Engelsiz Yürekler
Bugün ülkemizde trafik canavarı, yetersiz beslenme, ev ve iş kazaları, doğuştan engelli kalma gibi birçok sebeplerden dolayı, engelli kervanına yeni engelliler katılmak suretiyle, engellilerin sayısı milyonlarla ifade edilir hale gelmiştir. Bu sebeplerden dolayı, bir yılda savaş meydanlarında ölen insanların sayısı kadar insan ölmekte veya sakat kalmaktadır.
Engellilik, yalnızca engellileri ve ailelerini değil toplumun tüm kesimlerini yakından ilgilendiren, teşhisten iyileştirmeye, özel eğitimden rehabilitasyona, istihdamdan sosyal hizmetlere kadar genel bir anlayışla ele alınması gereken toplumsal bir sorundur.
Engelli bireylerin varlığı insanlık tarihi kadar eskidir. Tarihi süreç içinde özürlü kavramına farklı manalar yüklenmiş ve buna paralel olarak da engelliler toplumsal hayatta farklı muamelelere tâbi tutulmuşlardır.
“Engelli kavramı”;
Doğuştan veya sonradan, herhangi bir hastalık veya kaza sonucu, bedensel, zihinsel, ruhsal, sosyal ve duygusal yeteneklerini çeşitli derecede kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri olan bireylerdir.
Dolayısıyla doğuştan ya da sonradan ortaya çıkan hastalık ve engellilik hâlleri, hayatın gerçeği olup insanın noksanı değildir. Bilâkis sabır, sebat ve gayretler sonucu Cennete ulaşan birer imtihan vesilesidir.
İnsanların çoğu sağlıklı bir şekilde dünyaya gelirken, bazıları da engelli olarak doğmaktadır. Bazı kimseler de sağlıklı bir şekilde doğmakla beraber, hayatının sonraki bir döneminde değişik sebep ve nedenlerle engelli duruma düşmektedir.
İnsan, eşref-i mahlûkattır. Yaratılmışların en şereflisi ve en mükemmelidir. Üstün niteliklerle ve güzel vasıflarla donatılmıştır. Bununla birlikte insanın Rabbimiz katındaki değeri; renginde, cinsiyetinde, “engelli veya engelsiz” oluşunda değildir. Allah katında en değerli insan, O’na hakkıyla kulluk eden ve emirlerine karşı gelmekten çok çok sakınan insanlardır.
İmtihan için yaratıldığımız bu dünyada nasıl ki engelsiz olmak bir üstünlük sebebi değilse, engelli olmak da bir eksiklik veya kusur değildir. Önemli olan, ruh ve gönüllerimizin engelli olmamasıdır. Nitekim Peygamber Efendimiz Hz Muhammed ( s.a.v ) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:
“Allah sizin bedenlerinize ve dış görünüşlerinize değil, kalplerinize bakar.” (1)
Her insan, ister sağlıklı ister engelli olsun, Allah'ın yeryüzünde yarattığı en kıymetli ve en değerli varlıktır. Yüce Rabbimiz Kuran’da;
“Biz hakikat insanı en güzel bir biçimde yarattık” (2) buyurmaktadır. Bu yönü ile insan, saygı ve hürmete layık bir varlıktır.
Cenabı Allah başka bir ayeti kerimede:
“Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.” Buyurmaktadır. (3)
Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v ) bir hadisi şeriflerinde ise:
“Allah, sizin görünüşlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.” (4) diye buyurmuştur.
Bu ayeti kerimeler ve hadisi şerifte;
Cenabı Allah ve Resulü Ekrem (s.a.v ) insanın şöhretine, kudretine, güzelliğine, sağlığına ya da zenginliğine değil, kalbine ve amellerine bakacağını ifade etmektedir.
Bugün sağlıklıyız, yarın ne olacağımız belli değil. Yarın bir kaza sonucu, engelli olabiliriz. Allah korusun.
Aslında bütün insanlar engelli veya potansiyel bir engellidir. İnsanın engelli olması sorun değildir.
Sorun; insanın sevgi ve hoşgörü engellisi olmasıdır. Bu konuda hiçbir kimsenin garantisi yoktur. Onun için sakat kalmadan önce sağlığımızın kıymetini bilmeliyiz. Engellilere de gerekli kıymeti vermeliyiz. Bu konuda sevgili peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v) biz insanları uyarmaktadır.
“Bir insan bir insanı doğuştan veya başka sebeplerden dolayı engelli olması nedeniyle kınar, küçük görür veya aşağılarsa, kendisi de onun gibi olmadan ölmez.” (5) buyurmaktadır.
Biz de o insanlar gibi olmak istemiyorsak, onları küçük görmemeli ve toplumdan dışlamamalıyız.
Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v ) , engellilerle ilgilenmiş, onlara güçlerinin yetmediği alanlarda görev vermemiş, yeteneklerine göre kamu alanında görev vermiş, topluma kazandırmaya çalışmış; Engellileri bir dilenci kitlesi ve sürekli insanlara muhtaç bir tabaka olarak görmemiştir.
Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v ), sağlıklı insanların engellilerle ilişkilerini yönlendiren ahlaki düzenlemelerde de bulunmuştur.
Nitekim görme engelli bir kimseye yol göstermeyi, sağıra ve dilsize söz anlatmayı sadaka olarak telakki etmiştir. (6) Engellilik, insanın kendi tercihi değildir.
Bütün insanlar toplumdaki sağlıklı insanlar gibi güzel olmak ister. Fakat bu durum onların elinde değildir. İnsanlarımız insanların dış görünüşüne baktığı gibi bir de ruh güzelliğine de bakmalıdır. Çünkü bedensel yönden güzel olduğu halde topluma zararlı olan milyonlarca insan vardır. Gene, toplumda engelli olduğu halde ruh güzelliği güzel olan ve topluma faydalı olan binlerce insan vardır.
Engelliler için engelli yaşam parklarında engellilerin dini ihtiyaçlarını giderebilmek için imam Hatip-vaiz görevlendirilmiş olması güzel bir başlangıçtır. Fakat engellilerin ameli konulardan daha önce inanç ve iman noktasında eğitimleri gereklidir. Daha sonra ameli konularda eğitilmeleri uygun olacaktır. Bu konuda engeller arasında proje yarışmaları yapılarak onları Hac ve Umre gibi ödüllerle ödüllendirilebiliriz.
Engellilerin maddi ihtiyaçlarının giderilmesi yanında onların manevi ihtiyaçlarının da giderilmesi şarttır. Ülkemizde engellilerin maddi ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda oldukça büyük mesafeler kat edilmiştir. Ama manevi ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda aynı şeyleri söyleyemeyiz.
Bu konuda; Peygamberimizin müezzini “Ağma Abdullah İbn Ümmü Mektûm” (*) bir örnektir. Peygamberimizin müezzini ve birçok kez Medine'de vekilliğini yapmış olan “Abdullah İbn Ümmü Mektûm” örneği, engellilerin İslamiyet'teki konumuna sık sık “model” olarak zikredilmesine rağmen iş teoriden pratiğe geçince “modellik” derin bir unutkanlığa, yok saymaya dönüşmektedir. İnşallah zamanla bu konuda da gerekli mesafeyi alırız.
Diğer taraftan başka bir Ortopedik engelli genç sahâbî Muâz b. Cebel’i vali olarak tayin etmiştir.
Her engellinin bir hayat hikâyesi vardır. Fakat bu engelli olmanın yaşam tarzını engellememelidir. Toplum olarak bize düşen görev ise; engelliye engel olmamaktır. Yani biz toplum olarak engelliye engel olmaz isek, engelli bütün engelleri aşar.
Bu dünya fanidir!
Cenabı Allah Ahrette bedensel güzellik değil, ruh güzelliği arayacaktır. Mükâfat görende, eziyet çekende bedenimiz değil ruhumuz olacaktır. Beden ruhun ahretteki yaşamı için bu dünyada bir vasıtadır. Yanlış olanı değil, doğru olanı tercih edelim. Onlara her zaman yardım elimizi uzatalım. Güler yüzümüzü ve yardım elimizi onlardan eksik etmeyelim.
Bu konuda Peygamber Efendimiz Hz Muhammed (s.a.v) sabır ve sebatla
karşılanan engelliliğin “Cennet vesilesi olduğunu haber vermiştir.” (7)
Engelliler için bazı kurallar:
Toplumda bazı kazalar, karşılaşılan olumsuzluklar ve kişinin engelleri
işledikleri bir suça karşılık verildiği yargısı kesinlikle yanlıştır.
Engelliler, engel durumuna göre diğer bütün insanlar gibi görev ve
sorumluluk yüklenirler. Akıl hastaları hukuken ve dinen sorumlu değillerdir. Ancak kesinlikle insanlık dışı muameleye tabi tutulamaz.
Engelliler için maddi ve manevi her türlü destek fert, toplumun ve
devlet sorumluluğudur.
Engelli olarak doğacağı kesin olan bir çocuğun ana rahminde yok
edilmesi (annenin sağlık/hayati tehlikesi bulunması dışında) kesinlikle yasaktır.(haramdır)
Engelli vatandaşlarımızın sorunlarının çözülmesinde bireylerin ortak sorumluluk yüklenmeleri oldukça önemlidir. Bu sorumluluk engelli bireylerin sorunlarının çözümü ve sosyalleşmelerinin arttırılması açısından vatandaşlarımızın gösterdiği duyarlılığının arttırılması ile başarıya ulaşacaktır.
Devletimizin en önemli görevlerinden biri de hiç kuşkusuz engelli vatandaşlarımızın temel ihtiyaçları olan eğitim, sağlık, kültür, istihdam ve rehabilitasyon gibi önemli hizmetlerden yararlanmalarını ve bu haklarını etkin bir şekilde kullanmalarını sağlamaktır.
Engellinin yüreği, bahar dalının üstündeki çiğ damlası gibi temiz ve narindir.
Çünkü o hayatın girdaplarını yaşamın mucizevî bir şey olduğunu çok iyi bilir.
Engelliliğin ne olduğunu kitap sayfalarından okuyanlar bilmez, onu yaşayanlar bilir. Toplumda yaşayan engelliler hiçbir zaman engelli oldukları için üzülmemelidir.Çünkü:
Engelli; toplumun dikensiz gülleridir.
Engelliler; görmezler ama görünmez değiller.
Engelliler; senede bir kez değil, her gün hatırlanmalıdır.
Asıl engellilik karamsarlıkla birlikte engellere boyun eğmektedir.
Bu dünyada, engellilerin ayrı bir dünyaları yoktur.
Bu dünya birimizin değil hepimizindir.
Çünkü İnsanın engelli olması dünyanın sonu değildir.
Engelli olmak toplumda ne idüğü belirsiz insanların yanında suç olabilir. Ama gerçekte hiçte öyle değildir. Devletimiz de engellilerin sorunlarını tutarlı uygulamalarla çözmeye çalışmalı, engelliler için sağlıklı, kalıcı politikalar izlemelidir. Engellilere örgütlenme hakları verilerek yardım edilmelidir. Engellilere muasır devletlerin baktıkları gibi, bakılmalıdır.
Engelli olma, dünya adına bir kayıp ve noksanlık gibi gözükse de sabredildiği ve isyan edilmediği takdirde, hem kendisi hem de ona yardımcı olanlar için ahirette çok büyük mükâfatlar verilecektir.
Bugün toplumda engellilere diyorlar ki;
Konuş, nasıl konuşsun?
Dil bağlı, dudak bağlı.
Yaşa diyorlar, nasıl yaşasın?
El bağlı, ayak bağlı.
Kalk git diyorlar, nasıl gitsin?
Kapı bağlı, yol bağlı.
Bu izahlardan sora
Toplumun gönül erleri kimlerdir?
Buna göre engellinin derdi ne olursa olsun toplum olarak;
Göremeyene göz,
Konuşamayana dil,
İşitemeyene kulak,
Yürüyemeyene ayak,
Tutamayana el olmak,
Bizlere onur ve huzur verecektir. (8)
Toplumun gönül erleri, sevginin büyük gücü olan yardım elini engellilere uzatandır. Engellilere ana baba gibi, kol kanat gerenlerdir. Engellilere yardım eden insanlar, gönlünü insanlığın hizmetine verenlerdir.
Sonuç olarak; ifade etmek gerekirse, sağlık ve sıhhat büyük bir nimettir. Allah'tan af ve afiyet istemek de Müslüman olmanın gereğidir. Ancak, bu dünya ahiretin tarlası olması itibariyle, bir imtihan yeridir.
Hasta ve engelli olmak bir imtihan unsuru olduğu gibi, bir hasta ve engelliye bakmak zorunda olmak da imtihanın bir parçasıdır. Bunun için engelli kardeşlerimizin yaşama sevincini yitirmeden mutlu bir yaşam sürmeleri için çaba göstermenin, devlet ve toplum olarak hepimizin görevi olduğunu bilmeliyiz.
Engeller, mutlu ve huzurlu bir aile ortamında aşılabilir. Gerek doğuştan, gerekse sonradan ortaya çıkan engellilik durumu çalışmaya, üretmeye ve başarıya asla engel değildir. Asıl engellilik aklını, gönlünü, elini ve dilini, vicdanını, şefkat ve merhamete kapatmaktır.
Bugün hepimize düşen, engelli kardeşlerimizi doğru anlamak ve onlara saygı göstermektir. Sorunlarına ortak olmak, hayatlarını kolaylaştırmaktır. Bütün imkânlardan faydalanabilmeleri için seferber olmaktır. Engellileri üzecek sözlerden, hayatlarını zorlaştıracak davranışlardan kaçınmalıyız. Unutmayalım ki hayatı birbirimize kolaylaştırdığımız ölçüde kâmil bir insan olabiliriz.
Engelli vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştırmak için, trafikte ve her yerde farkında olalım. Engelleri ortadan kaldıralım.
“Engelliler Günü ”nün engelli insanlarımızın problemlerini çözmeye yönelik çalışmaların, başarıya ulaşmasına vesile olmasını temenni ediyorum. Bu itibarla basmakalıp duygu ve düşüncelerden uzak, ilmin ışığında engellileri artan değil, eksilen bir ülke, dileği ile mutlu neşeli sağlıklı günler.
_______________________________________________________________________________________________________
* “Abdullah İbn Ümmü Mektûm kimdir?”
İslâmiyet’ten önce adının Hüseyin olduğu, Resul-i Ekrem’in kendisine Abdullah ismini verdiği söylenmektedir. Medineli âlimler adını Abdullah, Iraklılar ise Amr şeklinde kaydeder. Ümmü Mektûm, annesi Âtike bint Abdullah el-Mahzûmiyye’nin künyesi olup ona nispetle İbn Ümmü Mektûm diye tanınmıştır. Anadan doğma kör olduğu veya küçük yaşta gözlerini kaybettiği, bu sebeple annesine Ümmü Mektûm denildiği de nakledilir. Nesebi konusunda farklı görüşler ileri sürülmüş olup babası Kays, Kureyş kabilesinin Âmir b. Lüey oğulları kolundandır ve Hz. Hatice’nin dayısının oğludur.
(Abdullah İbn Ümmü Mektûm ağma olduğu için) İslamiyet’e özürlülerle ilgili çeşitli hükümlerin belirlenmesi İbn Ümmü Mektûm vesilesiyle mümkün olmuş, onların vekil bırakılmaları, imamlık yapmaları, savaşa iştirak etmeleri, farz namazlara katılmaları, korunma amacıyla köpek beslemeleri gibi konular açıklık kazanmıştır.
Abdullah İbn Ümmü Mektûm, Medine döneminde de Bilâl-i Habeşî ile birlikte Hz. Peygamberimiz (s.a.v) müezzinliğini de yapmıştır. (9)
Kaynaklar
(1) Müslim, Birr, 33.
(2) Tin Süresi Ayet 4
(3) Hucurât, 49/13.
(4) Müslim, Birr, 3
(5)Tirmizi, Kıyamet, 53, No: 2507; Beyhaki, Şuabu'l-İman, 5/315, No: 2778; bk: Keşfu'l-Hafa, 2/265.
(6)İbn Hanbel, v,169.
(7) Buhârî, Merdâ, 7.
(8) Engellilik: Cennete kavuşturan imtihan (4 Aralık 2020 Cuma Hutbesinden )
(9) TDV İslâm Ansiklopedisi Internet sayfasından alınmıştır.
Engelsiz Yürekler
Bugün ülkemizde trafik canavarı, yetersiz beslenme, ev ve iş kazaları, doğuştan engelli kalma gibi birçok sebeplerden dolayı, engelli kervanına yeni engelliler katılmak suretiyle, engellilerin sayısı milyonlarla ifade edilir hale gelmiştir. Bu sebeplerden dolayı, bir yılda savaş meydanlarında ölen insanların sayısı kadar insan ölmekte veya sakat kalmaktadır.
Engellilik, yalnızca engellileri ve ailelerini değil toplumun tüm kesimlerini yakından ilgilendiren, teşhisten iyileştirmeye, özel eğitimden rehabilitasyona, istihdamdan sosyal hizmetlere kadar genel bir anlayışla ele alınması gereken toplumsal bir sorundur.
Engelli bireylerin varlığı insanlık tarihi kadar eskidir. Tarihi süreç içinde özürlü kavramına farklı manalar yüklenmiş ve buna paralel olarak da engelliler toplumsal hayatta farklı muamelelere tâbi tutulmuşlardır.
“Engelli kavramı”;
Doğuştan veya sonradan, herhangi bir hastalık veya kaza sonucu, bedensel, zihinsel, ruhsal, sosyal ve duygusal yeteneklerini çeşitli derecede kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri olan bireylerdir.
Dolayısıyla doğuştan ya da sonradan ortaya çıkan hastalık ve engellilik hâlleri, hayatın gerçeği olup insanın noksanı değildir. Bilâkis sabır, sebat ve gayretler sonucu Cennete ulaşan birer imtihan vesilesidir.
İnsanların çoğu sağlıklı bir şekilde dünyaya gelirken, bazıları da engelli olarak doğmaktadır. Bazı kimseler de sağlıklı bir şekilde doğmakla beraber, hayatının sonraki bir döneminde değişik sebep ve nedenlerle engelli duruma düşmektedir.
İnsan, eşref-i mahlûkattır. Yaratılmışların en şereflisi ve en mükemmelidir. Üstün niteliklerle ve güzel vasıflarla donatılmıştır. Bununla birlikte insanın Rabbimiz katındaki değeri; renginde, cinsiyetinde, “engelli veya engelsiz” oluşunda değildir. Allah katında en değerli insan, O’na hakkıyla kulluk eden ve emirlerine karşı gelmekten çok çok sakınan insanlardır.
İmtihan için yaratıldığımız bu dünyada nasıl ki engelsiz olmak bir üstünlük sebebi değilse, engelli olmak da bir eksiklik veya kusur değildir. Önemli olan, ruh ve gönüllerimizin engelli olmamasıdır. Nitekim Peygamber Efendimiz Hz Muhammed ( s.a.v ) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:
“Allah sizin bedenlerinize ve dış görünüşlerinize değil, kalplerinize bakar.” (1)
Her insan, ister sağlıklı ister engelli olsun, Allah'ın yeryüzünde yarattığı en kıymetli ve en değerli varlıktır. Yüce Rabbimiz Kuran’da;
“Biz hakikat insanı en güzel bir biçimde yarattık” (2) buyurmaktadır. Bu yönü ile insan, saygı ve hürmete layık bir varlıktır.
Cenabı Allah başka bir ayeti kerimede:
“Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.” Buyurmaktadır. (3)
Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v ) bir hadisi şeriflerinde ise:
“Allah, sizin görünüşlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.” (4) diye buyurmuştur.
Bu ayeti kerimeler ve hadisi şerifte;
Cenabı Allah ve Resulü Ekrem (s.a.v ) insanın şöhretine, kudretine, güzelliğine, sağlığına ya da zenginliğine değil, kalbine ve amellerine bakacağını ifade etmektedir.
Bugün sağlıklıyız, yarın ne olacağımız belli değil. Yarın bir kaza sonucu, engelli olabiliriz. Allah korusun.
Aslında bütün insanlar engelli veya potansiyel bir engellidir. İnsanın engelli olması sorun değildir.
Sorun; insanın sevgi ve hoşgörü engellisi olmasıdır. Bu konuda hiçbir kimsenin garantisi yoktur. Onun için sakat kalmadan önce sağlığımızın kıymetini bilmeliyiz. Engellilere de gerekli kıymeti vermeliyiz. Bu konuda sevgili peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v) biz insanları uyarmaktadır.
“Bir insan bir insanı doğuştan veya başka sebeplerden dolayı engelli olması nedeniyle kınar, küçük görür veya aşağılarsa, kendisi de onun gibi olmadan ölmez.” (5) buyurmaktadır.
Biz de o insanlar gibi olmak istemiyorsak, onları küçük görmemeli ve toplumdan dışlamamalıyız.
Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v ) , engellilerle ilgilenmiş, onlara güçlerinin yetmediği alanlarda görev vermemiş, yeteneklerine göre kamu alanında görev vermiş, topluma kazandırmaya çalışmış; Engellileri bir dilenci kitlesi ve sürekli insanlara muhtaç bir tabaka olarak görmemiştir.
Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v ), sağlıklı insanların engellilerle ilişkilerini yönlendiren ahlaki düzenlemelerde de bulunmuştur.
Nitekim görme engelli bir kimseye yol göstermeyi, sağıra ve dilsize söz anlatmayı sadaka olarak telakki etmiştir. (6) Engellilik, insanın kendi tercihi değildir.
Bütün insanlar toplumdaki sağlıklı insanlar gibi güzel olmak ister. Fakat bu durum onların elinde değildir. İnsanlarımız insanların dış görünüşüne baktığı gibi bir de ruh güzelliğine de bakmalıdır. Çünkü bedensel yönden güzel olduğu halde topluma zararlı olan milyonlarca insan vardır. Gene, toplumda engelli olduğu halde ruh güzelliği güzel olan ve topluma faydalı olan binlerce insan vardır.
