Gazeteciler, özellikle de yaygın medyada çalışangazeteciler, her ne kadar kavga yapıyor gibi görünseler de birbirlerini kollarve gözetirler.
Ergenekon davası kapsamında tutuklanan Oda TV çalışanı ikigazeteci, Nedim Şener ve Ahmet Şık için yapılan yayınları hatırlıyorum.
Günlerce medyanın büyük gazetelerinin manşetlerinde gündemoluşturdular.
Televizyonlar, gazeteler günlerce onlardan bahsetti.
Haksızlığa uğradıkları, düşünce suçundan dolayıtutuklandıkları iddia edildi.
Bütün bu yayınlarda her ne kadar ideoloji dayanışmasıgerçeği varsa da, mesleki dayanışmanın da var olduğu gözardı edilemez.
Medya çalışanları, arkadaşlarının suçsuzluğuna inanmış vetutuklanmalarını hazmedememişlerdir.
Israrla konunun üzerine gittiler. Avrupa?dakimeslektaşlarının da desteğiyle AB çapında bir gündem oluşturdular.
Tutuklu gazeteciler konusu, mesleki dayanışmanın sonucu AB parlementerlerinin degündemine girdi.
Türkiye?ye karşı kullanılabilecek bir fırsat yakalanmıştı.Bunu oldukça iyi kullandılar ve her fırsatta Türk yetkililerin yüzüne vurdular.
?Türkiye?de 100? e yakın tutuklu gazeteci var. Bunu izahedemezsiniz.? söylemleriyle ülkemizi sıkıştırdılar ve sonucunda da başarılıoldular.
Ahmet Şık ve Nedim Şener yaklaşık bir yıllık tutukluluksürecinin ardından özgürlüklerine kavuştular.
Belki daha uzun süre tutuklu kalacaklardı bilinmez ama,medyanın oluşturduğu gündem ve ardından gelen AB baskısı sonucu Şık ve Şenerserbest bırakıldılar.
Bizde hiç bir zaman gazetecilerin, meslektaşlarımızındüşüncelerinden dolayı cezaevinde tutuklu kalmalarını arzu etmeyiz.
Medya, Ahmet Şık ve Nedim Şener özelinde iyi bir sınav verdive mücadelesini zaferle taçlandırdı.
Şık ve Şener için fırtınalar kopartan medyanın aynıduyarlılığı Suriye?ye belgesel çekmek için giden ve kendilerinden ancak 58 günsonra haber alınan Adem Özköse ve Hamit Coşkun için de beklemek hakkımızdı.
Bu iki genç gazeteci, yalnızca görevlerini yapmak içingitmişlerdi Suriye?ye. Tek dertleri gazetecilikti, oralarda olup bitenden, Esadzulmünden ve cinayetlerden kamuoyunu haberdar etmekti.
Suriye?ye gittiler ve kendilerinden iki ay haber alınamadı.Sağ veya ölü olduklarına dair en küçük bir emare yoktu.
Koskoca Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti devleti çaresizkalmıştı.
Tüm girişimlere rağmen akibetleriyle ilgili en ufak birbilgi sahibi olunamıyordu.
Aileleri perişan, sevenleri üzgündü.
Çok şükür, İHH başkanı Bülent Yıldırım, kendilerini buldu vehayatta olduklarını öğrendik.
Peki, bizim medya bu süreçte neredeydi.
Ahmet Şık ve Nedim Şener için yapılan çarşaf çarşafyayınlar, oluşturulan kamuoyu, neden Adem Özköse ve Hamit Coşkun?dan esirgendi.
Bu arkadaşlarımız da gazeteci değil miydi? Bırakın gazeteciolmayı, insan değiller miydi? Suçları gazeteci olmak sadece işlerini yapmakmıydı?
Hani mesleki dayanışma(!)
?Bizimle aynı görüşteyseniz mesleki dayanışmanın alasınıyaparız, bizden farklı düşünüyorsanız, meslektaşımızda olsanız, insanda olsanızfark etmez.?
Hangi AB?li parlementerin ağzından Adem Özköse ve HamitCoşkun ismini duyduk.
Hangi televizyon programında Adem Özköse ve Hamit Coşkun?lailgili saatlerce süren yayınlar yapıldığını gördük.
Hangi gazetede bu iki genç kardeşimizle ilgili çarşaf çarşafyayınlar yapıldı.
Dostlar alış verişte görsün misali, iç sayfalardan ufakhaberler ve televizyonda altyazı misali sözde yayınlar. (İstisnaları bunlardanayrı tutuyorum.)
Hepsi o kadar.
Aslında burada verilmek istenen mesaj çok açık.
Bu mesajı ülkemizdeki kamuoyu çok iyi biliyor.
Yazık, hem de çok yazık demekten başka elimizden gelen birşey yok.
Her iki kardeşimizin de sağ salim ailelerine kavuşması enbüyük dileğimiz.
Allah yardımcıları olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.