İnanması güç ama lisans eğitimi üzerine yüksek lisans da yaptıkları halde kamuda meslek lisesi mezunu statüsünde teknisyen olarak çalışıyorlar. Görevde yükselemiyor, yönetici kadrolarına atanamıyorlar. Bilgi ve becerileriyle parmak ısırtıyorlar ama ne yazık ki imza yetkileri yok. Mühendislik tamamlama hakkı için yıllarca mücadele vererek sonunda mevzuatta yol açtılar ama karşılaştıkları entrikaları yazsalar ciltler dolusu kitap olur. Yıllar sonra nihayet mühendislik tamamlama sınavına girdiler ve başarılı olup kayıt hakkı kazandılar fakat YÖK’ün yazısına rağmen mühendislik fakülteleri ve defans lobisi resmen ağızlarından burunlarından getiriyor. Teknik öğretmenler ise haklı olarak YÖK’ün duyarsızlığından şikâyetçiler.
Onlar, aldıkları eğitimin pratiğe dönük olması dolayısıyla piyasadaki en iyi yetişmiş teknik elemanlar. Her tür projeyi tasarlama ve uygulama becerileri var. Öğretmen olarak yetiştikleri halde sanayinin aradığı ama projelerde imza yetkisi olmadığı için iki ellerini açarak, ‘Biz ne yapalım, hadi siz söyleyin’ dediği kişiler. Toplamda 3-4 fakülte ile revaçtaydılar. Fakülte sayısı, ne hikmettir bilinmez, hedefsiz ve amaçsız olarak birkaç yıl içerisinde 19’a çıkarıldı. Doğal olarak arz-talep dengesi bozuldu. 28 Şubat’ın mesleki eğitime vurduğu darbe ile birlikte meslek liseleri dibe vurunca; 19 fakülteden toplamda 80 bin mezun ile piyasanın parası iken, birden pulu oldular.
Yükseköğretim Kurulu’nun 2007 Strateji Raporu gereği sorunlar gerekçe gösterilerek, TEF’lerden ‘E’ silindi ve Teknik Eğitim Fakülteleri, Teknolji Fakültesi (TF) oldu. 2010 yılına gelindiğinde, Teknoloji Fakülteleri mühendis yetiştiren fakülte, Teknik Eğitim Fakülteleri ise tarihe gömülmüş mezunları ve eğitimi devam edenlerin ortada bırakıldığı ve haklarında herhangi bir düzenlemenin yapılmadığı, statülerinin çözüme kavuştulmadığı kadük yapı haline geldi. Mezunlar, kaderleri ile başbaşa bırakılmış, belirsizliğe terkedilmiş kitleye dönüştü.
Fakülteleri kapatılan mezunların unvan ve statü mücadelesinde seslerini yükseltmeleri artık kaçınılmazdı. Yıllardır mühendislik tamamlama için verilen mücadelede defans lobisine rağmen binbir zorlukla mesafe almayı mevzuat boyutuyla başardılar. Tam ‘Allah’a şükür’ diyecekken, öyle bir Ali Cengiz Oyunu ile karşılaştılar ki, resmen akıllara durgunluk verecek cinsten.
Mühendislik tamamlama sınavına giren 38 bin teknik öğretmenden 16 bin kişinin sınavı kazandığı biliniyor. Sınavı kazanan 16 bin içerisinden 25 bölüm mezununa bir kısım üniversitelerde bölüm başı ortalama 5-6 kişilik kontenjan açılmış görünüyor. Bu durumda ülke genelinde sadece 2 bin 700 kişi “mühendislik tamamlama” hakkı kazanmış oldu. 14 bin 300 kişinin umudu başka bahara kalırken, hak kazanan 2 bin 700 kişinin hevesi ise kursağında kalmış gibi. Defans lobisinin baskısı ile mühendislik tamamla eğitimi tutarsızlık, haksızlık, hukuksuzluk zeminine doğru kaymakta, alınan hak ise resmen anlamsızlaştırılmaktadır.
Mühendislik fakültesi ile teknik eğitim fakültelerinin transkriptlerinin karşılaştırması sonucu ortaya çıkarılan ve 18.03.2013 tarihinde kurula sunulan fark ders sayısı 4-8 arası değişirken, defans lobisinin araya girmesi ile Yükseköğretim Kurulu en az 10-14 ders alınması zorunluğu getirdi. Üniversitelere ise bunu yüzde 50 artırma imkanı da verince, adeta bebek ölü doğmuş oldu. Üniversiteler, gerek lobi baskısı gerek ise meslek taassubu gereği, teknik öğretmenlerin teknik eğitim fakültelerinde aldıkları derslerin hemen hemen büyük kısmını tekrar almaları dayatmasında bulundu. Mühendislik tamamlama, resmi anlamda olan ama fiilen mümkün olmayan şekilselliğe dönüştürülmüş durumda.
YÖK Başkanı Sayın Gökhan Çetinsaya’nın 13 Mart 2013 tarihinde teknik öğretmenlerin huzurunda basına vermiş olduğu beyanatında, 35-40 bin kişinin bu uygulamadan faydalandıralcağı yer alamaktadır. Gelinen nokta itibarıyla beyanat hamasete, YÖK ise ne yaptığını bilmeyen bir kuruma dönüşmüş durumda. Bırakın 35-40 bin kişiyi, bunun zekat miktarı bile bu şartlarda söz konusu eğitimi alamaz ve mühendislik hakkını tamamlayamaz.
Teknik eğitim fakülteleri, lisans düzeyinde (4 yıllık) yüzde 90’ı mühendislik düzeyinde olmak üzere, 190-200 kredilik eğitim veren teknik fakültelerdir. 3795 sayılı Kanun gereği, en fazla iki yarıyıl tamamlama eğitimi almak kaydıyla mühendis ve yine bu kanun kapsamında teknik eleman olarak görev ve yetki tanımlanması zorunluluğu bulunan fakülteler. Fakat mevzuata rağmen unvan, statü ve yetkileri belirlenmeyen tek fakülte de yine teknik eğitim fakülteleridir. Bu sorumluluk, başta Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı olmak üzere, Milli Eğitim Bakanlığı’nındır. Tüm teknik eğitim fakültesi mezunlarının unvan ve yetkilerinin belirlenmesi, 3795 sayılı Kanun gereği, normalde yasal zorunluluktur. Neyse, bu konuya tekrar dönmenin anlamı yok. Ben, ‘YÖK, çözüme yönelik attığı adımı tamamlamalı ve mutlaka gereğini yapmalıdır’ diyorum.
Aksi halde YÖK ile ilgili meşruiyet tartışmaları, kararlılık, tutarlılık ve etki boyutuyla genişleyerek devam edecek, ‘35-40 bin kişi mühendislik tamamlama hakkından yararlanacak’ diyen YÖK Başkanı Sayın Çetinsaya ise kamuoyunda tartışmaya açılacaktır.
YÖK, teknik öğretmenlerin sesini artık duymalı, kararının arkasında durmalı, defans lobisine teslim olmamalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.