Engelliler için engelli yaşam parklarında engellilerin dini ihtiyaçlarını giderebilmek için imam Hatip-vaiz görevlendirilmiş olması güzel bir başlangıçtır. Fakat engellilerin ameli konulardan daha önce inanç ve iman noktasında eğitimleri gereklidir. Daha sonra ameli konularda eğitilmeleri uygun olacaktır. Bu konuda engeller arasında proje yarışmaları yapılarak onları Hac ve Umre gibi ödüllerle ödüllendirilebiliriz.
Engellilerin maddi ihtiyaçlarının giderilmesi yanında onların manevi ihtiyaçlarının da giderilmesi şarttır. Ülkemizde engellilerin maddi ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda oldukça büyük mesafeler kat edilmiştir. Ama manevi ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda aynı şeyleri söyleyemeyiz.
Bu konuda; Peygamberimizin müezzini “Ağma Abdullah İbn Ümmü Mektûm” (*) bir örnektir. Peygamberimizin müezzini ve birçok kez Medine'de vekilliğini yapmış olan “Abdullah İbn Ümmü Mektûm” örneği, engellilerin İslamiyet'teki konumuna sık sık “model” olarak zikredilmesine rağmen iş teoriden pratiğe geçince “modellik” derin bir unutkanlığa, yok saymaya dönüşmektedir. İnşallah zamanla bu konuda da gerekli mesafeyi alırız.
Diğer taraftan başka bir Ortopedik engelli genç sahâbî Muâz b. Cebel’i vali olarak tayin etmiştir.
Her engellinin bir hayat hikâyesi vardır. Fakat bu engelli olmanın yaşam tarzını engellememelidir. Toplum olarak bize düşen görev ise; engelliye engel olmamaktır. Yani biz toplum olarak engelliye engel olmaz isek, engelli bütün engelleri aşar.
Bu dünya fanidir!
Cenabı Allah Ahrette bedensel güzellik değil, ruh güzelliği arayacaktır. Mükâfat görende, eziyet çekende bedenimiz değil ruhumuz olacaktır. Beden ruhun ahretteki yaşamı için bu dünyada bir vasıtadır. Yanlış olanı değil, doğru olanı tercih edelim. Onlara her zaman yardım elimizi uzatalım. Güler yüzümüzü ve yardım elimizi onlardan eksik etmeyelim.
Bu konuda Peygamber Efendimiz Hz Muhammed (s.a.v) sabır ve sebatla
karşılanan engelliliğin “Cennet vesilesi olduğunu haber vermiştir.” (7)
Engelliler için bazı kurallar:
Toplumda bazı kazalar, karşılaşılan olumsuzluklar ve kişinin engelleri
işledikleri bir suça karşılık verildiği yargısı kesinlikle yanlıştır.
Engelliler, engel durumuna göre diğer bütün insanlar gibi görev ve
sorumluluk yüklenirler. Akıl hastaları hukuken ve dinen sorumlu değillerdir. Ancak kesinlikle insanlık dışı muameleye tabi tutulamaz.
Engelliler için maddi ve manevi her türlü destek fert, toplumun ve
devlet sorumluluğudur.
Engelli olarak doğacağı kesin olan bir çocuğun ana rahminde yok
edilmesi (annenin sağlık/hayati tehlikesi bulunması dışında) kesinlikle yasaktır.(haramdır)
Engelli vatandaşlarımızın sorunlarının çözülmesinde bireylerin ortak sorumluluk yüklenmeleri oldukça önemlidir. Bu sorumluluk engelli bireylerin sorunlarının çözümü ve sosyalleşmelerinin arttırılması açısından vatandaşlarımızın gösterdiği duyarlılığının arttırılması ile başarıya ulaşacaktır.
Devletimizin en önemli görevlerinden biri de hiç kuşkusuz engelli vatandaşlarımızın temel ihtiyaçları olan eğitim, sağlık, kültür, istihdam ve rehabilitasyon gibi önemli hizmetlerden yararlanmalarını ve bu haklarını etkin bir şekilde kullanmalarını sağlamaktır.
Engellinin yüreği, bahar dalının üstündeki çiğ damlası gibi temiz ve narindir.
Çünkü o hayatın girdaplarını yaşamın mucizevî bir şey olduğunu çok iyi bilir.
Engelliliğin ne olduğunu kitap sayfalarından okuyanlar bilmez, onu yaşayanlar bilir. Toplumda yaşayan engelliler hiçbir zaman engelli oldukları için üzülmemelidir.Çünkü:
Engelli; toplumun dikensiz gülleridir.
Engelliler; görmezler ama görünmez değiller.
Engelliler; senede bir kez değil, her gün hatırlanmalıdır.
Asıl engellilik karamsarlıkla birlikte engellere boyun eğmektedir.
Bu dünyada, engellilerin ayrı bir dünyaları yoktur.
Bu dünya birimizin değil hepimizindir.
Çünkü İnsanın engelli olması dünyanın sonu değildir.
Engelli olmak toplumda ne idüğü belirsiz insanların yanında suç olabilir. Ama gerçekte hiçte öyle değildir. Devletimiz de engellilerin sorunlarını tutarlı uygulamalarla çözmeye çalışmalı, engelliler için sağlıklı, kalıcı politikalar izlemelidir. Engellilere örgütlenme hakları verilerek yardım edilmelidir. Engellilere muasır devletlerin baktıkları gibi, bakılmalıdır.
Engelli olma, dünya adına bir kayıp ve noksanlık gibi gözükse de sabredildiği ve isyan edilmediği takdirde, hem kendisi hem de ona yardımcı olanlar için ahirette çok büyük mükâfatlar verilecektir.
Bugün toplumda engellilere diyorlar ki;
Konuş, nasıl konuşsun?
Dil bağlı, dudak bağlı.
Yaşa diyorlar, nasıl yaşasın?
El bağlı, ayak bağlı.
Kalk git diyorlar, nasıl gitsin?
Kapı bağlı, yol bağlı.
Bu izahlardan sora
Toplumun gönül erleri kimlerdir?
Buna göre engellinin derdi ne olursa olsun toplum olarak;
Göremeyene göz,
Konuşamayana dil,
İşitemeyene kulak,
Yürüyemeyene ayak,
Tutamayana el olmak,
Bizlere onur ve huzur verecektir. (8)
Toplumun gönül erleri, sevginin büyük gücü olan yardım elini engellilere uzatandır. Engellilere ana baba gibi, kol kanat gerenlerdir. Engellilere yardım eden insanlar, gönlünü insanlığın hizmetine verenlerdir.
Sonuç olarak; ifade etmek gerekirse, sağlık ve sıhhat büyük bir nimettir. Allah'tan af ve afiyet istemek de Müslüman olmanın gereğidir. Ancak, bu dünya ahiretin tarlası olması itibariyle, bir imtihan yeridir.
Hasta ve engelli olmak bir imtihan unsuru olduğu gibi, bir hasta ve engelliye bakmak zorunda olmak da imtihanın bir parçasıdır. Bunun için engelli kardeşlerimizin yaşama sevincini yitirmeden mutlu bir yaşam sürmeleri için çaba göstermenin, devlet ve toplum olarak hepimizin görevi olduğunu bilmeliyiz.
Engeller, mutlu ve huzurlu bir aile ortamında aşılabilir. Gerek doğuştan, gerekse sonradan ortaya çıkan engellilik durumu çalışmaya, üretmeye ve başarıya asla engel değildir. Asıl engellilik aklını, gönlünü, elini ve dilini, vicdanını, şefkat ve merhamete kapatmaktır.
Bugün hepimize düşen, engelli kardeşlerimizi doğru anlamak ve onlara saygı göstermektir. Sorunlarına ortak olmak, hayatlarını kolaylaştırmaktır. Bütün imkânlardan faydalanabilmeleri için seferber olmaktır. Engellileri üzecek sözlerden, hayatlarını zorlaştıracak davranışlardan kaçınmalıyız. Unutmayalım ki hayatı birbirimize kolaylaştırdığımız ölçüde kâmil bir insan olabiliriz.
Engelli vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştırmak için, trafikte ve her yerde farkında olalım. Engelleri ortadan kaldıralım.
“Engelliler Günü ”nün engelli insanlarımızın problemlerini çözmeye yönelik çalışmaların, başarıya ulaşmasına vesile olmasını temenni ediyorum. Bu itibarla basmakalıp duygu ve düşüncelerden uzak, ilmin ışığında engellileri artan değil, eksilen bir ülke, dileği ile mutlu neşeli sağlıklı günler.
_______________________________________________________________________________________________________
* “Abdullah İbn Ümmü Mektûm kimdir?”
İslâmiyet’ten önce adının Hüseyin olduğu, Resul-i Ekrem’in kendisine Abdullah ismini verdiği söylenmektedir. Medineli âlimler adını Abdullah, Iraklılar ise Amr şeklinde kaydeder. Ümmü Mektûm, annesi Âtike bint Abdullah el-Mahzûmiyye’nin künyesi olup ona nispetle İbn Ümmü Mektûm diye tanınmıştır. Anadan doğma kör olduğu veya küçük yaşta gözlerini kaybettiği, bu sebeple annesine Ümmü Mektûm denildiği de nakledilir. Nesebi konusunda farklı görüşler ileri sürülmüş olup babası Kays, Kureyş kabilesinin Âmir b. Lüey oğulları kolundandır ve Hz. Hatice’nin dayısının oğludur.
(Abdullah İbn Ümmü Mektûm ağma olduğu için) İslamiyet’e özürlülerle ilgili çeşitli hükümlerin belirlenmesi İbn Ümmü Mektûm vesilesiyle mümkün olmuş, onların vekil bırakılmaları, imamlık yapmaları, savaşa iştirak etmeleri, farz namazlara katılmaları, korunma amacıyla köpek beslemeleri gibi konular açıklık kazanmıştır.
Abdullah İbn Ümmü Mektûm, Medine döneminde de Bilâl-i Habeşî ile birlikte Hz. Peygamberimiz (s.a.v) müezzinliğini de yapmıştır. (9)
Kaynaklar
(1) Müslim, Birr, 33.
(2) Tin Süresi Ayet 4
(3) Hucurât, 49/13.
(4) Müslim, Birr, 3
(5)Tirmizi, Kıyamet, 53, No: 2507; Beyhaki, Şuabu'l-İman, 5/315, No: 2778; bk: Keşfu'l-Hafa, 2/265.
(6)İbn Hanbel, v,169.
(7) Buhârî, Merdâ, 7.
(8) Engellilik: Cennete kavuşturan imtihan (4 Aralık 2020 Cuma Hutbesinden )
(9) TDV İslâm Ansiklopedisi Internet sayfasından alınmıştır.
Engelsiz Yürekler
Bugün ülkemizde trafik canavarı, yetersiz beslenme, ev ve iş kazaları, doğuştan engelli kalma gibi birçok sebeplerden dolayı, engelli kervanına yeni engelliler katılmak suretiyle, engellilerin sayısı milyonlarla ifade edilir hale gelmiştir. Bu sebeplerden dolayı, bir yılda savaş meydanlarında ölen insanların sayısı kadar insan ölmekte veya sakat kalmaktadır.
