Dış güçler, içerideki işbirlikçileri marifetiyle Anadolu Coğrafyasını ve Anadolu Coğrafyasından beslenen Ortadoğu ve Afrika'daki ülkeleri özellikle müslüman ülkeleri dizayn ettiler. Cetvelle sınırları belirlediler, haritalar çizdiler ve kendilerine göbekten bağlı işbirlikçileri, yönetim makamına oturttular. Kendilerine bağlı krallıklar, sultanlıklar oluşturdular.
Hakim güçlerin, Arapları Osmanlı'ya düşman etmek marifetiyle, Ortadoğu'yu, Afrika'yı Anadolu topraklarından koparmalarının üzerinden bir asırdan fazla bir zaman geçti. Osmanlı tarafından barışla yönetilen 22 milyon 500 bin kilometrekarelik alanda insanlar huzur içerisinde tam 400 asır boyunca yaşadılar.
Ne zaman ki Osmanlı İmparatorluğu çöktü, Ortadoğu ve Afrika coğrafyası'nda kan ve gözyaşı eksik olmadı. Osmanlı'ya bağlı ülkeleri, daha doğru bir ifadeyle İslam Coğrafya'sını böldüler, parçaladılar ve sömürdüler. Başsız bıraktılar, ekonomilerini çökerttiler ve kaynaklarını tükettiler. Öyle bir tükettiler ki, tam iki asırdır İslam Coğrafyası kendine gelemiyor. Daha da uzun bir süre gelemeyecek gibi.
Osmanlı İmparatorluğu'nun bakiyesi olan Anadolu'da da durum farklı olmadı. Cumhuriyetin kuruluşundan sonraki hiç bir dönemde Anadolu Coğrafyası'nın insanı rahat yüzü görmedi. Milli Şef Dönemi, 1960 darbesi, 1971 muhtırası, 1980 darbesi, 28 Şubat Post modern darbesi, balyoz, yakamoz, ayışığı, eldiven darbe planları, cumhuriyet mitingleri, 2007 e muhtıra, MİT krizi, Gezi olayları, 17-25 Aralık darbe girişimi ve son olarak HDP'nin halkı sokağa dökme senaryosu.
İstiyorlar ki Anadolu insanı ayağa kalkmasın, ekonomisini, savunma sanayisini geliştirmesin ve istikrarı yakalamasın. Türkiye'de güçlü bir iktidar olmasın ve hep yönetilebilen bir ülke olsun, bizim sözümüzden dışarı çıkmasın.
Bu ideallerini şimdiye kadar rahatlıkla gerçekleştirdiler. Öğrencileri sokağa çıkartarak üniversiteleri kargaşa ortamına döndürdüler, işçileri sokağa döktüler, sağ-sol çatışmasıyla kardeşi kardeşe düşman ettiler. Asker marifetiyle, yargı marifetiyle, medya ve sanayici işbirliği marifetiyle darbeler yaptırdılar. Ülkenin kaynaklarını tükettiler
Balık hafızalı bir toplumuz. Çabuk unutuyoruz. Ben size hatırlatayım. 2001 krizinde sadece bankaların bu ülkeye verdiği zarar 55 milyar dolar. Krizden bir gün önce Merkez Bankası'ndan satılan dövizlerle ülkeyi 5 milyar dolar daha zarara uğrattılar.
Terör örgütü PKK'nın 1990'lı yılardaki yol kesmeleri, teskere aldıktan sonra sivil olarak terhis edilen 33 erimizin şehit edilişini, Başbağlar katliamını, Doğu ve Güneydoğu'ya korkudan gidemediğimiz günleri çok çabuk unuttuk.
Bu olayları yazdım hatırlayın diye, bugün bol keseden atanlar hatırlasın diye.
Türkiye AK Parti Hükümeti döneminde devlet olma refleksini geliştirdi. Ekonomisi güçlendi, savunma sanayisi güçlendi ve istikrarlı bir yönetime kavuştu. Demokrasisi de hızla gelişiyor, kalitesi artıyor.
Bu gelişme ve hızlı büyüme tabiiki hakim güçler tarafından hazmedilmeyecek ve engellemek için ellerinden geleni yapacaklar. Geçmişte yaptıkları gibi halkı sokağa dökerek, ekonomik kriz çıkartarak Türkiye'yi alaşağı edeceklerini, hükümeti devireceklerini sandılar.
Gezi olayları ile hükümeti devirmeyi planladılar, olmadı. 17-25 Aralık Pensilvanya kaynaklı yargı-polis darbesi ile ülkeyi ele geçirmeye çalıştılar olmadı. Son olarak HDP'nin, Kandil'in talimatıyla sokakları ateşe verdiler yine olmadı.
Olmadı, olmayacakta. Bundan sonra demokrasi dışı hiç bir girişim, bu topraklarda hayat bulamayacak. Darbelerle, paralellerle, teröristlerle bu coğrafyada artık ameliyat yapamayacaksınız.
Bu ülke, bu ülkenin insanları emin adımlarla geleceğe yürüyor. Büyük Türkiye idealine yürüyor.
İslam Coğrafyasına, bütün dünyaya barışı hakim kılmak için yürüyor.
Bu büyük yürüyüşü engellemeye kimsenin gücü yetmeyecek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.