İlkyazım “Serdengeçti” de, bu köşede yazarken gerekirse kelleyi koltuğa alıp doğruları yazacağımıza söz verdik. Mevki, makam, ikbal kaygısından ziyade, çizginin aynı safında yer almış bir dost olarak, üzüm yemek adına, genç nesillerin daha iyi yetiştirilmesi adına, Milli Eğitim Politikalarını yapıcı eleştirmeyi üzerimde bir hak olarak görüyorum.
Eğitim Politikaları üzerinden gündelik siyaset yapılamaz. Çünkü eğitim politikaları bugün ile ilgili değil, gelecek ile ilgilidir. Eğitim politikalarındaki başarı da başarısızlık da herkese aittir.
Bildiğiniz gibi Bakanlık Müfredat Taslak Programlarını askıya çıkardı. Bu programlar hazırlanırken MEB, Avrupa Birliği, OECD ülkeleri ile ABD ve Japonya müfredatlarını inceledi. Bu ülkelerdeki öğretim programları ve ders kitaplarının hazırlanma, geliştirme ve uygulanmasına yönelik inceleme ve araştırma yapılarak bir rapor hazırlandı. Müfredat değişikliğinde bu rapordan yararlandı. Programların askıya çıkması ve kamuoyundan görüş alınması, müfredatın tartışmaya açılmasını “Yerli ve Millilik” açısından önemli buluyorum. Bugün öğrencilerimize verilen eğitim onların ruhunu doyuramamakta, idealsiz nesiller yetiştirmektedir. Müfredat değişikliklerini içeriğinin ne olacağı, nasıl bir değişiklik önerildiğinin bütün yönleriyle, öğrenci, veli, eğitimciler ve eğitim sendikalarının görüşü de alınarak, şeffaf bir şekilde tartışılarak belirlenmesi olumlu bir gelişmedir.
Ancak Sayın Bakanımız İsmet Yılmaz 13 Ocak tarihli açıklamasında öyle bir şey söyledi ki müfredat benim için ikinci planda kaldı. