Başkasıyla benim ne işim olur, kendi işime bakarım. Kim ne yaparsa yapsın, ne hali varsa görsün... Demek, bizim literatürümüzde yeri olmayan bir düşünce şeklidir. Böyle düşünmek ne insanidir, ne de islamidir.
O halde yapılması gereken, yalnız kendimiz için yaşamamak. Başkalarını da mutlu edebilmenin yollarını aramak. Yani yaşatmak için yaşamak.
Peki bunun için neler yapmalı.
Çok kolay. Yapılacak o kadar şey var ki. Siz yeter ki bu niyette olun, birilerini mutlu etmek isteyin. O kadar çok fırsatla karşılaşacaksınız.
Kendisini bu uğurda adayan gönüllüler var. Yeryüzünde nerede bir sıkıntısı olan varsa onlara yardıma koşanlar var. Nerede bir aç varsa doyurmak için çırpınanlar var. Nerede bir savaş varsa yaraları sarmak için derman olanlar var. Nerede bir zulüm varsa mazlumun yanında olanlar var. Nerede bir hasta olan varsa şifa olanlar var. Nerede bir yetim olsa başını okşayan var.
Bizde kendimizi bu gönüllülerden birisinin yerine koyabiliriz. Onlar gibi koşturamazsak bile gücümüz yettiği kadar destek vererek yanlarında olmanın mutluluğunu yaşayabiliriz.
Gücümüz yetiyorsa onlarla bereber, imkanımız varsa maddi olarak, her ikisi de yoksa dua ederek bu hayır hizmetlerinden pay alabiliriz.
Bir güler yüze tatlı bir tebessüme bile sadaka sevabı var.
Yaşımız genç, vücudumuzda sağlıklı iken, yani fırsat kaçmamışken üzerimize düşeni bi hakkın eda edelim.
Edelim ki, birilerini mutlu etmenin mutluluğunu yaşayalım ve onlarla birlikte bizde mutlu olalım.
İşe önce aile fertlerinden başlamalı. Anne baba en başta. Sonrasında eş, çocuklar ve yakın akrabalar.
Daha sonra bütün insanlık.
Dünya hayatı çok kısa, ömür dediğin bir çırpıda gelip geçiyor.
Arkamızdan ne kadar çok dua edecek insan bırakırsak sonsuzluk alemindeki ümidimiz de o kadar çok olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.