Türkiye Yüzyılı her alanda yeni yaklaşımlar, yeni vizyonlar ve yeni hedefler demek olmalı. Eğitimde de bu başlıkla yeniden yola çıkmaya, esaslı bir sorgu yapmaya ve içinde bulunduğumuz kısır döneme son vermeye ihtiyaç var.
“Yönetici Okulu” diye tanımladığımız bir dizi seminer, çalıştay, sınav hazırlıkları, akademi dünyasıyla ilişkiler gibi birçok başlıkta önemli çalışmalar yaptığımız projemizle yıllardır bir arayış içerisindeyiz.
Bugüne kadar yaptıklarımız, biriktirdiğimiz tecrübe ve her kademede görev yapan mevcut eğitim yöneticilerinden yükselen feryat, aslında fiilen bir devrin tükendiğini gösteriyor.
Bugün başarılı olan THY, Kızılay gibi kurumlar, özellikle savunma alanındaki şirketler, teknoloji devleri nasıl yönetiliyor? Bir dönem alanında tekel oluşturacak kadar güçlü olan şirketler kısa sürede nasıl yok oluyor?
Özel sektörde veya kamuda, ülkemizde veya dünyada gördüğümüz bu başarı hikayelerini eğitim sistemimize taşıyabilir miyiz? Böyle bir uğraş var mıdır?
Bugün öğretmen veya yönetici olsun eğitim dünyasından yükselen ses bize öncelikle ve acilen, eğitimciye değer veren, saygı duyan bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu gösteriyor.
Tepeden bakan, güç kullanan, korku salan, atayan, görevden alan, tekrar atayan, vitrinden inmeyen, içerik ve öz değil istatistik peşinde koşan, ekibine güvenen ve güdüleyen değil güden, emreden, buyurgan, merkezden yöneten, ortak akla değil buyurgan güce inanan bir yaklaşımla, Türkiye Yüzyılı vizyonunun eğitim dünyasından beklentilerine nasıl cevap vereceğiz? Milletimiz bu sefer de bizi affedecek mi?
Başarılı bir şirkette şikâyet hattı kurmak akla gelir mi? Teknisyene, başındaki mühendisten daha yüksek maaş verilir mi? Geçmişi başarılarla dolu, üst düzey görev yapmış yüzlerce mühendis, tamamen keyfi tasarruflarla ve yarım maaşla şirketin havuzunda unutulur mu? Bu şartlarda beni de havuza atın diyen mühendis çıkar mı?
Şirketin hayati tehlikeye girdiği dönemde gövdesini siper edenler, şirket müfettişlerinin merhametine bırakılır mı? Kahramanlarının feryadı duyulmayan şirketin çalışanları verimli olabilir, cesaretle risk alır, yarınlarına güvenle bakabilir mi?
Şirkette bütçesiz, elemansız bırakılmış bir birim yöneticisi, eksiklerini dış muhataplardan karşıladı diye cezalandırılır mı? Yüzde bir oranda karşılanan ihtiyaçlar kamuoyu önünde başa kakılır mı? İstisna ve aciliyet halleri için tanınan sınırlı yetki bir atama biçimi gibi kullanılarak, hiyerarşiyi altüst eden atama yapılır mı?
Şirket birimleri arasında bütçe kullanımının adil bir ölçüsü olmaz mı? Sürekli yapılan içeriksiz, amaca hizmet etmeyen toplantılarla, merkezden geliştirilen içi boş projelerle, alt kadrolar canından bezdirilir mi? Yukarıdakiler aşağıdakilerin işlerini yaparlar mı?
Türkiye Yüzyılı vizyonu, öncelikle eğitimde toparlanmaya, yeniden eğitim felsefesi, müfredat ve sistem konuşmamıza öncülük etmelidir. Bu bir şanstır. Bu şansı değerlendirmek öncelikle biz eğitimcilerin sorumluluğundadır. İnisiyatif alarak eğitimi, eğitimcilerin yönetebileceğini göstermemiz gerekecektir.
Başarı örneklerini inceleyerek eğitime transfer etmeliyiz. Bizim Yönetici Okulu perspektifimiz budur. Eğitimde acilen; “herkes işini yapsın” demeye ihtiyaç vardır. Öğretmeni, sınıfı, okulu merkeze almaya, kadroyu angaryadan kurtarmaya, iklimi değiştirmeye, alanı rahatlatmaya ihtiyaç vardır.
Türkiye Yüzyılında, eğitimde başarı için öncelikle köklü bir zihniyet değişimi ve ardından öğretmen ve eğitim yöneticilerinin problemlerine çözüm bulmak gerekmektedir.
Sadece hiyerarşiye uygun ücret sistemi kurmak, havuzdaki bürokratları sürece katacak adım ve okul yöneticileri için yönetmelik değişikliği bile eğitim kadrosunu motive edecek ve yeni bir umudu diriltecektir. Çok mu zor?