Malum sendikanın genel başkanı “hem Atatürkçüyüz hem de başörtüsü yasağının artık kaldırılmasından yanayız” diye kaleme aldığı yazısında, şimdiye kadar yaptıkları statüko bekçiliğinden sıkılmış olacak ki, ‘artık kaldırılmasından yanayız’ demiş. Zararın neresinden dönülürse kardır. Kutsal devletin ileri karakolunu oynayan, elbisesi sivil ama beyni üniformalıları, geldikleri aşama için kesinlikle tebrik etmek gerekir. Tebriklerimize birazdan geleceğiz ama isterseniz izan fukarasına kaftan giydirmeden önce bazı konuların altını çizelim.
Kurulduğu günden bugüne kamusal alan yalanına karşı verdiği mücadele ile bayraklaşmış bir kuruma karşı laf söylerken, ‘başörtüsü yasağının artık kaldırılmasından yanayız’ diye şecaat arz ederken sirkatin söyleyenlerin ağzına samimiyet sözcüğü bol gelmektedir. Şubat soğuğunda üniversitelerde özgürlükleri turnikelere sıkıştırılan, ikna odalarında imha edilmeye çalışılan kızlar için harçlıklarını birleştirerek hukuki destek sunmaya çalışan, geçmişten günümüze her demecinde kamusal alan adına yapılan zorbalıklara karşı çıkıp devamlı eylem yapanları; tarihlerinde başörtüsü eylemi, tarihçelerinde ise başörtüsü kelimesi geçmeyenler anlamakta zorlanabilir. Tıpkı, 28 Şubat provasına soyunanlarla defalarca toplantılar yapıp, darbecilere ev sahipliği yaparak, mağrur edayla kameralara poz verip, kamu çalışanları, alternatif medya, Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen’den zılgıtı yedikten sonra üç gün içinde kutsal bildiriyi(!) resmi web sitelerinden çekerek, tornistan yapanların bel kıvraklığına toplumun akıl erdiremediği gibi. Goethe, “Kimse bizi aldatamaz, biz ancak kendi kendimizi aldatırız” derken, sanırım tam da bu eteğiyle başını kapatmaya çalışan güruhu tarif ediyordur.
Başörtüsünü istismar konusu yapıp, halka başörtülü vekili seçtirdikten sonra Meclis’te başörtüsü yasağı sorununu değil, başörtüsünü çözen siyasal hareketi de, başörtüsü için bedel ödeyip, onurunu ayaklar altına aldırmayanı da gördüğümüz yakın geçmiş; sadece siyasileri değil, sivil toplumu da samimiyet testinden geçirmiştir. En temel insan hakkı olan inanç özgürlüğünün önüne konulan kamusal alan barikatına karşı mücadele edenleri, ‘başörtüsünün arkasına saklananlar’ diye sunmaya çalışmak, adamlık değil, tabiri caizse ahmaklıktır. Demosthenes, “En kolay şey, insanın kendisini aldatmasıdır; çünkü bir insan genellikle arzu ettiği şeyin gerçek olduğuna inanır” der. Yazdıkları şeylerin gerçek olduğuna kendileri bile inanmadıkları halde sadece sendikal polemik çıkarıp restleşme üzerinden tabanını motive etmeye çalışanlar, “insana saygıyı merkeze alan bir sendikacılık anlayışı temsil ettiğimize inanıyoruz”demişler. Siz inanmaya devam edin…
Şimdiye kadar faili meçhullere, asit kuyularına, paramiliter yapılanmalara, insan onurunu hiçe sayan ihlallere, Ayşığı, Eldiven, Sarıkız, Balyoz ve Kafeslere ses çıkarmayan, ‘neden böyleyiz’ diye yüzleşmek yerine darbecilere tempo tutup yüzsüzleşenler; pislik üzerinde eşelenirken, “hala ülkenin nereye gittiğinden habersiz kendi dar dünyalarında yaşamaya devam mı edecekler” diye sormadan da edememişler. Biz ‘demokrasinin önü açılsın’ diye referandumda ter dökerken, YARSAV, ERGENEKON, BDP, CHP, DİSK, KESK ile saf tutanlar, CHP teşkilatlarına moral motivasyon desteğine gidenler, arlanmak yerine her geçen gün kirlenmeye devam etmektedirler.
Biz hakikat, milli şuur, insan odaklı hak ve hakikat ekseninde inanç, değer ve medeniyet kavgamıza devam ederken, statükonun kibirli bekçileri ‘Don Kişot’ figürleri, bırakın sahnede renkli kostümleriyle seyircileri güldürmeye devam etsin.
“Gerçek anlamda demokrat, gerçek anlamda insan haklarından yana olun, Atatürkçülüğün ise, millete karşı olmak değil, milletle beraber olmak, milletle beraber yürümek, milletin değerlerine saygı duymak olduğunu beyninize nakşedin” diye general edasıyla emir vermeye kalkışanlar, mankurtlaştıklarının farkında bile değiller.
Bakanlık önünde pasta kesip çayda çıra oynadıkları için sözleşmelilerin kadroya geçtiği, gaz almaya yönelik yaptıkları mizansenlerle özür grubu tayin hakkının verildiğini sananlar polyannacılık oynamaya devam etsinler. Bu ‘köhne’ zihniyetin temsilcileri, herhangi bir sorun olduğunda, ‘bunu çözse çözse Eğitim-Bir-Sen çözer’ diyenleri duymamayı, iş yapmakla gürültü çıkarmak arasındaki farkı anlamamayı sürdürsünler.
Basireti körelenlere, ‘açın kazanımlar kitapçıklarımızı okuyun’ demenin bir faydası yok. Herkesi haki yeşili görme saplantısıyla tek tipçiliğin faziletlerini anlatanlara cevap vermek polemikten başka bir işe yaramaz. Bardağın dolu tarafından bakarak “Başörtüsü yasağının artık kaldırılmasından yanayız” demelerini tebrik etmek gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.