Eylül-Ekim ayları âdeta dershanelerle yattık, dershanelerle kalktık.
17 Aralık Operasyonunun ardından ortalık toz-duman oldu. Ülke bambaşka bir gündemle karşı-karşıya kaldı. Yeni Eğitim Süreci, dershaneler konusu her şey unutuldu. Köprünün altından çok şeyler geçti.
Yapılan resmi açıklamalara göre; 17 Aralık'ta yapılan İstanbul merkezli operasyonun Türkiye'ye maliyetinin 104,86 milyar lira olduğu kaydedildi. Bu dumanlı havada pek çok iç ve dış gelişmeler herkesin gözü önünde seyretmektedir.
Ben burada ‘’Yeni Eğitim Süreci’’ ile ilgili konulara değineceğim. Kasım Ayının sonlarında ‘’Eğitimin Açıkları Kapatılsın’’ başlığı altında bir yazı yazmıştım. Mevcut eğitim sorunlarımıza değinmiştim.
Aralık Ayının ilk haftasında İstanbul Beykoz Sabancı Öğretmenevinde (kısa bir süreliğine Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcının da katıldığı) Başbakanlık Eğitim Müşaviri Muhterem Kurt tarafından ‘’Yeni Eğitim Süreci’’ konusunda bilgilendirme toplantısı yapıldı. 50 civarında STK Temsilcisinin olduğu bu toplantıya bende katıldım.
Muhterem Kurt ‘’Gündemdeki meseleler Yeni Eğitim Sistemi ve Dershaneler’’ diyerek bu çalışmaların öncesi hakkında şu bilgileri verdi; ‘’Bu sistemle ilgili çalışmalara çok önceden başladık ve 2012 Kasım Ayında bitirdik. 2012 Aralık Ayında Prof. Selehattin Turan gibi 10 kişilik bir Akademik Komisyona sunduk, beğenildi ve desteklendi. Akabinde Müsteşara sunduk’’ dedi.
Kurt ’’Modüler Eğitim-Öğretim Sistemi 5 Modülden oluşuyor. Ama ben ilk 2 tanesini vereceğim. Bunlardan biri Teşhis, diğeri Tedavidir. Ben, eğitimdeki sorunlar halledilmeden Yasa ile dershanelerin kapatılmasının doğru olduğunu düşünmüyorum’’ dedi.
Kurt; ‘’Türkiye’de izlenen eğitim politikalarında, eğitim sisteminin bütüncül olarak ele alınmayışı ve dolayısıyla sistemin parçaları üzerinde yapılan değişikliklerin de sitemin diğer unsurlarını etkileyemediğinden soruna kesin ve kalıcı çözümler bulunamamaktadır. Buradaki asıl sorun; Milli bir eğitim felsefesinin olmayışıdır. Avrupa da bakan değişse de eğitim sistemi değişmez. Nasıl bir öğrenci yetiştireceğimize karar vermemiz gerekmektedir’’ dedi.
Mevcut eğitim sistemini eleştirilerine devam eden Kurt; ‘’Sınava dönük bir hazırlık var. Dershane sonuca odaklıdır. Eğitime bakış açımız sağlıklı değil. Bugün her fakülteden mezun mevcut öğretmenlerimiz var. Sınav sistemi diye bir duvar var. Dershaneler buraya sığışmıştır. 97 Fakülteye 2012 yılında 70 bin öğrenci alındı. Öğretim elemanı başına 45 öğrenci düşüyor. Toplam 300 bin mezun olmayı bekliyor. 300 bin de dışarıda mezun olmuş, bekliyor. Senede ortalama 40 bin civarında atama yapıyoruz. İstihdam imkânı yok’’ dedi.
Kurt Eğitim Fakültelerindeki öğrenci profiline’de değindiği konuşmasında; ‘’Öğretmen yetiştiren kurumlara giren öğrencilerin genellikle öğretmenliği bilinçli tercih etmedikleri bilinmektedir. Yapılan bir araştırmada sınıf öğretmenlerinin% 38,8i, Branş öğretmenlerinin % 32,2 si, iş bulma kaygısı ile mesleği tercih ettiklerini beyan etmişlerdir. Öğretmenlerin % 21,7’ si mezun olduğu alan dışında öğretmenlik yapmaktadır. Öğretmenlerin % 35’i mesleği istemeyerek yapmaktadır’’ dedi.
