Geçen hafta, okulların bütçe sorunu üzerinden yaşanan sıkıntıları dile getirmiş ve “Gelin her şeyden önce problemin adını açıkça koyalım ve dürüst olalım.” demiştim. Üzerinden bir hafta geçmeden okul müdürlerinin kamuoyu nezdinde nasıl yıprandığını çok acı bir şekilde bir kez daha görmüş olduk.
Bir gazeteciye göre okul müdürlerinin eğitim anlayışı, okulun ihtiyacı olan tuvalet kâğıdını velilerden toplamaktan ibaretmiş. Bu ne kadar aşağılayıcı bir ifadedir? Bu gazeteci, kendini de yetiştiren öğretmen ve okul müdürleri hakkında bu kadar seviyesizce cümle kurma cesaretini hangi yanlış süreçlerden aldı? Bu sorunun cevabı, yine geçen hafta şahit olduğumuz ölçüsüzlükler ve aşırılıklarda gizli.
Kamuoyu deprem esnasında, öğrencilerini tahliye ederken, kendi çocuğunu unuttuğunu paylaşan öğretmeni konuşurken, iki ilimizin il milli eğitim müdürü, son idareci atamalarından sonra, sosyal medya hesaplarından bazı paylaşımlarda bulundular ve bu paylaşımları bakan yardımcısı düzeyinde beğeni aldı. Bu iki müdür, daha önce atanan mevcut idarecilere gönderme yaparak onları tartışmaya açtılar. Liyakat, ehliyet, adalet deyince, akıllarınca hem kendilerini hem de yeni atanan idarecileri tanımlamış oldular.
Yanlışlar, yanlışları doğuruyor. Bu iki müdürü uyaracak makamda olan büyüklerimiz de onları sosyal medyadan beğenince, gazeteciye diyecek bir şey bulamıyoruz. Geçen yılı bu sahte ehliyet ve liyakat söylemleriyle geçirdik. Sahte diyorum, çünkü kim daha çok ehliyet ve liyakat dediyse en çok eş, dost, eski arkadaş ve akraba atamalarını onlar yaptı. Hala bu söylemin etkisiyle paylaşımda bulunuluyor. Bu iki müdürün, kendilerini atayanlar nezdinde beğenilmek için, beraber çalıştığı yüzlerce idareciye hakaret etmeyi göze aldıkları çok açık.
Bu vesile ile bir kez daha söyleyelim, okulların ekonomik zorlukları, öğretmenleri ve idarecileri yıpratıyor, toplumsal saygınlığına zarar veriyor, dilenci durumuna düşürüyor. Okul müdürü, öğretmenleri bağış toplamaları konusunda sıkıştırıyor. Öğretmenler, veli ile müdür arasında kalıyor. Müdür, eski çalışanlarının tazminatlarından, maaşlardan, SGK primlerinden, malzeme eksiklerinden yorulmuş durumda. Bir de bu problemleri çözecek makamda olanların eleştiri ve saldırılarıyla, veli şikâyetleriyle, önyargılı müfettişlerle, hedef gösteren ve aşağılayan basın ve gazeteciyle uğraşıyor.
Bu problemler yıllardır var ancak hiçbir dönem son bir yıl içinde olduğu kadar idareciler sahipsiz bırakılmadı, eleştirilmedi, liyakat sorgusuna tabi tutulmadı. Bu iki il müdürüne ve bitmeyen liyakat söylemiyle mevcut idarecileri, kolay hedef haline getirenlere şunu sormak isterim: Bu ülkede FETÖ sonrası verilen mücadeleden sizin hiç mi haberiniz olmadı? Siz, 2012-2018 yılları arası ile ilgili hafıza kaybına mı uğradınız? Gezi olaylarını, karıştırılan liseleri, bir düdük sesiyle dersten çıkarılan ve yerlere yatırılan öğrencileri ve bunlara çanak tutanları hiç mi görmediniz? Ehliyet ve liyakat derken, bu günlerde yapılanların hesabını mı sormuş oluyorsunuz? Gerçekten merak ediyorum, siz kimsiniz ve ne istiyorsunuz?
Son on yılda verilen mücadeleyi anlamayan, anlamak istemeyen, ustalıkla bir dönemi ve bir ekibi değersizleştiren ve bunları yaparken de bedel ödemiş eğitim yöneticilerini sahipsiz bırakanlar, gazeteciye kızmanın hafifliği ile sorumluluktan kurtulamazlar. Siz sahip çıkmazsanız, önce işgüzar il müdürleri sonra da gazeteci hakaret eder, siz yine kenardan sessizce izlersiniz. Nasıl olsa onlar ehliyetsiz, liyakatsiz ve her türlü hakareti hak ediyorlar! Suçlu bulundu, bir ağzı bozuk gazeteci. Gazeteciye gösterdiğiniz tepkiyi, bu iki il müdürüne de göstermedikçe ve önce sizin ihmal ettiğiniz ehliyet ve liyakat esasları ile mevcut müdürleri hedef göstermekten vazgeçmedikçe, size asla inanmayacağız.
Talat YAVUZ
Memur Sen İstanbul İl Başkanı
[email protected]