Engellilik, yalnızca engellileri ve ailelerini değil toplumun tüm kesimlerini yakından ilgilendiren, teşhisten iyileştirmeye, özel eğitimden rehabilitasyona, istihdamdan sosyal hizmetlere kadar genel bir anlayışla ele alınması gereken toplumsal bir sorundur.
Engelli bireylerin varlığı insanlık tarihi kadar eskidir. Tarihi süreç içinde özürlü kavramına farklı manalar yüklenmiş ve buna paralel olarak da engelliler toplumsal hayatta farklı muamelelere tâbi tutulmuşlardır.
“Engelli kavramı”;
Doğuştan veya sonradan, herhangi bir hastalık veya kaza sonucu, bedensel, zihinsel, ruhsal, sosyal ve duygusal yeteneklerini çeşitli derecede kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri olan bireylerdir.
Dolayısıyla doğuştan ya da sonradan ortaya çıkan hastalık ve engellilik hâlleri, hayatın gerçeği olup insanın noksanı değildir. Bilâkis sabır, sebat ve gayretler sonucu Cennete ulaşan birer imtihan vesilesidir.
İnsanların çoğu sağlıklı bir şekilde dünyaya gelirken, bazıları da engelli olarak doğmaktadır. Bazı kimseler de sağlıklı bir şekilde doğmakla beraber, hayatının sonraki bir döneminde değişik sebep ve nedenlerle engelli duruma düşmektedir.
İnsan, eşref-i mahlûkattır. Yaratılmışların en şereflisi ve en mükemmelidir. Üstün niteliklerle ve güzel vasıflarla donatılmıştır. Bununla birlikte insanın Rabbimiz katındaki değeri; renginde, cinsiyetinde, “engelli veya engelsiz” oluşunda değildir. Allah katında en değerli insan, O’na hakkıyla kulluk eden ve emirlerine karşı gelmekten çok çok sakınan insanlardır.
İmtihan için yaratıldığımız bu dünyada nasıl ki engelsiz olmak bir üstünlük sebebi değilse, engelli olmak da bir eksiklik veya kusur değildir. Önemli olan, ruh ve gönüllerimizin engelli olmamasıdır. Nitekim Peygamber Efendimiz Hz Muhammed ( s.a.v ) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:
“Allah sizin bedenlerinize ve dış görünüşlerinize değil, kalplerinize bakar.” (1)
Her insan, ister sağlıklı ister engelli olsun, Allah'ın yeryüzünde yarattığı en kıymetli ve en değerli varlıktır. Yüce Rabbimiz Kuran’da;
“Biz hakikat insanı en güzel bir biçimde yarattık” (2) buyurmaktadır. Bu yönü ile insan, saygı ve hürmete layık bir varlıktır.
Cenabı Allah başka bir ayeti kerimede:
“Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.” Buyurmaktadır. (3)
Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v ) bir hadisi şeriflerinde ise:
“Allah, sizin görünüşlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.” (4) diye buyurmuştur.
Bu ayeti kerimeler ve hadisi şerifte;
Cenabı Allah ve Resulü Ekrem (s.a.v ) insanın şöhretine, kudretine, güzelliğine, sağlığına ya da zenginliğine değil, kalbine ve amellerine bakacağını ifade etmektedir.
Bugün sağlıklıyız, yarın ne olacağımız belli değil. Yarın bir kaza sonucu, engelli olabiliriz. Allah korusun.
Aslında bütün insanlar engelli veya potansiyel bir engellidir. İnsanın engelli olması sorun değildir.
Sorun; insanın sevgi ve hoşgörü engellisi olmasıdır. Bu konuda hiçbir kimsenin garantisi yoktur. Onun için sakat kalmadan önce sağlığımızın kıymetini bilmeliyiz. Engellilere de gerekli kıymeti vermeliyiz. Bu konuda sevgili peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v) biz insanları uyarmaktadır.
“Bir insan bir insanı doğuştan veya başka sebeplerden dolayı engelli olması nedeniyle kınar, küçük görür veya aşağılarsa, kendisi de onun gibi olmadan ölmez.” (5) buyurmaktadır.
Biz de o insanlar gibi olmak istemiyorsak, onları küçük görmemeli ve toplumdan dışlamamalıyız.
Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v ) , engellilerle ilgilenmiş, onlara güçlerinin yetmediği alanlarda görev vermemiş, yeteneklerine göre kamu alanında görev vermiş, topluma kazandırmaya çalışmış; Engellileri bir dilenci kitlesi ve sürekli insanlara muhtaç bir tabaka olarak görmemiştir.
Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v ), sağlıklı insanların engellilerle ilişkilerini yönlendiren ahlaki düzenlemelerde de bulunmuştur.
Nitekim görme engelli bir kimseye yol göstermeyi, sağıra ve dilsize söz anlatmayı sadaka olarak telakki etmiştir. (6) Engellilik, insanın kendi tercihi değildir.
Bütün insanlar toplumdaki sağlıklı insanlar gibi güzel olmak ister. Fakat bu durum onların elinde değildir. İnsanlarımız insanların dış görünüşüne baktığı gibi bir de ruh güzelliğine de bakmalıdır. Çünkü bedensel yönden güzel olduğu halde topluma zararlı olan milyonlarca insan vardır. Gene, toplumda engelli olduğu halde ruh güzelliği güzel olan ve topluma faydalı olan binlerce insan vardır.
Engelliler için engelli yaşam parklarında engellilerin dini ihtiyaçlarını giderebilmek için imam Hatip-vaiz görevlendirilmiş olması güzel bir başlangıçtır. Fakat engellilerin ameli konulardan daha önce inanç ve iman noktasında eğitimleri gereklidir. Daha sonra ameli konularda eğitilmeleri uygun olacaktır. Bu konuda engeller arasında proje yarışmaları yapılarak onları Hac ve Umre gibi ödüllerle ödüllendirilebiliriz.
Engellilerin maddi ihtiyaçlarının giderilmesi yanında onların manevi ihtiyaçlarının da giderilmesi şarttır. Ülkemizde engellilerin maddi ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda oldukça büyük mesafeler kat edilmiştir. Ama manevi ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda aynı şeyleri söyleyemeyiz.
Bu konuda; Peygamberimizin müezzini “Ağma Abdullah İbn Ümmü Mektûm” (*) bir örnektir. Peygamberimizin müezzini ve birçok kez Medine'de vekilliğini yapmış olan “Abdullah İbn Ümmü Mektûm” örneği, engellilerin İslamiyet'teki konumuna sık sık “model” olarak zikredilmesine rağmen iş teoriden pratiğe geçince “modellik” derin bir unutkanlığa, yok saymaya dönüşmektedir. İnşallah zamanla bu konuda da gerekli mesafeyi alırız.
Diğer taraftan başka bir Ortopedik engelli genç sahâbî Muâz b. Cebel’i vali olarak tayin etmiştir.
Her engellinin bir hayat hikâyesi vardır. Fakat bu engelli olmanın yaşam tarzını engellememelidir. Toplum olarak bize düşen görev ise; engelliye engel olmamaktır. Yani biz toplum olarak engelliye engel olmaz isek, engelli bütün engelleri aşar.
Bu dünya fanidir!
Cenabı Allah Ahrette bedensel güzellik değil, ruh güzelliği arayacaktır. Mükâfat görende, eziyet çekende bedenimiz değil ruhumuz olacaktır. Beden ruhun ahretteki yaşamı için bu dünyada bir vasıtadır. Yanlış olanı değil, doğru olanı tercih edelim. Onlara her zaman yardım elimizi uzatalım. Güler yüzümüzü ve yardım elimizi onlardan eksik etmeyelim.
Bu konuda Peygamber Efendimiz Hz Muhammed (s.a.v) sabır ve sebatla
karşılanan engelliliğin “Cennet vesilesi olduğunu haber vermiştir.” (7)
Engelliler için bazı kurallar:
Toplumda bazı kazalar, karşılaşılan olumsuzluklar ve kişinin engelleri
işledikleri bir suça karşılık verildiği yargısı kesinlikle yanlıştır.
Engelliler, engel durumuna göre diğer bütün insanlar gibi görev ve
sorumluluk yüklenirler. Akıl hastaları hukuken ve dinen sorumlu değillerdir. Ancak kesinlikle insanlık dışı muameleye tabi tutulamaz.
Engelliler için maddi ve manevi her türlü destek fert, toplumun ve
devlet sorumluluğudur.
Engelli olarak doğacağı kesin olan bir çocuğun ana rahminde yok
edilmesi (annenin sağlık/hayati tehlikesi bulunması dışında) kesinlikle yasaktır.(haramdır)
Engelli vatandaşlarımızın sorunlarının çözülmesinde bireylerin ortak sorumluluk yüklenmeleri oldukça önemlidir. Bu sorumluluk engelli bireylerin sorunlarının çözümü ve sosyalleşmelerinin arttırılması açısından vatandaşlarımızın gösterdiği duyarlılığının arttırılması ile başarıya ulaşacaktır.
Devletimizin en önemli görevlerinden biri de hiç kuşkusuz engelli vatandaşlarımızın temel ihtiyaçları olan eğitim, sağlık, kültür, istihdam ve rehabilitasyon gibi önemli hizmetlerden yararlanmalarını ve bu haklarını etkin bir şekilde kullanmalarını sağlamaktır.
Engellinin yüreği, bahar dalının üstündeki çiğ damlası gibi temiz ve narindir.
Çünkü o hayatın girdaplarını yaşamın mucizevî bir şey olduğunu çok iyi bilir.
Engelliliğin ne olduğunu kitap sayfalarından okuyanlar bilmez, onu yaşayanlar bilir. Toplumda yaşayan engelliler hiçbir zaman engelli oldukları için üzülmemelidir.Çünkü:
Engelli; toplumun dikensiz gülleridir.
Engelliler; görmezler ama görünmez değiller.
Engelliler; senede bir kez değil, her gün hatırlanmalıdır.
Asıl engellilik karamsarlıkla birlikte engellere boyun eğmektedir.
Bu dünyada, engellilerin ayrı bir dünyaları yoktur.
Bu dünya birimizin değil hepimizindir.
Çünkü İnsanın engelli olması dünyanın sonu değildir.
Engelli olmak toplumda ne idüğü belirsiz insanların yanında suç olabilir. Ama gerçekte hiçte öyle değildir. Devletimiz de engellilerin sorunlarını tutarlı uygulamalarla çözmeye çalışmalı, engelliler için sağlıklı, kalıcı politikalar izlemelidir. Engellilere örgütlenme hakları verilerek yardım edilmelidir. Engellilere muasır devletlerin baktıkları gibi, bakılmalıdır.
Engelli olma, dünya adına bir kayıp ve noksanlık gibi gözükse de sabredildiği ve isyan edilmediği takdirde, hem kendisi hem de ona yardımcı olanlar için ahirette çok büyük mükâfatlar verilecektir.
