İstanbul’a geldiğim 2003 yılından beri tıraş olduğum kuaför; “Artık yetiştireceğimiz elaman bulamıyoruz, bu yeni Milli Eğitim Bakanı, 4+4+4 sistemini değiştirir mi, yoksa birçok meslek yok olacak.” diyor. Bu konuşmadan bir gün önce ziyaret ettiğim Maltepe Mesleki Eğitim Merkezi Müdürümüz Ahmet Tamer KAMBER; “Mesleki Eğitim Merkezlerine artık bizim çocuklarımız gelmiyor, biz Suriyeli ve Özbek çocuklarımıza meslek öğretiyoruz.” diyor.
Cumartesi günü Ankara’da, çok farklı meslek gruplarının katıldığı bir toplantı öncesinde, geçmişte öğretmenlik yapmış, müfettiş olarak Anadolu’yu gezmiş, 28 Şubat sürecinde eğitim dünyasından iş dünyasına adım atarak şimdilerde makine işleri yaptığını söyleyen tecrübeli bir eğitimci ile geçmişin önemli bir siyasetçisinin aynı konuyu konuştuklarına şahit oluyorum. Her ikisi de sözü hiç uzatmadan; “Bu sistem değişmeli, 5+3+3 olmalı ve son üç zorunlu olmamalı, çocuklarımız bir vida sıkmayı bile beceremiyor.” diyorlar. Bir öğretmen arkadaş; “Tesisatçı bulmak için randevu almak gerekiyor ve bulduğunuz da burnundan kıl aldırmıyor.” diyor.
Yine bugünlerde, günümüz gençliğinin duygusuz, sorumsuz ve haz merkezli bir şekilde yetiştiği ve yirmi yıl sonra büyük bir tehlikenin yaklaştığına işaret eden bir yazı sosyal medyada dolaşıyordu. Meslek liselerini tartıştığımız son bir aylık sürecin son haftasında şahit oldum yukarıda yazdıklarıma. Belki de siz bu satırları okurken, LGS sonuçları açıklanmış ve bütün Türkiye, Meslek Liselerinin boş kaldığını ve bu okulların ne olacağını konuşmaya başlamış olacak.
Ne oluyor? Bütün bu olup bitenler bilgimiz dâhilinde mi oluyor? Toplum hayatının ihtiyacı olan, tarihi değeri olan meslekleri öğreten ustalar, sadece meslek öğretmiyor aynı zamanda bir kişilik de kazandırıyordu çocuklarımıza. Bugünlerde, bu meslek ustalarına ne kadar çok ihtiyacımız olduğunun farkında bile değiliz galiba. Ata mesleklerimiz yok olunca, gelenek, görenek ve değerlerimiz de beraberinde yok oluyor.
Çok defa yazdım, yine de yazacağım. Sadece akademik başarı üzerine kurulmuş eğitim sistemimiz değişmeli. Bütün öğrenciler akademik alanda başarılı olmak zorunda değiller ve olamazlar da. Neden zorluyoruz? Daha alt sınıflarda yeteneğine göre mesleğe ve sanata yönlendirmeliyiz.
Bu yılki LGS sonuçları ortaya çıkınca, tartışmayı meslek liseleri üzerinden yapmalıyız. Yine Anadolu Liseleri, Fen Liseleri ve proje okullar üzerinden tartışarak bu meseleyi çözemeyiz. Çocuğun hangi okul türüne gideceğini, sadece veli tercihine bırakmaya devam edersek, bedelini toplum olarak ödemeye hazırlanalım.
Son yıllarda eğitimde bazı tabular oluşturduk ve bu tabuların esiri olmayı kutsal bir görev addediyoruz. Mademki yeni bir dönem başladı, bunu fırsata dönüştürerek yeniden bir sorguya başlayalım. Avrupa’da zorunlu eğitim neyse onu yapmak zorunda değiliz, 4+4+4 mesleki eğitime zarar veriyorsa onu da tartışalım. On sekiz yaşını bitirmiş çocuklarımız, üniversiteye yerleşemeyince, bir meslek öğrenebileceği yaşı da geçmiş oluyor ve hiçbir el becerisi olmadan hayatın zorluklarıyla baş başa kalıyor. İnanıyorum ki bütün okul türlerinde çocuklarımız altın bilezik olacak bir mesleği çok rahat öğretebiliriz, yeter ki inanalım.
Toplum olarak köylerimizden, kasabalarımızdan koptuk, şehirlere toplandık. Çocuklarımız, el becerilerini geliştirecek ortam ve kullanmalarını gerektirecek şartlardan çok uzak yetişiyor. Zor günlerde ayakta kalmanın yolunu bulmalıyız.
Meslek Liselerine yönlendirme üzerinde sistem oluşturmalıyız.
Mesleki Eğitim Merkezleri de diploma verebilmeli.
Bütün lise türlerini, sınav baskısından kurtararak, öğrencilere en temel becerileri kazandıracak ortamlar sağlamalıyız. Teknoloji bağımlılığı artık madde bağımlılığı kadar tehlikeli boyutlara ulaşmış durumda. Yerli çıraklar yeniden hayatın doğal bir parçası olmalı ve bu süreç eğitim planlamasının bir parçası halinde değerlendirilmelidir. Yukarıda bahsettiğim sohbet şu tespitle sona ermişti: “Osmanlı, eğitimde başarılı olamadığı için yıkıldı.”
Talat YAVUZ
Eğitim Bir Sen İstanbul 4 No’lu Şube Başkanı
www.twitter.com/talatyavuz29
www.facebook.com/TalatYavuz29/