Kurt; ‘’KPSS VE ALAN SINAVI’nın iyi bir öğretmen seçmeye yetmeyeceği bilinmelidir. ‘İyi Matematik bilen, iyi matematik öğretir’ diye bir kural yoktur. Öğretmenlik sınıfta belli olur. Öğretmenlik mesleğinin herkese açık olması, mesleği temsil edemeyen yeterlilik yönünden pek çok eksiği bulunan kişilerin öğretmen olmasına ve mesleğin kalitesinin düşmesine neden olmuştur’’ dedi.
Mevcut öğrenci profiline de değinen Kurt; ‘’Bu gün okullar, okula niçin geldiğini bilmeyen, okulu boş bir zaman geçirme yeri olarak gören ve hiçbir gayret göstermeden sınıf geçen öğrenci yığınlarıyla doludur. Öğrenci okulu yaşamının hiçbir alanında etkin görmediğinden ciddiye almamaktadır. Okula verilen değerin kaybolmasıyla birlikte öğrenciler arasında büyük bir disiplin sorunu yaşanmaktadır. Öğrencilerin büyük bir bölümü, kurumsal olarak okula ve özelde öğretmene olan saygısını yitirmiştir. Öğretmenlerin % 53’ü sınıf hâkimiyetini ve disiplini sağlamada zorlandığını belirtmiştir’’ dedi.
Müfredat konusunda da ’’Uygulamaya konulan müfredat, öğrenciyi aktif kılması ve farklı eğitsel yöntemler kullanarak öğretmesi bakımından ideal olsa da eğitimin temel bileşenlerinden bağımsız kurgulanmasından kaynaklanan uygulama sorunlarıyla karşı karşıyadır. Devlet okullarının kalabalık sınıflarında uygulama zorluğu yaşayan program, özel okulları bir adım öne geçirmiştir. Müfredatın asıl eleştirilmesi gereken yönü eğitim değil, öğretim temelli olmasıdır. Mevcut müfredat içerik yönünden çok yoğundur. Öğrencilere aşırı bilgi yüklemesi yapmaktadır. 9. Sınıf Matematik Kitabı 1150 sahife, 3 ciltten oluşuyor. Böyle bir mantıkla kitap hazırlanırsa sonuçları vahim olur’’ dedi.
‘’Okul Yöneticilik sorunumuz var’’ diyen Kurt; ‘’Okulların başarısı, bu kurumlarda görevli yöneticilerin başarısıyla doğru orantılıdır. Okul yöneticileri okulda bilginin üretim ve yönetim süreçlerinin geliştirilmesinde liderlik rolü üstlenmelidir. Okulda Yönetici çağın gerektirdiği bilgi, beceri, tutum, değer ve davranışlarla donanmış olmalıdır. Okul Yöneticilerimizin de öğretmen dışında profesyonel öğretici olmalı, bir kadro oluşmalı’’ dedi.
Sınav sistemi ve dershanelerle ilgili olarak ta; ‘’Bu gün eğitim siteminin en büyük sorunu adil ve eşit olmayan sınav sistemidir. Orta öğretim ve Yüksek öğretime geçişin tek adresi olan sınavlar, sınava odaklı bir eğitim anlayışını beraberinde getirmiştir. Okul kültürüyle hiç ilgisi olmayan, değerlendirmeye değil, sıralamaya yönelik sınavlar öğrencileri adeta yarış atına çevirmiştir. Okulların güven tazelemesi gerekmektedir’’ dedi.
Eğitimin sorunlarıyla ilgili Teşhis’i 6 madde halinde özetledi. Bunlar;
1-Öğretmen yetiştiren kurumların yetersizliği. 2-Öğretmen alımlarındaki yetersizlik. 3-Sistem içindeki çalışmayan öğretmen. 4-Okulu önemsemeyen, ciddiye almayan öğrenci. 5-Sıralamaya dönük sınavlar (SBS-LYS) 6-Sistemde bir ur haline gelmiş dershaneler.
Orta öğretime geçiş Sisteminde ‘’öğrenciyi okul içinde tüm yönleriyle değerlendirecek ve Orta öğretim Kurumlarına EŞİT ve ADİL bir geçiş sağlayacak sistem’’ getirileceğini kaydeden Kurt ‘’Ülkemizde 79 ayrı program uygulayan bir çoğu geçerliliğini yitirmiş 24 çeşit diploma veren lise vardır. Lise türleri azaltılarak öğrencileri otantik ve çok yönlü değerlendirecek bir sistem kurulmadıkça bu patolojik durumun üstesinden gelinemeyeceği bir gerçektir. Bugüne kadar yapılan araştırmalar göstermiştir ki, öğrencinin başarısında kendisi dışında iki önemli etken vardır. 1- Çevresel faktör olarak OKUL, 2- Sosyo-Ekonomik yapı olarak AİLE’’ dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.