Bugün toplumda engellilere diyorlar ki;
Konuş, nasıl konuşsun?
Dil bağlı, dudak bağlı.
Yaşa diyorlar, nasıl yaşasın?
El bağlı, ayak bağlı.
Kalk git diyorlar, nasıl gitsin?
Kapı bağlı, yol bağlı.
Bu izahlardan sora
Toplumun gönül erleri kimlerdir?
Buna göre engellinin derdi ne olursa olsun toplum olarak;
Göremeyene göz,
Konuşamayana dil,
İşitemeyene kulak,
Yürüyemeyene ayak,
Tutamayana el olmak,
Bizlere onur ve huzur verecektir. (8)
Toplumun gönül erleri, sevginin büyük gücü olan yardım elini engellilere uzatandır. Engellilere ana baba gibi, kol kanat gerenlerdir. Engellilere yardım eden insanlar, gönlünü insanlığın hizmetine verenlerdir.
Sonuç olarak; ifade etmek gerekirse, sağlık ve sıhhat büyük bir nimettir. Allah'tan af ve afiyet istemek de Müslüman olmanın gereğidir. Ancak, bu dünya ahiretin tarlası olması itibariyle, bir imtihan yeridir.
Hasta ve engelli olmak bir imtihan unsuru olduğu gibi, bir hasta ve engelliye bakmak zorunda olmak da imtihanın bir parçasıdır. Bunun için engelli kardeşlerimizin yaşama sevincini yitirmeden mutlu bir yaşam sürmeleri için çaba göstermenin, devlet ve toplum olarak hepimizin görevi olduğunu bilmeliyiz.
Engeller, mutlu ve huzurlu bir aile ortamında aşılabilir. Gerek doğuştan, gerekse sonradan ortaya çıkan engellilik durumu çalışmaya, üretmeye ve başarıya asla engel değildir. Asıl engellilik aklını, gönlünü, elini ve dilini, vicdanını, şefkat ve merhamete kapatmaktır.
Bugün hepimize düşen, engelli kardeşlerimizi doğru anlamak ve onlara saygı göstermektir. Sorunlarına ortak olmak, hayatlarını kolaylaştırmaktır. Bütün imkânlardan faydalanabilmeleri için seferber olmaktır. Engellileri üzecek sözlerden, hayatlarını zorlaştıracak davranışlardan kaçınmalıyız. Unutmayalım ki hayatı birbirimize kolaylaştırdığımız ölçüde kâmil bir insan olabiliriz.
Engelli vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştırmak için, trafikte ve her yerde farkında olalım. Engelleri ortadan kaldıralım.
“Engelliler Günü ”nün engelli insanlarımızın problemlerini çözmeye yönelik çalışmaların, başarıya ulaşmasına vesile olmasını temenni ediyorum. Bu itibarla basmakalıp duygu ve düşüncelerden uzak, ilmin ışığında engellileri artan değil, eksilen bir ülke, dileği ile mutlu neşeli sağlıklı günler.
_______________________________________________________________________________________________________
* “Abdullah İbn Ümmü Mektûm kimdir?”
İslâmiyet’ten önce adının Hüseyin olduğu, Resul-i Ekrem’in kendisine Abdullah ismini verdiği söylenmektedir. Medineli âlimler adını Abdullah, Iraklılar ise Amr şeklinde kaydeder. Ümmü Mektûm, annesi Âtike bint Abdullah el-Mahzûmiyye’nin künyesi olup ona nispetle İbn Ümmü Mektûm diye tanınmıştır. Anadan doğma kör olduğu veya küçük yaşta gözlerini kaybettiği, bu sebeple annesine Ümmü Mektûm denildiği de nakledilir. Nesebi konusunda farklı görüşler ileri sürülmüş olup babası Kays, Kureyş kabilesinin Âmir b. Lüey oğulları kolundandır ve Hz. Hatice’nin dayısının oğludur.
(Abdullah İbn Ümmü Mektûm ağma olduğu için) İslamiyet’e özürlülerle ilgili çeşitli hükümlerin belirlenmesi İbn Ümmü Mektûm vesilesiyle mümkün olmuş, onların vekil bırakılmaları, imamlık yapmaları, savaşa iştirak etmeleri, farz namazlara katılmaları, korunma amacıyla köpek beslemeleri gibi konular açıklık kazanmıştır.
Abdullah İbn Ümmü Mektûm, Medine döneminde de Bilâl-i Habeşî ile birlikte Hz. Peygamberimiz (s.a.v) müezzinliğini de yapmıştır. (9)
Kaynaklar
(1) Müslim, Birr, 33.
(2) Tin Süresi Ayet 4
(3) Hucurât, 49/13.
(4) Müslim, Birr, 3
(5)Tirmizi, Kıyamet, 53, No: 2507; Beyhaki, Şuabu'l-İman, 5/315, No: 2778; bk: Keşfu'l-Hafa, 2/265.
(6)İbn Hanbel, v,169.
(7) Buhârî, Merdâ, 7.
(8) Engellilik: Cennete kavuşturan imtihan (4 Aralık 2020 Cuma Hutbesinden )
(9) TDV İslâm Ansiklopedisi Internet sayfasından alınmıştır.
Engelsiz Yürekler
Bugün ülkemizde trafik canavarı, yetersiz beslenme, ev ve iş kazaları, doğuştan engelli kalma gibi birçok sebeplerden dolayı, engelli kervanına yeni engelliler katılmak suretiyle, engellilerin sayısı milyonlarla ifade edilir hale gelmiştir. Bu sebeplerden dolayı, bir yılda savaş meydanlarında ölen insanların sayısı kadar insan ölmekte veya sakat kalmaktadır.
Engellilik, yalnızca engellileri ve ailelerini değil toplumun tüm kesimlerini yakından ilgilendiren, teşhisten iyileştirmeye, özel eğitimden rehabilitasyona, istihdamdan sosyal hizmetlere kadar genel bir anlayışla ele alınması gereken toplumsal bir sorundur.
Engelli bireylerin varlığı insanlık tarihi kadar eskidir. Tarihi süreç içinde özürlü kavramına farklı manalar yüklenmiş ve buna paralel olarak da engelliler toplumsal hayatta farklı muamelelere tâbi tutulmuşlardır.
“Engelli kavramı”;
Doğuştan veya sonradan, herhangi bir hastalık veya kaza sonucu, bedensel, zihinsel, ruhsal, sosyal ve duygusal yeteneklerini çeşitli derecede kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri olan bireylerdir.
Dolayısıyla doğuştan ya da sonradan ortaya çıkan hastalık ve engellilik hâlleri, hayatın gerçeği olup insanın noksanı değildir. Bilâkis sabır, sebat ve gayretler sonucu Cennete ulaşan birer imtihan vesilesidir.
İnsanların çoğu sağlıklı bir şekilde dünyaya gelirken, bazıları da engelli olarak doğmaktadır. Bazı kimseler de sağlıklı bir şekilde doğmakla beraber, hayatının sonraki bir döneminde değişik sebep ve nedenlerle engelli duruma düşmektedir.
İnsan, eşref-i mahlûkattır. Yaratılmışların en şereflisi ve en mükemmelidir. Üstün niteliklerle ve güzel vasıflarla donatılmıştır. Bununla birlikte insanın Rabbimiz katındaki değeri; renginde, cinsiyetinde, “engelli veya engelsiz” oluşunda değildir. Allah katında en değerli insan, O’na hakkıyla kulluk eden ve emirlerine karşı gelmekten çok çok sakınan insanlardır.
İmtihan için yaratıldığımız bu dünyada nasıl ki engelsiz olmak bir üstünlük sebebi değilse, engelli olmak da bir eksiklik veya kusur değildir. Önemli olan, ruh ve gönüllerimizin engelli olmamasıdır. Nitekim Peygamber Efendimiz Hz Muhammed ( s.a.v ) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:
“Allah sizin bedenlerinize ve dış görünüşlerinize değil, kalplerinize bakar.” (1)
Her insan, ister sağlıklı ister engelli olsun, Allah'ın yeryüzünde yarattığı en kıymetli ve en değerli varlıktır. Yüce Rabbimiz Kuran’da;
“Biz hakikat insanı en güzel bir biçimde yarattık” (2) buyurmaktadır. Bu yönü ile insan, saygı ve hürmete layık bir varlıktır.
Cenabı Allah başka bir ayeti kerimede:
“Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.” Buyurmaktadır. (3)
Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v ) bir hadisi şeriflerinde ise:
“Allah, sizin görünüşlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.” (4) diye buyurmuştur.
Bu ayeti kerimeler ve hadisi şerifte;
Cenabı Allah ve Resulü Ekrem (s.a.v ) insanın şöhretine, kudretine, güzelliğine, sağlığına ya da zenginliğine değil, kalbine ve amellerine bakacağını ifade etmektedir.
Bugün sağlıklıyız, yarın ne olacağımız belli değil. Yarın bir kaza sonucu, engelli olabiliriz. Allah korusun.
Aslında bütün insanlar engelli veya potansiyel bir engellidir. İnsanın engelli olması sorun değildir.
Sorun; insanın sevgi ve hoşgörü engellisi olmasıdır. Bu konuda hiçbir kimsenin garantisi yoktur. Onun için sakat kalmadan önce sağlığımızın kıymetini bilmeliyiz. Engellilere de gerekli kıymeti vermeliyiz. Bu konuda sevgili peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v) biz insanları uyarmaktadır.
“Bir insan bir insanı doğuştan veya başka sebeplerden dolayı engelli olması nedeniyle kınar, küçük görür veya aşağılarsa, kendisi de onun gibi olmadan ölmez.” (5) buyurmaktadır.
Biz de o insanlar gibi olmak istemiyorsak, onları küçük görmemeli ve toplumdan dışlamamalıyız.
Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v ) , engellilerle ilgilenmiş, onlara güçlerinin yetmediği alanlarda görev vermemiş, yeteneklerine göre kamu alanında görev vermiş, topluma kazandırmaya çalışmış; Engellileri bir dilenci kitlesi ve sürekli insanlara muhtaç bir tabaka olarak görmemiştir.
Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v ), sağlıklı insanların engellilerle ilişkilerini yönlendiren ahlaki düzenlemelerde de bulunmuştur.
Nitekim görme engelli bir kimseye yol göstermeyi, sağıra ve dilsize söz anlatmayı sadaka olarak telakki etmiştir. (6) Engellilik, insanın kendi tercihi değildir.
Bütün insanlar toplumdaki sağlıklı insanlar gibi güzel olmak ister. Fakat bu durum onların elinde değildir. İnsanlarımız insanların dış görünüşüne baktığı gibi bir de ruh güzelliğine de bakmalıdır. Çünkü bedensel yönden güzel olduğu halde topluma zararlı olan milyonlarca insan vardır. Gene, toplumda engelli olduğu halde ruh güzelliği güzel olan ve topluma faydalı olan binlerce insan vardır.
