Liyakat, layık olma, yaraşırlık, uygunluk, değim, yeterlilik, kifayet (TDK). Liyakat , göreve gelecek kişinin o göreve layık olmasıdır. Yani; koltuğu doldurmasıdır. Hak edenin hakkı olan yere gelmesidir. Yeterlilik ve ehliyetli olmak olarak tabir edilir.
Bir ülkenin dünya üzerinde itibar görebilmesi, söz sahibi olabilmesi ve dünyanın geleceğinde etkili olabilmesi gelişmişliğiyle doğru orantılıdır. Bu gelişmişlik ise; o ülkenin çalışanlarının yetenekleri doğrultusunda işler yapıp yapmadıkları ve söz konusu yerlerde gerçekten doğru kişilerin olup olmamasıyla ilgilidir. Yaşadığımız süreç içinde iş akışı, eylem hareketlilik ve bütün bunların sonucunda da üretim, gelişme kaydedilir. Bir toplumun ilerleyebilmesi, gelişebilmesi iş sahalarında gösterilen performansla ölçülür ve gösterilen performans sonucunda çıktılar baz alınarak başarı ya da başarısızlık meydana gelir. Tam da bu noktada çalışan kişilerin çalıştıkları yerlerde liyakat sahibi olup olmamaları bunu etkiler.
Liyakat ilkesi, devletin kadrolarına alacağı insanların en iyilerinin hizmete alınmasını ve yaptıkları iş içerisinde haklarıyla yukarı tırmanmalarını ifade eder. Devlet kendi eliyle belli kriterler çerçevesinde seçtiği memurlarıyla, gelişmeyi ve sürekliliğini sağlamayı hedefler. Seçilen kişilerin erdem, yetenek sahibi olmaları, başında bulundukları iş için bir avantajdır. Orada işlerin en iyi şekilde yürümesini ve vatandaşın memnuniyetini sağlar. Burada en önemlisi devletin bu koltuklara hangi kriterlerle, kimleri seçtiğidir. Çünkü; seçilen kişilerin ekonomiye katkı sağlayıp sağlayamamaları başarı veya başarısızlığı getirecektir. Liyakat ilkesinin uygulanabilirliği hem zor hem de çok kolaydır. Liyakatin işlemediği yerlerde takdir, sübjektif değerlerle seçim söz konusu olur. Biz buna kısaca torpil diyoruz. Liyakat ilkesini işletebilmek bir olgudur. Bu olguyu sürdürebilmek için bir istikrar ve kararlılık gerekir. Söz konusu işe en yeteneklinin en ehliyet sahibi kişinin alınmasıdır. Bütün bunları yapmak için de çevresel etkileri, tepeden inme baskıları azaltmak, insanların bu yöndeki beklentilerini kırmak gerekir. Hatta bunu dinimiz açısından bakacak olursak kul hakkına girer. Erdemiyle , yeteneğiyle, yaraşırlığı ile hak edenin hak ettiği yere gelemeyip O’nun yerine takdirle bir başkasının gelmesi çok büyük bir günahtır. Liyakat ilkesini işletebilmek, sürekliliğini sağlayabilmek için bireylerin torpili kabul ve tenezzül etmemeleri gerekir. Bunu da kazanmak için insanın kendisinin bir öz eleştiri yaparak o işe yakışıp yakışmadığını, hak edip etmediğini bir bakması gerekir. Hatta bazen bu benim işim olamaz diyebilmelidir. Bizim ülkemizde en büyük sorun işim olsunda ne olursa olsun mantığıdır. Sorun; herkesin yeteneğine uygun yerlere yerleştirilememesidir. Büyük bir çoğunluk bir başkasının yapması gereken işi yapmak için zorlanıyor. Böylelikle verim düşüyor, mutsuz ve verimsiz çalışanlar çoğalıyor. Sevdiği işi yapamamak da bir sürü sorunu beraberinde getiriyor. Ben bu yazımda liyakat ilkesinin tam anlamıyla uygulanamamasının ülke ekonomisine verdiği zarardan bahsetmek istiyorum. İşini hiçbir şekilde sevmeyen, işini iyi bilmeyen, erdem ve yeteneğiyle örtüşmeyen insan ne kadar verimli olabilir ki? Sadece önüne gelen işleri yapmakta zorlanırken, o sahada başka neler üretebilirim kaygısından da uzak olur bu çalışanlar. Çünkü; insan hoşuna giden şeyler üzerinde kafa yorar. Tekrar tekrar düşünmek ister. Aksaklıklar üzerinde revize yapmayı düşünür, yapar.
Söz konusu, bir ülkeni kalkınıp, sürekliliğini sağlaması ise; liyakat ilkesini en iyi şekilde uygulamamız gerekir. Bunu yapmak için de olağan üstü efor sarf etmemize gerek yoktur. Liyakat, hak edenin hak ettiği yere getirilmesidir. Liyakat , bir ülkenin geleceği için çok önemlidir. Burada tedbir alınmazsa bir ülkenin sonunu getirir. Ülkelerin liyakat konusunda gösterdiği hassasiyet başarılarını ve gelişmişliklerini gösterir. Bulunduğu makamı hak etmeyen, ehliyetsiz kişilerin verebilecekleri zarar çok kapsamlı olur. Liyakatsiz insanlara referans olmak büyük bir vebaldir. Ülkeyi yöneten insanların öncelikle seçim kriterlerini belirlemeleri, bu kriterler dışında bir etkiyi asla kabul etmemeleri, hatır gönül işine girmemeleri gerekir. Sadece iş sahibi olsun diye, eşinizin dostunuzun hak etmeyen çocuğunu makamlara getirmek, ülke ekonomisine büyük bir zarardır. Hak etmeyen insanların hak etmedikleri yerlere gelebildikleri bir düzende, son hazırlanıyor demektir. İnsanlar arasında çekememezlik, haset ve dedikodu ağı oluşturur. Yöneticilere olan güven azalır. İnsanları nasıl olsa olmayacak düşüncesine iter, insanların eforunu düşürür. Kaygı çoğalır, güven azalır. Değerlerimiz yok olur. Verim düşer, ülke ekonomisi çöker.
BİR ÜLKENİN GELECEĞİ LİYAKATLİ İNSANLARIN İŞ BAŞINDA OLUP OLMAMALARINA BAĞLIDIR.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.