelerini barışçıl bir biçimde görüşmelerini" öneren Varufakis, "Ancak o zaman kimin ne istediği, kimin provokatör olup olmadığı anlaşılır" dedi.
'MISIR ANLAŞMASI ZAMANSIZ OLDU'
Türk-Yunan ilişkileri uzmanı Prof. Lukas Tsoukalis ise Türk-Yunan anlaşmazlıklarının çözülmesinde müzakerelerden başka bir seçenek olmadığını savundu.
Ne Yunanistan'ın ne de Türkiye'nin bölgede savaş istemediğini dile getiren Tsoukalis, "Yunanistan'ın Mısır ile son anda imzaladığı anlaşma Türkiye'yi incitmiştir. Mısır anlaşması zamansız olmuştur. Anlaşma ya altı ay öncesinden ya da altı ay sonrasında yapılmalıydı." diye konuştu.
'SÜREKLİ SİLAHLANMAMIZ YANLIŞ'
Türkiye'nin saldırgan bir ülke olmadığını aktaran Siyaset bilimci Aleksis Heraklides şu ifadeleri kullandı:
"Türkiye'nin saldırgan bir ülke olduğunu gerekçe gösterip sürekli silahlanmamız ve bu yüzden ekonomimize ağır zararlar vermemiz büyük hatadır. Türkiye'nin Akdeniz sahilleri, neredeyse Mısır'ın sahillerinden daha uzundur. Dolayısıyla Yunanistan ileri sürdüğü tezlerle gerek Ege'de gerekse Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi sadece kıyı sahillerinde hapsetmeye çalıştığı imajını veriyor.
Ege'deki Yunan adaları ya da Meis adası Türk kıyılarına o denli yakın ki, uluslararası hiçbir mahkeme, bu adalara kıta sahanlıkları ve Münhasır Ekonomi Bölgeleri için (MEB) tam yetki hakkı tanıması mümkün değildir. "Savaş olur mu?" sorusuna verebileceğim tek yanıt ise savaş her iki ülkenin ancak daha çok Yunanistan'ın felaketine yol açar."
Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Panayiotis Ioakimides ise Yunanistan'ın büyük hata yaptığını söyledi.
İoakimides, Yunanistan'ın Türkiye karşısında işlediği beş hatayı şöyle özetledi:
1- Doğu Akdeniz'de ne Türkiye'nin ne de Yunanistan'ın ilan ettiği bir kıta sahanlığı dolayısıyla MEB alanı yoktur. 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi uyarınca bir ülke kıta sahanlığı ilan edecekse karşı kıyıdaki ülke ile anlaşması şarttır. Kıta sahanlıkları ise ülkeler arasında yapılacak müzakerelerden sonra belirlenir. Sözleşmenin kıta sahanlıklarını ilgilendiren 83. maddesi açık ve nettir. O zamana kadar hak talep edilen bölgeler ihtilaflı bölgelerdir. Son söz uluslararası mahkemelerdedir.
2- Ülkelerin MEB alanları o ülkenin egemenlik alanı değildir. Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin 76. maddesi uyarınca sadece MEB alanları içindeki zenginlikler üzerinde hak sahibidir. Dolayısıyla Oruç Reis gemisinin, bölgedeki araştırmalarıyla Yunanistan'ın egemenlik haklarını değil; faraziyede varsaydığımız egemenlik haklarımızı kısmen ihlal ettiği söylenebilir.
3- MEB alanları uluslararası sular olarak kabul edilir. Seyül seferler bütünüyle serbesttir. Oruç Reis'in bölgede yüzdürülmesi yasa dışı değildir. Ancak hukuken ilan edilmiş kıta sahanlığında araştırma yaparsa hukuka karşı gelmiş olur.
4- Yunanistan'ın Mısır ile deniz yetki alanları anlaşması doğru olabilir ancak zamanlama açısından hatalıdır. Türkiye ile müzakerelere başlamadan bir gün önce böyle bir anlaşma yapması, en azından uygunsuz olmuş, müzakereleri rayından çıkarmıştır.
5- Avrupa Birliği (AB) Türkiye'yi azarlıyor olabilir ancak aynı zamanda Atina'ya da 'tek taraflı hareket etme; Türkiye ile diyalog masasına otur' gibi de şiddetli bir mesaj veriyor.
DOĞAL ZENGİNLİKLERDEN ORTAKLAŞA YARARLANILMALI
Gerginliğin azaltılması durumunda tarafların birçok alanda işbirliği yapabileceğini aktaran Atina Siyasal Bilimler (Panteion) Üniversitesi'nden Uluslararası İlişkiler Profesörü Konstantinos Filis, şöyle konuştu:
"Yunanistan, Türkiye'nin egemenlik haklarını ne reddediyor ne de Türkiye'nin 'mavi vatan' kavramına benzer bir kavramla bu haklarını gasp etmeye çalışıyor. İki ülke arasındaki ihtilaflar, keyfi yorumlara meydan vermeden deniz hukuku kurallarına göre çözülmelidir. Bu da ya diyalog yolu ile ya da Uluslararası Lahey Adalet Mahkemesi'nde mümkün olabilir.
Komşu ülkeler, tek taraflı eylemlere, tehditlere ve zorunlu diplomasi (coercive diplomacy) yoluna başvurmaksızın anlaşmalıdır. Türkiye, Mısır'dan sonra bölgenin en büyük pazarına sahip olan ve her türlü bağımlılığını hafifletmeye çalışan bir ülkedir. Türkiye ile Yunanistan 1982 UNCLOS anlaşması temelinde deniz yetki alanlarını belirlemeleri durumunda deniz alanlarının kesiştiği yerlerden çıkacak olası doğal zenginliklerinden, kendilerine düşen pay oranında, ortaklaşa yararlanabileceklerdir.
Doğal gaz ve LNG kullanımı 2050 yılına kadar geçerli olacaktır. Zaman daralmaktadır. Dolayısıyla yatırımlarda, kararlarda ve olası sinerjilerde geç kalınmamalıdır. Ve en önemlisi: bölgemizin refaha ulaşılabilmesi için komşu ülkeler arasındaki ilişkilerin istikrarlı hale gelmesi ve uluslararası hukuk temelinde işler bir modus operandi bulunması şarttır."
Türkiye ve Yunanistan arasındaki olası savaşın büyük felaketlere yol açacağını kaydeden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Eski Başkanı Prof. Hristos Rozakis "iki ülkenin kıta sahalıklarını belirlemeleri için diyalog masasına oturmaları" gerektiğine ve "diyalogtan bir sonuç alınamazsa, tarafların ortak bir tahkimname ile Uluslararası Lahey Adalet Divanı'na başvurmalarının" en mantıklı yol olacağına dikkat çekti.
Meis Adası konusunda Türkiye'ye hak veren Rozakis ülkede başta milliyetçiler tarafından olmak üzere hedef tahtasına konmuştu.
Rozakis görüşlerini kamuoyu ile şu şekilde paylaşmıştı:
"Meis adası en yakınındaki Yunan adası Rodos'tan uzak, Türkiye kıyılarına çok daha yakındır. Yunanistan'ın tezleri maksimalist tezlerdir. Kaldı ki Türkiye'nin Akdeniz'deki sahilleri, Kıbrıs adasının sahillerinden daha uzundur."
Kaynak: Haber 7
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.