Engelliler için engelli yaşam parklarında engellilerin dini ihtiyaçlarını giderebilmek için imam Hatip-vaiz görevlendirilmiş olması güzel bir başlangıçtır. Fakat engellilerin ameli konulardan daha önce inanç ve iman noktasında eğitimleri gereklidir. Daha sonra ameli konularda eğitilmeleri uygun olacaktır. Bu konuda engeller arasında proje yarışmaları yapılarak onları Hac ve Umre gibi ödüllerle ödüllendirilebiliriz.
Engellilerin maddi ihtiyaçlarının giderilmesi yanında onların manevi ihtiyaçlarının da giderilmesi şarttır. Ülkemizde engellilerin maddi ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda oldukça büyük mesafeler kat edilmiştir. Ama manevi ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda aynı şeyleri söyleyemeyiz.
Bu konuda; Peygamberimizin müezzini “Ağma Abdullah İbn Ümmü Mektûm” (*) bir örnektir. Peygamberimizin müezzini ve birçok kez Medine'de vekilliğini yapmış olan “Abdullah İbn Ümmü Mektûm” örneği, engellilerin İslamiyet'teki konumuna sık sık “model” olarak zikredilmesine rağmen iş teoriden pratiğe geçince “modellik” derin bir unutkanlığa, yok saymaya dönüşmektedir. İnşallah zamanla bu konuda da gerekli mesafeyi alırız.
Diğer taraftan başka bir Ortopedik engelli genç sahâbî Muâz b. Cebel’i vali olarak tayin etmiştir.
Her engellinin bir hayat hikâyesi vardır. Fakat bu engelli olmanın yaşam tarzını engellememelidir. Toplum olarak bize düşen görev ise; engelliye engel olmamaktır. Yani biz toplum olarak engelliye engel olmaz isek, engelli bütün engelleri aşar.
Bu dünya fanidir!
Cenabı Allah Ahrette bedensel güzellik değil, ruh güzelliği arayacaktır. Mükâfat görende, eziyet çekende bedenimiz değil ruhumuz olacaktır. Beden ruhun ahretteki yaşamı için bu dünyada bir vasıtadır. Yanlış olanı değil, doğru olanı tercih edelim. Onlara her zaman yardım elimizi uzatalım. Güler yüzümüzü ve yardım elimizi onlardan eksik etmeyelim.
Bu konuda Peygamber Efendimiz Hz Muhammed (s.a.v) sabır ve sebatla
karşılanan engelliliğin “Cennet vesilesi olduğunu haber vermiştir.” (7)
Engelliler için bazı kurallar:
Toplumda bazı kazalar, karşılaşılan olumsuzluklar ve kişinin engelleri
işledikleri bir suça karşılık verildiği yargısı kesinlikle yanlıştır.
Engelliler, engel durumuna göre diğer bütün insanlar gibi görev ve
sorumluluk yüklenirler. Akıl hastaları hukuken ve dinen sorumlu değillerdir. Ancak kesinlikle insanlık dışı muameleye tabi tutulamaz.
Engelliler için maddi ve manevi her türlü destek fert, toplumun ve
devlet sorumluluğudur.
Engelli olarak doğacağı kesin olan bir çocuğun ana rahminde yok
edilmesi (annenin sağlık/hayati tehlikesi bulunması dışında) kesinlikle yasaktır.(haramdır)
Engelli vatandaşlarımızın sorunlarının çözülmesinde bireylerin ortak sorumluluk yüklenmeleri oldukça önemlidir. Bu sorumluluk engelli bireylerin sorunlarının çözümü ve sosyalleşmelerinin arttırılması açısından vatandaşlarımızın gösterdiği duyarlılığının arttırılması ile başarıya ulaşacaktır.
Devletimizin en önemli görevlerinden biri de hiç kuşkusuz engelli vatandaşlarımızın temel ihtiyaçları olan eğitim, sağlık, kültür, istihdam ve rehabilitasyon gibi önemli hizmetlerden yararlanmalarını ve bu haklarını etkin bir şekilde kullanmalarını sağlamaktır.
Engellinin yüreği, bahar dalının üstündeki çiğ damlası gibi temiz ve narindir.
Çünkü o hayatın girdaplarını yaşamın mucizevî bir şey olduğunu çok iyi bilir.
Engelliliğin ne olduğunu kitap sayfalarından okuyanlar bilmez, onu yaşayanlar bilir. Toplumda yaşayan engelliler hiçbir zaman engelli oldukları için üzülmemelidir.Çünkü:
Engelli; toplumun dikensiz gülleridir.
Engelliler; görmezler ama görünmez değiller.
Engelliler; senede bir kez değil, her gün hatırlanmalıdır.
Asıl engellilik karamsarlıkla birlikte engellere boyun eğmektedir.
Bu dünyada, engellilerin ayrı bir dünyaları yoktur.
Bu dünya birimizin değil hepimizindir.
Çünkü İnsanın engelli olması dünyanın sonu değildir.
Engelli olmak toplumda ne idüğü belirsiz insanların yanında suç olabilir. Ama gerçekte hiçte öyle değildir. Devletimiz de engellilerin sorunlarını tutarlı uygulamalarla çözmeye çalışmalı, engelliler için sağlıklı, kalıcı politikalar izlemelidir. Engellilere örgütlenme hakları verilerek yardım edilmelidir. Engellilere muasır devletlerin baktıkları gibi, bakılmalıdır.
Engelli olma, dünya adına bir kayıp ve noksanlık gibi gözükse de sabredildiği ve isyan edilmediği takdirde, hem kendisi hem de ona yardımcı olanlar için ahirette çok büyük mükâfatlar verilecektir.
Bugün toplumda engellilere diyorlar ki;
Konuş, nasıl konuşsun?
Dil bağlı, dudak bağlı.
Yaşa diyorlar, nasıl yaşasın?
El bağlı, ayak bağlı.
Kalk git diyorlar, nasıl gitsin?
Kapı bağlı, yol bağlı.
Bu izahlardan sora
Toplumun gönül erleri kimlerdir?
Buna göre engellinin derdi ne olursa olsun toplum olarak;
Göremeyene göz,
Konuşamayana dil,
İşitemeyene kulak,
Yürüyemeyene ayak,
Tutamayana el olmak,
Bizlere onur ve huzur verecektir. (8)
Toplumun gönül erleri, sevginin büyük gücü olan yardım elini engellilere uzatandır. Engellilere ana baba gibi, kol kanat gerenlerdir. Engellilere yardım eden insanlar, gönlünü insanlığın hizmetine verenlerdir.
Sonuç olarak; ifade etmek gerekirse, sağlık ve sıhhat büyük bir nimettir. Allah'tan af ve afiyet istemek de Müslüman olmanın gereğidir. Ancak, bu dünya ahiretin tarlası olması itibariyle, bir imtihan yeridir.
Hasta ve engelli olmak bir imtihan unsuru olduğu gibi, bir hasta ve engelliye bakmak zorunda olmak da imtihanın bir parçasıdır. Bunun için engelli kardeşlerimizin yaşama sevincini yitirmeden mutlu bir yaşam sürmeleri için çaba göstermenin, devlet ve toplum olarak hepimizin görevi olduğunu bilmeliyiz.
Engeller, mutlu ve huzurlu bir aile ortamında aşılabilir. Gerek doğuştan, gerekse sonradan ortaya çıkan engellilik durumu çalışmaya, üretmeye ve başarıya asla engel değildir. Asıl engellilik aklını, gönlünü, elini ve dilini, vicdanını, şefkat ve merhamete kapatmaktır.
Bugün hepimize düşen, engelli kardeşlerimizi doğru anlamak ve onlara saygı göstermektir. Sorunlarına ortak olmak, hayatlarını kolaylaştırmaktır. Bütün imkânlardan faydalanabilmeleri için seferber olmaktır. Engellileri üzecek sözlerden, hayatlarını zorlaştıracak davranışlardan kaçınmalıyız. Unutmayalım ki hayatı birbirimize kolaylaştırdığımız ölçüde kâmil bir insan olabiliriz.
Engelli vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştırmak için, trafikte ve her yerde farkında olalım. Engelleri ortadan kaldıralım.
“Engelliler Günü ”nün engelli insanlarımızın problemlerini çözmeye yönelik çalışmaların, başarıya ulaşmasına vesile olmasını temenni ediyorum. Bu itibarla basmakalıp duygu ve düşüncelerden uzak, ilmin ışığında engellileri artan değil, eksilen bir ülke, dileği ile mutlu neşeli sağlıklı günler.
_______________________________________________________________________________________________________
* “Abdullah İbn Ümmü Mektûm kimdir?”
İslâmiyet’ten önce adının Hüseyin olduğu, Resul-i Ekrem’in kendisine Abdullah ismini verdiği söylenmektedir. Medineli âlimler adını Abdullah, Iraklılar ise Amr şeklinde kaydeder. Ümmü Mektûm, annesi Âtike bint Abdullah el-Mahzûmiyye’nin künyesi olup ona nispetle İbn Ümmü Mektûm diye tanınmıştır. Anadan doğma kör olduğu veya küçük yaşta gözlerini kaybettiği, bu sebeple annesine Ümmü Mektûm denildiği de nakledilir. Nesebi konusunda farklı görüşler ileri sürülmüş olup babası Kays, Kureyş kabilesinin Âmir b. Lüey oğulları kolundandır ve Hz. Hatice’nin dayısının oğludur.
(Abdullah İbn Ümmü Mektûm ağma olduğu için) İslamiyet’e özürlülerle ilgili çeşitli hükümlerin belirlenmesi İbn Ümmü Mektûm vesilesiyle mümkün olmuş, onların vekil bırakılmaları, imamlık yapmaları, savaşa iştirak etmeleri, farz namazlara katılmaları, korunma amacıyla köpek beslemeleri gibi konular açıklık kazanmıştır.
Abdullah İbn Ümmü Mektûm, Medine döneminde de Bilâl-i Habeşî ile birlikte Hz. Peygamberimiz (s.a.v) müezzinliğini de yapmıştır. (9)
Kaynaklar
(1) Müslim, Birr, 33.
(2) Tin Süresi Ayet 4
(3) Hucurât, 49/13.
(4) Müslim, Birr, 3
(5)Tirmizi, Kıyamet, 53, No: 2507; Beyhaki, Şuabu'l-İman, 5/315, No: 2778; bk: Keşfu'l-Hafa, 2/265.
(6)İbn Hanbel, v,169.
(7) Buhârî, Merdâ, 7.
(8) Engellilik: Cennete kavuşturan imtihan (4 Aralık 2020 Cuma Hutbesinden )
(9) TDV İslâm Ansiklopedisi Internet sayfasından alınmıştır.
Engelsiz Yürekler
Bugün ülkemizde trafik canavarı, yetersiz beslenme, ev ve iş kazaları, doğuştan engelli kalma gibi birçok sebeplerden dolayı, engelli kervanına yeni engelliler katılmak suretiyle, engellilerin sayısı milyonlarla ifade edilir hale gelmiştir. Bu sebeplerden dolayı, bir yılda savaş meydanlarında ölen insanların sayısı kadar insan ölmekte veya sakat kalmaktadır.
