Edebiyatın yanında diğer sanat dallarının ve özellikle de tarihin şuurlu biçimde aktarılıp sevdirilebilmesi için “hatıra türündeki eserlerin” önemli bir yere sahip olduğunu düşünüyorum. Ansiklopedik ve ezbere dayalı kuru bilgilerin, tanımların, tarihlerin hafızalarda soyut karşılığının sıkıcı ve soğuk yüzünün tersine hatıralardaki hareketlilik ve gerçekliğe dayalı olaylar, kahramanlar ve onların duygularını anlatan eserler daha canlı ve renklidir.
Derin Tarih dergisinin Aralık sayısında okuyucularına hediye ettiği “Osmanılının Son On Yılı” İttihat ve Terakki’nin kurucuları arasında yer alan Eyüp Sabri Akgül’ün hatıralarından oluşmaktadır.
İttihat ve Terakki’nin İç Yüzü
İftiharla okuduğumuz, öğrendiğimiz ve örnek aldığımız Osmanlı kültür ve medeniyetinin tarihin sayfalarına, içimizdeki ve dışımızdaki düşmanların ortak çabalarıyla nasıl gömüldüğünü ibretle anlatan eserde İttihat ve Terakki’nin iç yüzünü görmekteyiz.
Altı yüzyıldan daha fazla hüküm sürmüş Osmanlı Devleti’nin, İttihat ve Terakki yönetiminde -son on yılda- nasıl perişan edildiğini, nasıl dağıtıldığını, masonların, Fransız, İngiliz, Rus devletleri ve diğerleri; a’yan azası (senatör) Rum-Ermeni-Musevî-Sırp-Bulgar-Ulah, Arap-Arnavut milletvekilleri kendi aralarında kenetlenip Sultan Abdulhamit Han’ı tahtından indiren gücün bugün de varlığını devam ettirdiğine şahidiz.
Gaflet ve İhanet Kolkola
Eserde, Eyüp Sabri Akgül’ün itiraflarının samimiyeti göze çarpmaktadır. İttihat ve Terakki’nin ilerleyişi ve devlet yönetimindeki hataları gaflet olarak değerlendirilmiştir. Tarihin bize vermiş olduğu malumata göre ise İstanbul Hükümeti Üyelerinin bulunduğu mekânın bizzat Enver Paşa tarafından basılması; bu baskında hükümet üyelerinin öldürülmesi, masonlar ile yapılan işbirlikleri, Abdulhamit Han’a yapılan suikast, Hareket Ordusunun Selanik’ten İstanbul’a gelerek İstanbul’u kan gölüne çevirmesi gibi birçok hadise gafletten öte kasıtlı bir sonuca doğru adım adım gidildiğinin göstergesidir.
Fesadın Kaynağı Tamamen Dışarıda
Bugünden meselelere baktığımızda çok şeyin değişmediğini görmekteyiz. Eserde, 1897 Osmanlı-Yunan harbi çıktığında Yunanlıların taarruz planını Ruslar, harp değişikliklerini İngiliz mütehassıslar, Yunan cephe manevralaların tatbikatını da Fransızlar yaptırmıştır.
Bugün Akdeniz’de Türkiye’nin adı geçtiğinde yaygara koparanlar aynı isimdeki ülkeler değil mi?
Aydınların Asıl Gayesi: Millî Gayeler Uyandırmaktır
Eserde, bütün bunlara karşı millet üzerinde “millî gayeler” yaratmak ve uyandırmak gerekliliği üzerinde durulurken: bunun görevinin de bir milletin aydınlarının olduğu vurgulanmaktadır.
Eserde, dönemin siyasî çalkantıları; Abdulhamit Han’ın engin feraset ve tecrübesiyle Osmanlı Devleti’ni 33 yıl başarıyla yönetmesi, Jön Türkler, Emeni Ayaklanması, Balkanların elimizden çıkışı, Sultan Murat’ın mason oluşu ve masonların İttihat ve Terakki’deki rolü, Rus Ermenileri’nin Abdulhamit’e suikastı, 2. Meşrutiyet’in ilanı ve sonrasında gelişen talihsiz olaylar zinciri, 31 Mart Vakası, Abdulhamit Han’ın Selanik’teki sürgün hayatı gibi konuları ihtiva eden eser tarihe tanıklık etmiş bir kimsenin dilinden aktarılıyor.
Yazımı eserin sahibi ve o yılların tanığı Eyüp Sabri Akgöl’ün sözleri ile bitiriyorum:
“Devletlerin hâkimiyeti son bulup adları ve sistemleriyle mazi olunca devirleri de kapanır.
Osmanlı, bu sert kaidenin dışındadır ve istisnadır: Çünkü Osmanlı, kuvvet ile hakkı, kudret ile adaleti, hâkimiyet ile hürriyeti İslâm dininin insanî ve ahlâk felsefesini cihan nizamı yapabilmiş varlıktır.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.