Türkiye demokrasisi artık provokatif girişimlerle kesintiye uğratılamaz.
Taksim Gezi olayları Türkiye demokrasisinin ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha gösterdi. Dışarının ve dışarıdakilerin içerideki saz arkadaşlarının bam teline defalarca basmalarına rağmen ekonomide kriz adına yaprak kıpırdamadı. Çok sesli doğan medya korosunun, volumü son noktaya yükseltmesine rağmen halk sokağa dökülmedi. Dökülemezdi de.
Artık Türkiye'de krtik eşik aşılmıştır. Bu eşik, 2006 yılındaki AK Parti kapatılma davasıyla aşılmıştır. Anayasa Mahkemesi'nin 6'ya karşı 5 oyla aldığı kapatmama kararı Türkiye'deki dengeleri tümüyle değiştirmiştir. Değiştirdiği gibi demokrasimizin dayanıklılığı içinde önemli bir gösterge olmuştur.
2007 yılındaki e-muhtıra bile demokrasimize en küçük bir zarar verememiştir. Hükümetin kararlı duruşu, Recep Tayyip Erdoğan'ın şapkasını alıp gitmemesi ve ardından Cemil Çiçek tarafından yapılan o meşhur manifesto, bu girişimi de bertaraf etmiştir.
2011 yılında dünyayı kasıp kavuran ekonomik kriz, ülkemizin ekonomisine hiç bir zarar verememiştir. Aksine güçlendirmiştir. Dünya krizle mücadele ederken, biz alternatif pazarlara yönelerek, küresel krizi savuştarmayı başardık.
IMF'ye olan borcu tamamıyla ödedik. Hatta IMF'ye borç verir duruma geldik. Büyük projelerin startı ardı ardına verilmeye başlandı. Kanal İstanbul, dünyanın en büyük hava limanı, üçüncü köprü, Körfez Köprüsü -İzmir Otobanı ve daha bir çokları.
Bu gelişmeler birilerini ziyadesiyle rahatsız etti ve Taksim Gezi olayları bahane edilerek provokatörler devreye sokuldu. Yasadışı örgütler; bir kısım iç ve dış medyanın desteğiyle, sosyal medyanın desteğiyle ortalığı savaş alanına çevirdiler. Ülkede kaos var görüntüsü vermeye çalıştılar. Birileri de ellerini ovuşturarak bu manzarayı zevkten dört köşe misali izledi.
Ancak tüm girişimler nafile kaldı. Yasadışı bu hareketler halkta karşılık bulmadı. Bulamazdı da. Olan biten gün gibi ortadaydı. Çevre duyarlılığı bahane edilerek, ambulanslar yakıldı, dükkanların camları kırıldı, polise taş, molotof kokteyli atıldı.
Herkes ne oluyoruz? Olayların seyri nasıl gelişecek, hükümet ne gibi adımlar atacak diye konuşuyordu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yurtdışından dönüşü bekleniyordu. Tüm dünya ve Türkiye, bu dönüşe kilitlenmişti.
Erdoğan ne diyecekti? Geri adım mı atacaktı? Yoksa dik mi duracaktı. Erdoğan ikincisini, yani dik durarak mücadeleyi seçti.
Kuzey Afrifa ülkelerini kapsayan ziyaretten dönüşünde yaptığı konuşmada taviz vermeyeceğini yüksek sesle haykırdı. Arkasındaki büyük halk desteği, malum çevrelere geri adım attırmak zorunda kaldı.
Şimdi hesapları bir başka bahara kaldı. Bu seferde umduklarını bulamadılar. Ancak, su uyur düşman uyumaz misali bundan sonra da uyumayacaklardır. Türkiye'nin açığını kollayacaklardır.
Ancak, istedikleri kadar plan yapsınlar artık nafile olacaktır. Türkiye, demokrasisi ve ekonomisi kritik eşiği aşmıştır. Bundan böylede bu tür suni girişimler, halkta karşılığı olmayan girişimler sürekli sonuçsuz kalacaktır.
Tek bir şartla; Adalet ölçüsünden taviz vermediğimiz müddetçe. Halka hizmet Hakk'a hizmettir prensibinden taviz verilmediği sürece.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.