Engellilik, yalnızca engellileri ve ailelerini değil toplumun tüm kesimlerini yakından ilgilendiren, teşhisten iyileştirmeye, özel eğitimden rehabilitasyona, istihdamdan sosyal hizmetlere kadar genel bir anlayışla ele alınması gereken toplumsal bir sorundur.
Engelli bireylerin varlığı insanlık tarihi kadar eskidir. Tarihi süreç içinde özürlü kavramına farklı manalar yüklenmiş ve buna paralel olarak da engelliler toplumsal hayatta farklı muamelelere tâbi tutulmuşlardır.
“Engelli kavramı”;
Doğuştan veya sonradan, herhangi bir hastalık veya kaza sonucu, bedensel, zihinsel, ruhsal, sosyal ve duygusal yeteneklerini çeşitli derecede kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri olan bireylerdir.
Dolayısıyla doğuştan ya da sonradan ortaya çıkan hastalık ve engellilik hâlleri, hayatın gerçeği olup insanın noksanı değildir. Bilâkis sabır, sebat ve gayretler sonucu Cennete ulaşan birer imtihan vesilesidir.
İnsanların çoğu sağlıklı bir şekilde dünyaya gelirken, bazıları da engelli olarak doğmaktadır. Bazı kimseler de sağlıklı bir şekilde doğmakla beraber, hayatının sonraki bir döneminde değişik sebep ve nedenlerle engelli duruma düşmektedir.
İnsan, eşref-i mahlûkattır. Yaratılmışların en şereflisi ve en mükemmelidir. Üstün niteliklerle ve güzel vasıflarla donatılmıştır. Bununla birlikte insanın Rabbimiz katındaki değeri; renginde, cinsiyetinde, “engelli veya engelsiz” oluşunda değildir. Allah katında en değerli insan, O’na hakkıyla kulluk eden ve emirlerine karşı gelmekten çok çok sakınan insanlardır.
İmtihan için yaratıldığımız bu dünyada nasıl ki engelsiz olmak bir üstünlük sebebi değilse, engelli olmak da bir eksiklik veya kusur değildir. Önemli olan, ruh ve gönüllerimizin engelli olmamasıdır. Nitekim Peygamber Efendimiz Hz Muhammed ( s.a.v ) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:
“Allah sizin bedenlerinize ve dış görünüşlerinize değil, kalplerinize bakar.” (1)
Her insan, ister sağlıklı ister engelli olsun, Allah'ın yeryüzünde yarattığı en kıymetli ve en değerli varlıktır. Yüce Rabbimiz Kuran’da;
“Biz hakikat insanı en güzel bir biçimde yarattık” (2) buyurmaktadır. Bu yönü ile insan, saygı ve hürmete layık bir varlıktır.
Cenabı Allah başka bir ayeti kerimede:
“Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.” Buyurmaktadır. (3)
Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v ) bir hadisi şeriflerinde ise:
“Allah, sizin görünüşlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.” (4) diye buyurmuştur.
Bu ayeti kerimeler ve hadisi şerifte;
Cenabı Allah ve Resulü Ekrem (s.a.v ) insanın şöhretine, kudretine, güzelliğine, sağlığına ya da zenginliğine değil, kalbine ve amellerine bakacağını ifade etmektedir.
Bugün sağlıklıyız, yarın ne olacağımız belli değil. Yarın bir kaza sonucu, engelli olabiliriz. Allah korusun.
Aslında bütün insanlar engelli veya potansiyel bir engellidir. İnsanın engelli olması sorun değildir.
Sorun; insanın sevgi ve hoşgörü engellisi olmasıdır. Bu konuda hiçbir kimsenin garantisi yoktur. Onun için sakat kalmadan önce sağlığımızın kıymetini bilmeliyiz. Engellilere de gerekli kıymeti vermeliyiz. Bu konuda sevgili peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v) biz insanları uyarmaktadır.
“Bir insan bir insanı doğuştan veya başka sebeplerden dolayı engelli olması nedeniyle kınar, küçük görür veya aşağılarsa, kendisi de onun gibi olmadan ölmez.” (5) buyurmaktadır.
Biz de o insanlar gibi olmak istemiyorsak, onları küçük görmemeli ve toplumdan dışlamamalıyız.
Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v ) , engellilerle ilgilenmiş, onlara güçlerinin yetmediği alanlarda görev vermemiş, yeteneklerine göre kamu alanında görev vermiş, topluma kazandırmaya çalışmış; Engellileri bir dilenci kitlesi ve sürekli insanlara muhtaç bir tabaka olarak görmemiştir.
Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v ), sağlıklı insanların engellilerle ilişkilerini yönlendiren ahlaki düzenlemelerde de bulunmuştur.
Nitekim görme engelli bir kimseye yol göstermeyi, sağıra ve dilsize söz anlatmayı sadaka olarak telakki etmiştir. (6) Engellilik, insanın kendi tercihi değildir.
Bütün insanlar toplumdaki sağlıklı insanlar gibi güzel olmak ister. Fakat bu durum onların elinde değildir. İnsanlarımız insanların dış görünüşüne baktığı gibi bir de ruh güzelliğine de bakmalıdır. Çünkü bedensel yönden güzel olduğu halde topluma zararlı olan milyonlarca insan vardır. Gene, toplumda engelli olduğu halde ruh güzelliği güzel olan ve topluma faydalı olan binlerce insan vardır.
Engelliler için engelli yaşam parklarında engellilerin dini ihtiyaçlarını giderebilmek için imam Hatip-vaiz görevlendirilmiş olması güzel bir başlangıçtır. Fakat engellilerin ameli konulardan daha önce inanç ve iman noktasında eğitimleri gereklidir. Daha sonra ameli konularda eğitilmeleri uygun olacaktır. Bu konuda engeller arasında proje yarışmaları yapılarak onları Hac ve Umre gibi ödüllerle ödüllendirilebiliriz.
Engellilerin maddi ihtiyaçlarının giderilmesi yanında onların manevi ihtiyaçlarının da giderilmesi şarttır. Ülkemizde engellilerin maddi ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda oldukça büyük mesafeler kat edilmiştir. Ama manevi ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda aynı şeyleri söyleyemeyiz.
Bu konuda; Peygamberimizin müezzini “Ağma Abdullah İbn Ümmü Mektûm” (*) bir örnektir. Peygamberimizin müezzini ve birçok kez Medine'de vekilliğini yapmış olan “Abdullah İbn Ümmü Mektûm” örneği, engellilerin İslamiyet'teki konumuna sık sık “model” olarak zikredilmesine rağmen iş teoriden pratiğe geçince “modellik” derin bir unutkanlığa, yok saymaya dönüşmektedir. İnşallah zamanla bu konuda da gerekli mesafeyi alırız.
Diğer taraftan başka bir Ortopedik engelli genç sahâbî Muâz b. Cebel’i vali olarak tayin etmiştir.
Her engellinin bir hayat hikâyesi vardır. Fakat bu engelli olmanın yaşam tarzını engellememelidir. Toplum olarak bize düşen görev ise; engelliye engel olmamaktır. Yani biz toplum olarak engelliye engel olmaz isek, engelli bütün engelleri aşar.
Bu dünya fanidir!
Cenabı Allah Ahrette bedensel güzellik değil, ruh güzelliği arayacaktır. Mükâfat görende, eziyet çekende bedenimiz değil ruhumuz olacaktır. Beden ruhun ahretteki yaşamı için bu dünyada bir vasıtadır. Yanlış olanı değil, doğru olanı tercih edelim. Onlara her zaman yardım elimizi uzatalım. Güler yüzümüzü ve yardım elimizi onlardan eksik etmeyelim.
Bu konuda Peygamber Efendimiz Hz Muhammed (s.a.v) sabır ve sebatla
karşılanan engelliliğin “Cennet vesilesi olduğunu haber vermiştir.” (7)
Engelliler için bazı kurallar:
1) Toplumda bazı kazalar, karşılaşılan olumsuzluklar ve kişinin engelleri
işledikleri bir suça karşılık verildiği yargısı kesinlikle yanlıştır.
2) Engelliler, engel durumuna göre diğer bütün insanlar gibi görev ve
sorumluluk yüklenirler. Akıl hastaları hukuken ve dinen sorumlu değillerdir. Ancak kesinlikle insanlık dışı muameleye tabi tutulamaz.
3) Engelliler için maddi ve manevi her türlü destek fert, toplumun ve
devlet sorumluluğudur.
4) Engelli olarak doğacağı kesin olan bir çocuğun ana rahminde yok
edilmesi (annenin sağlık/hayati tehlikesi bulunması dışında) kesinlikle yasaktır.(haramdır)
Engelli vatandaşlarımızın sorunlarının çözülmesinde bireylerin ortak sorumluluk yüklenmeleri oldukça önemlidir. Bu sorumluluk engelli bireylerin sorunlarının çözümü ve sosyalleşmelerinin arttırılması açısından vatandaşlarımızın gösterdiği duyarlılığının arttırılması ile başarıya ulaşacaktır.
Devletimizin en önemli görevlerinden biri de hiç kuşkusuz engelli vatandaşlarımızın temel ihtiyaçları olan eğitim, sağlık, kültür, istihdam ve rehabilitasyon gibi önemli hizmetlerden yararlanmalarını ve bu haklarını etkin bir şekilde kullanmalarını sağlamaktır.
Engellinin yüreği, bahar dalının üstündeki çiğ damlası gibi temiz ve narindir.
Çünkü o hayatın girdaplarını yaşamın mucizevî bir şey olduğunu çok iyi bilir.
Engelliliğin ne olduğunu kitap sayfalarından okuyanlar bilmez, onu yaşayanlar bilir. Toplumda yaşayan engelliler hiçbir zaman engelli oldukları için üzülmemelidir.Çünkü:
Engelli; toplumun dikensiz gülleridir.
Engelliler; görmezler ama görünmez değiller.
Engelliler; senede bir kez değil, her gün hatırlanmalıdır.
Asıl engellilik karamsarlıkla birlikte engellere boyun eğmektedir.
Bu dünyada, engellilerin ayrı bir dünyaları yoktur.
Bu dünya birimizin değil hepimizindir.
Çünkü İnsanın engelli olması dünyanın sonu değildir.
Engelli olmak toplumda ne idüğü belirsiz insanların yanında suç olabilir. Ama gerçekte hiçte öyle değildir. Devletimiz de engellilerin sorunlarını tutarlı uygulamalarla çözmeye çalışmalı, engelliler için sağlıklı, kalıcı politikalar izlemelidir. Engellilere örgütlenme hakları verilerek yardım edilmelidir. Engellilere muasır devletlerin baktıkları gibi, bakılmalıdır.
Engelli olma, dünya adına bir kayıp ve noksanlık gibi gözükse de sabredildiği ve isyan edilmediği takdirde, hem kendisi hem de ona yardımcı olanlar için ahirette çok büyük mükâfatlar verilecektir.
Bugün toplumda engellilere diyorlar ki;
Konuş, nasıl konuşsun?
Dil bağlı, dudak bağlı.
Yaşa diyorlar, nasıl yaşasın?
El bağlı, ayak bağlı.
