25 Aralık Pazar Günü Pendik Şube Başkanlığı Salonunda kahvaltılı bir program tertipleyen Ahmet Kara Yönetimindeki Türk Ocağı'nda güncel sorular, sorunlar ve geleceğe yönelik olası durumlar tartışıldı.
Türk Ocakları Pendik Şube Başkanı Ahmet Kara, basın toplantısında yaptığı açıklamada şunları kaydetti; "Öncelikle bu gün burada rahat bir ortamda bulunabiliyorsak bu ülkeyi bizlere emanet eden atalarımıza ve şehitlerimize borçluyuz. Huzurlarınızda bütün şehitlerimizi rahmet minnet ve şükranla anıyorum.
1990’larda bu yana dünyanın “yeni düzen” arayışları ve dengelerin yeniden kurulması çerçevesinde İslam âlemi pek çok teorik ve pratik tartışma, kavram ve argümana konu oldu: Büyük Ortadoğu Projesi, medeniyetler çatışması, medeniyetler ittifakı, ılımlı İslam projeleri, Haçlı seferleri, İslamofobi, selefi-[sözde] cihadizm, yeni Sykes-Picot düzeni, ilh. Özellikle hemen güneyimizdeki iki ülkenin parçalanması süreci bizim 30 yılı aşkın bir süredir uğraşa geldiğimiz etnik-bölücü terör tehdidini bir başka boyuta taşıdı.
İsrail’in güvenliği ve Batı’nın çıkarlarını esas alan ama bölgenin asıl sahipleri olan Müslümanların kanları ve kaynakları üzerinden yürütülen savaşlar, Suriye krizi ile birlikte örtülü bir dünya savaşına dönüştü. Vekalet savaşları olarak da tanımlanan, devletlerin yanında devletleşmiş terör örgütlerinin, paralı savaşçıların içinde yer aldığı bu ortamda IŞİD (DAİŞ) denilen heyula, adeta bir buldozer görevi üstlenerek bölgeyi kendi çıkarlarına uygun şekilde “dizayn” etmek isteyen güçler tarafından maniple edilmektedir.
Türkiye’nin, uluslararası sistemde meydana gelen gelişmeler çerçevesinde, tarihî açıdan çok “kritik bir dönemeç”te olduğunu ve son dönemde de “kıskaç”a alındığını yıllardır yazmaktayız. Bu kesinlikle bir paranoya değildir.
Küresel büyük güçlerin ve özellikle bu coğrafyayı yeniden tanzim etmeye kararlı güçlerin bu süreçte Türkiye’yi, iç ve dış pek çok gaile ile muhatap kılmaya çalıştıkları açıktır. Daha 90-100 yıl önce sınırlarımız içinde bulunan topraklarla kültürel ve tarihî bağlarımızın yani bu coğrafyadaki yumuşak gücümüzün anlamını elbette biliyorlardı. Bizi denemek için yapılan neo-Osmanlıcılık teşviklerine, söylem düzeyinde kapılmak hataydı. Atatürk’ün bir zamanlar pan-İslamizm ve Turancılık ile ilgili olarak söylediği gibi “Yapıyoruz, yapacağız!” demek yerine, hatta bunu hiç telaffuz dahi etmeden öteden beri devam eden siyasi, ekonomik ve kültürel işbirliğimizi ilerletmeye bakmak, yani iddialarımızı dillendirmek yerine “gereğini yapmak”, en doğru yoldur.
İnsan hakları, demokrasi vaveylası koparan ileri(!) ve dahi medeni(!) dünya, Irak ve Suriye’de yıllardır çoluk çocuk, kadın erkek denmeden katledilen insanları herhâlde başka bir cins sayıyor. Hatta ülkemizde, Halep’teki hadiseyi “Suriye Özgürleşiyor.” diye sunan vicdan yoksunları dahi var. Maalesef her konuda iktidarın tutumuna göre görüş belirlemek gibi hastalıklı bir durumdayız. Taraftarlar, hataları başarı diye gösterirken muhalifler, Türkiye düşmanlarıyla işbirliği yapabilecek çizgilere savrulabiliyor. Bizim referans çerçevemiz belli ve kesindir: Türk Milletinin birliği, Türk Devletinin bekası.
Vakit, Türkiye’yi zayıflatmak, bölgede etkisizleştirmek ve gerekirse bunun için bölmek için elinden geleni ardına koymayan sözde müttefik ve dostlara karşı uyanık olmak, birlik olmak vaktidir. Gün; siyasi hesapları bir tarafa bırakarak ülkemizi bölmek ve parçalamak isteyenlere karşı yekvücut olma zamanıdır.
Netice itibarıyla Türkiye, tarihi ve coğrafyasının kendisine yüklediği sorumlulukları yerine getirmek durumundadır. Zaten bunun için hedeftedir. Bu badireden kurtuluşun yolu da akıl ve bilgiyle hareket etmek; devlet yönetiminde, kadim ilkeleri yani adalet, emaneti ehline verme ve istişareyi hâkim kılmaktır.
Allah Türk Milletinin yar ve yardımcısı olsun. Katılımınızdan dolayı hepinize teşekkür ederim."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.