Sözünü ettiğin şiirle ilgili ilk söylemek istedim şiir gereğinden fazla uzun.
“Şiirin güzeli, kısa olanıdır.” derdi rahmetli Hocam Şerif AKTAŞ. Bu şiir oldukça uzun bir şiir. Elimdeki sayfa adedi on yedi. Bahsettiğin şiir Sohrab Sepehri’nin şiiri. Yazımın başlığını taşıyan şiir. (*)
Bir de çevirisi yapılmış bir şiir. Türkçede yazılmış değil. Farsçadan çevrimi var elimizde. Çeviri yapılınca şiirin ses ahengi mutlaka bozulur. Oysa biz şiirde öncelikle anlam ve ahenk bütünlüğü ararız. Şimdi şair eğer ses ahengini önemsiyorsa çeviride bu bozulacaktır. Bir de çeviri esnasında çeşitli duyguların başka bir dille olduğu gibi aktarımı oldukça güç. Bu da bozulmuş olabilir.
O zaman bir şiirin iyi olması için elimizde iki şey kalıyor: İmgeler ve felsefî derinlik.
Bu şiirde orijinal imgeler var. Zaten şiiri değerli kılan da bu. Çağdaş şiirin en önemli özelliği bu. Orhan Veli, Sezai Karakoç veya diğer serbest şiirle başarılı şiirler kaleme almış ünlü şairlerin şiirlerinin sevilmesinin en önemli yönü imgelerle şiiri örmeleridir. Bu şiirde de imgeler farklı:
“Bir annem var ki ağaç yaprağından iyidir”
Anne ağaç yaprağıyla kıyaslanıyor.
Günlük hayatta böyle bir kıyaslama yapabilir miyiz? Yapar mıyız? Buna gerek var mı?
“Ben abdestimi pencerelerin kalp atışları ile alırım.
Namazımdan ay akmaktadır,
Ve Işık tayfaları.”
Abdest kalp atışından alınır mı? Namazdan ay akar mı? Işıktan tayfa olur mu?
Günlük dilde bu soruların cevabı olumsuzdur. Ama şiir dilinde böyle olunca zaten imge ortaya çıkıyor ve şiir güzelleşiyor. Böylece de imge ortaya çıkıyor. Yani şiir dili örülüyor. Böylece ilgi çekiyor. Farklı oluyor. Farklı olan hoşa gidiyor.
Gelelim ikinci hususa. O da felsefî derinlik.
Sanat, sanat içindir görüşünü benimseyenler bu tespitime karşı çıkacaktır. “Sanat eserinde felsefî derinlik bulunur mu? Bulunmasına gerek yok.” diyerek eleştirebilirler. Karşı çıkabilirler. Şimdi ben soruyorum. Dünya Edebiyatında ve bizim edebiyatımızda hangi şaheserde felsefî derinlik yoktur? Hangi şairimiz felsefî derinliği olmayan şiir yazmıştır?
Söz konusu şiirimizde de felsefî derinlik İslam referanslıdır. İslamî terimler, motifler, İslamî düşüncedeki tezler ve şairin arayışı da bu yöndedir.
Şiirin uzun oluşu, çeviri oluşu şiir için dezavantajlı bir durumdur. Genel olarak ise farklı söyleyişler şiiri değerli kılmıştır.
En çok hoşuma giden imgeler:
“Bir annem var ki ağaç yaprağından iyidir
Dostlarım da akan sudan.
Bir de Allah’ım var bu yakınlıkta:”
“Ben rüzgârın, ezanı, servilerden okuduğu
Namazıma
Çimenlerin başlama tekbiri
Ve dalgaların namaz çağrısıyla durarım”
“Ben abdestimi pencerelerin kalp atışları ile alırım.
Namazımdan ay akmaktadır,
Ve ışık tayfaları.”
“Çocuk, topukları üzerinde sessizce kelebeklerin sokağından uzaklaştı.”
“Bir kadın havanda ışık dövüyordu
İkindide sofralarında;”
“Ve zulmün sesini işitirim ben, bir yapraktan döküldüğünde
Bir ağaç arkasında nurun öksürdüğünü ben duyarım
Ve suyun hapşırmasını geçtiğinde her taşın deliğinden.”
“Ölüm, bazen reyhan toplar.
Kimi zaman da gölge altında oturmuş
Ölüm, bizi izler”
gibi.
Selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
(*)Suyun Ayak Sesleri, Sohrab Sepehri, Türkçesi: Faysal Soysal, 2004-2007 Tahran, Merdiven Dergisi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.