Uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik tartışmalarına katılanların durdukları yer ve zihinsel arka planları bize gerçek problemimize dair önemli ipuçları veriyor. Buradan baktığımızda problemin bir yönetim ve zihniyet problemi olduğu anlaşılıyor.
Konuyu birkaç örnekle inceleyelim. “Her türlü eleştirinin hedefi olan Sayın Özer’i cesaretinden dolayı tebrik ediyorum!” diyen Nagehan Alçı’ya göre öğretmenler, itirazları dikkate alınmadan, haklarında kanun zoru ile düzenleme yapmayı hak eden meslek sahipleridir.
Zaten salgın sürecinde de kapalı tutulan okullar, eğitimcilerin popülist yaklaşımlarına rağmen Bakan Özer’in benzer cesareti sayesinde açılabilmişti. Öğretmenler neyin kendileri için faydalı olduğunu dahi anlayamıyorlar!
“Öğretmenlerden gelen mailler o kadar incelikle yazılmış, o kadar doğru üslupla kendini ifade eden mesajlarla dolu ki, öğretmenlik mesleği adına çok mutlu oldum.” diyen Fatih Altaylı’yı ise öğretmenlerin, “incelikle” ve “doğru üslupla” kendini ifade edebilmeleri hem mutlu etmiş hem de şaşırtmış!
“Ah Fatih Bey ah, bilgiye bilime bu kadar önem veren siz bile bu sınava böyle karşı çıkıyorsanız, ben artık ne diyeyim, derdimi kime anlatayım.” diyen sayın bakana göre ise öğretmenlerden ziyade Fatih Altaylı bilgiye, bilime önem verir, kariyer adına atılan adımları anlayabilirmiş.
Şimdi bir de Sayın Bakanın kurguladığı, meclis aşamasında virgülüne dahi dokundurmadığı, seçim sürecinde muhalefetin diline doladığı ve öğretmenlerin beğenmediği videolu kariyer sistemi için sunduğu gerekçeye bakalım:
“Eğitimdeki tüm bileşenleri ölçmek lazım. Yani okul ve öğretmen üzerinden de ölçmemiz lazım. Öğretmenlerimiz ne kadar yeterli, öğretmenlerimiz gelişen bilgiye ne kadar adapte olabiliyor ve bizim de bakanlık olarak fiziki altyapısını, okulların eğitim verme biçimindeki yeterliliği ölçmemiz gerekiyor. Çıktı üzerinden yaptığımız ölçümler bize sorunu tam göstermedi.” diyor.
Örneklerden de anlaşılacağı gibi öğretmene bakış önyargılı, güvensiz, üstenci ve aşağılayıcı. Derinlerde küçümseyici bir tavır var. Eğitimdeki başarısızlığın sorumlusu öğretmen. Üslubuna şaşırılan öğretmen. Ölçmenin, bilginin, bilimin, sınavın önemini kavrayamadığı için sınav istemeyen öğretmen!
Kariyer sistemi veya eğitimle ilgili diğer hususları kendi dinamikleri içinde tartışarak doğru sonuca ulaştırabilmek için öncelikle bir zihniyet değişimine ihtiyaç vardır.
Bir kısır döngü içinde yıllarımızı, nesillerimizi, kaynağımızı heba ediyoruz. Devirler, bakanlar, sistemler değişiyor, olumsuz tavırlar ve aşağılayıcı dil değişmiyor. Yerine göre rotasyon, yerine göre sınav, eğitim, seminer, hep yaptırım, hep yaptırım…
Böylesine hassas bir dönemde, ömrünü bir kesime hakaret etmekle geçiren, geçmişte başörtülü öğrenciye “fahişe” diyebilen, üslubu baştan bozuk Fatih Altaylı, eğitim ve öğretmenler konusunda ne vakit kanaat önderi olmuştur?
Nagehan Alçı, hangi donanımla eğitime dair ahkam kesebiliyor ve öğretmenlere karşı kendince sayın bakanı korumaya alıyor?
Sayın bakanın kariyer sistemine gerekçe olarak sıraladığı yukarıdaki cümleleri, imkan olsa da bir açık oturumda, kamuoyu önünde tartışabilsek.
Eğitimci olmayanların ve eğitimden anlamayanların eğitimi konuştuğu ve yönettiği, toplum nezdinde öğretmenin sürekli yetersiz görüldüğü ve küçümsendiği bir ortamda keşke tek problemimiz, kendimizi ekonomik gerekçelerle girmek zorunda hissettiğimiz kariyer sınavı olsaydı.
Problem tek tek sayabildiklerimizin ötesinde bir yaklaşım ve zihniyet problemidir. Uzun yıllara dayanan tecrübemiz bize öğretmeni karşısına alan, onu yetersiz ve başarısız bularak yaptırım içeren hiçbir düzenlemenin başarılı olamadığını göstermiştir.
Rotasyon gibi, performans değerlendirmesi gibi, keyfi sicil uygulaması gibi bu hali ile bu kariyer sistemi de ya terbiye edilecek ya da kadük kalacaktır. O zaman yüzbinlerce öğretmeni ne adına kırıp küstürdük diye sormanın bir anlamı da kalmayacaktır.