Kalk git diyorlar, nasıl gitsin?
Kapı bağlı, yol bağlı.
Bu izahlardan sora
Toplumun gönül erleri kimlerdir?
Buna göre engellinin derdi ne olursa olsun toplum olarak;
Göremeyene göz,
Konuşamayana dil,
İşitemeyene kulak,
Yürüyemeyene ayak,
Tutamayana el olmak,
Bizlere onur ve huzur verecektir. (8)
Toplumun gönül erleri, sevginin büyük gücü olan yardım elini engellilere uzatandır. Engellilere ana baba gibi, kol kanat gerenlerdir. Engellilere yardım eden insanlar, gönlünü insanlığın hizmetine verenlerdir.
Sonuç olarak; ifade etmek gerekirse, sağlık ve sıhhat büyük bir nimettir. Allah'tan af ve afiyet istemek de Müslüman olmanın gereğidir. Ancak, bu dünya ahiretin tarlası olması itibariyle, bir imtihan yeridir.
Hasta ve engelli olmak bir imtihan unsuru olduğu gibi, bir hasta ve engelliye bakmak zorunda olmak da imtihanın bir parçasıdır. Bunun için engelli kardeşlerimizin yaşama sevincini yitirmeden mutlu bir yaşam sürmeleri için çaba göstermenin, devlet ve toplum olarak hepimizin görevi olduğunu bilmeliyiz.
Engeller, mutlu ve huzurlu bir aile ortamında aşılabilir. Gerek doğuştan, gerekse sonradan ortaya çıkan engellilik durumu çalışmaya, üretmeye ve başarıya asla engel değildir. Asıl engellilik aklını, gönlünü, elini ve dilini, vicdanını, şefkat ve merhamete kapatmaktır.
Bugün hepimize düşen, engelli kardeşlerimizi doğru anlamak ve onlara saygı göstermektir. Sorunlarına ortak olmak, hayatlarını kolaylaştırmaktır. Bütün imkânlardan faydalanabilmeleri için seferber olmaktır. Engellileri üzecek sözlerden, hayatlarını zorlaştıracak davranışlardan kaçınmalıyız. Unutmayalım ki hayatı birbirimize kolaylaştırdığımız ölçüde kâmil bir insan olabiliriz.
Engelli vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştırmak için, trafikte ve her yerde farkında olalım. Engelleri ortadan kaldıralım.
“Engelliler Günü ”nün engelli insanlarımızın problemlerini çözmeye yönelik çalışmaların, başarıya ulaşmasına vesile olmasını temenni ediyorum. Bu itibarla basmakalıp duygu ve düşüncelerden uzak, ilmin ışığında engellileri artan değil, eksilen bir ülke, dileği ile mutlu neşeli sağlıklı günler.
_______________________________________________________________________________________________________
* “Abdullah İbn Ümmü Mektûm kimdir?”
İslâmiyet’ten önce adının Hüseyin olduğu, Resul-i Ekrem’in kendisine Abdullah ismini verdiği söylenmektedir. Medineli âlimler adını Abdullah, Iraklılar ise Amr şeklinde kaydeder. Ümmü Mektûm, annesi Âtike bint Abdullah el-Mahzûmiyye’nin künyesi olup ona nispetle İbn Ümmü Mektûm diye tanınmıştır. Anadan doğma kör olduğu veya küçük yaşta gözlerini kaybettiği, bu sebeple annesine Ümmü Mektûm denildiği de nakledilir. Nesebi konusunda farklı görüşler ileri sürülmüş olup babası Kays, Kureyş kabilesinin Âmir b. Lüey oğulları kolundandır ve Hz. Hatice’nin dayısının oğludur.
(Abdullah İbn Ümmü Mektûm ağma olduğu için) İslamiyet’e özürlülerle ilgili çeşitli hükümlerin belirlenmesi İbn Ümmü Mektûm vesilesiyle mümkün olmuş, onların vekil bırakılmaları, imamlık yapmaları, savaşa iştirak etmeleri, farz namazlara katılmaları, korunma amacıyla köpek beslemeleri gibi konular açıklık kazanmıştır.
Abdullah İbn Ümmü Mektûm, Medine döneminde de Bilâl-i Habeşî ile birlikte Hz. Peygamberimiz (s.a.v) müezzinliğini de yapmıştır. (9)
Kaynaklar
(1) Müslim, Birr, 33.
(2) Tin Süresi Ayet 4
(3) Hucurât, 49/13.
(4) Müslim, Birr, 3
(5)Tirmizi, Kıyamet, 53, No: 2507; Beyhaki, Şuabu'l-İman, 5/315, No: 2778; bk: Keşfu'l-Hafa, 2/265.
(6)İbn Hanbel, v,169.
(7) Buhârî, Merdâ, 7.
(8) Engellilik: Cennete kavuşturan imtihan (4 Aralık 2020 Cuma Hutbesinden )
(9) TDV İslâm Ansiklopedisi Internet sayfasından alınmıştır.
Monopoli Sigorta Kurucu Ortağı ve CEO’su Erol Esentürk, yaptığı değerlendirmede sigorta sektörünün bu yılın ilk 9 ayında yüzde 123'lük bir büyüme ile prim üretiminde 328 milyar liraya ulaştığını ancak 2024 yılının sektör açısından zor bir yıl olacağını söyledi.
2023 yılı, sigorta sektörü açısından pandeminin etkilerinin sarılmaya çalışıldığı ve yüksek enflasyon ortamında fiyatlama yapılmaya çalışılırken Türkiye’de yaşanan deprem, sel gibi üzücü afetlerle hareketli bir döneme girdiğini söyleyen Monopoli Sigorta Kurucu Ortağı ve CEO’su Erol Esentürk: “Türkiye Sigorta Birliği’nin son açıkladığı istatistiklere göre ise sektörün yılın yüzde 123'lük bir büyüme ile prim üretiminde 328 milyar liraya ulaştığı görülüyor. Bu değerlendiremeye göre sektör olarak yılın sonunda 500 milyar lira prim üretimini aşabiliriz” dedi.
Sigorta sektörünün büyümesinin enflasyonun üstünde gittiği bilgisini paylaşan Esentürk: “Aynı zamanda doların devalüasyonunun da aşağı yukarı %30-35 bandının üzerinde gidiyor. Sigorta sektöründe çok belirgin şekilde ağırlıklı olarak kasko ve sağlık sigortalarının prim artışlarının taşıdığı bir büyüme var. Bu 2024 yılında reasüras maliyetlerinin artışıyla kurumsal elementer poliçeler tarafında da ciddi bir etki olarak karşımıza çıkacak” diye ekledi.
2024 sektör için zor olacak
Acentelik mesleği için zor bir yılın beklendiğini ileten Erol Esentürk: “Özellikle kurumsal elementer branş oldukça zorlu geçecek, bunun emarelerini şimdiden görmeye başladık. Reasürans piyasalarının daralması, Türkiye’ye ayırdıkları kapasitenin de oldukça azalması bunda başlıca etken… Bu doğrultuda reasürans tarafındaki arzın azalması, Türkiye’de de talebin artması öncelikle sigorta şirketlerinin reasürans maliyetlerini ciddi seviyede yukarı çekiyor. Son dönemde Türkiye’de üst üste bir sürü doğal afetler de yaşandı. Şubat ayında 11 ilimizi etkileyen deprem, daha öncesinde sel, su baskınları, dolular v.s. Bunları alt alta koyduğumuzda bir taraftan da enflasyon ve devalüasyon etkisi ile artan hasar maliyetlerini bir tarafa koyduğumuzda sonuç ortada… Reasürans şirketlerini geçtiğimiz son 2-3 yıl, özellikle Türkiye Sigorta sektörü memnun etmedi. Bu da primlere yansıma olarak karşımıza çıkacak. Biz de acenteler olarak kurumsal elementer branşta artan fiyatlar, artan maliyetler, zor bulunan teminatlarla karşı karşıya kalacağız. Sigortalılarımıza da bu değişkenliği, bu zorlaşan şartları anlatabilmek durumunda kalacağız. Dolayısıyla özellikle kurumsal elementer branş için zor bir yıl acenteleri bekliyor” diye belirtti.
2024’te hedefler büyük dijitalleşemeye yatırım
Monopoli Sigorta olarak yaşanan tüm olumsuz gelişmelere rağmen başarılı bir yıl geçirdiklerini belirten Erol Esentürk: “2023 yılında da sektör ortalamasının üzerinde büyüme hedefimizi gerçekleştirmek için çok çalıştık. Özellikle büyümeyle birlikte mutlaka olması gereken dengeli portföy yapımızı da korumaya çalıştık. Motor branşlar olan kasko ve trafik ile sağlık, yangın, nakliyat, mühendislik branşlarında da hedeflerimizi gerçekleştirmek için çalışmalarımıza devam ediyoruz. Monopoli Sigorta olarak 2024 için altyapılarını hazırlamaya başladığımız bir dijital platformumuz olacak. 2024’ün başlarında internetten satış, arkasından Monopoli App gelecek. Bu çalışmalarla öncelikle Monopoli Sigorta’nın dijital taraftaki kaslarını kuvvetlendirmeyi ve dijital tarafı biraz daha anlayabilmeyi hedefledik. Aracı sektöründe önemli bir oyuncu olarak bizim ağırlıklı odağımız öncelikle yeni müşteri kazanma üzerine olmayacak, bu bizim ikincil amacımız. İlk amacımız mevcut müşterimizin dijital alışkanlıklarını arttırmak. Bizim aracılığımızla, telefon veya mail kanalları ile yaptırıyor olduğu sigortacılık süreçlerini dijitale ve aplikasyon üzerine çekebilmek istiyoruz. Orada bir sadakat programı yaratmak ve bu sayede müşteri deneyiminin kalitesini arttırabilmek gibi amaçlarımız var. Birkaç fazı olacak bu projenin… Tabii uzun soluklu bir proje, hem zaman alacak, hem de belli bir maliyete de katlanmak durumunda kalacağız. Ama yeni Dünya düzeninde sigortalılarımızın beklentilerini karşılayabilmek adına mutlaka dijital alanda bulunmamız gerektiği inancındayız. Dolayısıyla çıktığımız yolda sonuna kadar gideceğiz. Bir taraftan tabii ki rekabet gücümüzü arttırmak için kendi operasyonel süreçlerimizi hızlandıracak yatırımlar da yapıyoruz. Burada işte robot yazılımlar, yapay zeka gibi entegrasyonlar yapıyoruz. Mevcut operasyon kalitemizi arttırıcı ve süreçlerimizi daha verimli hale getirici eylemler içerisindeyiz. O tarafta da bir yatırım dönemimiz var. Dolayısıyla özetlemek gerekirse rekabet gücümüzü artırabilmek amacıyla, 2024 yılı; hem iç süreçlerimizi, hem de sigortalı yüzüne yansıyan süreçlerimizi, son kullanıcıya yansıyan süreçlerimizi ağırlıklı olarak dijitalize etme üzerine kurulu bir yıl olacak bizim için” diye hedeflerini paylaştı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.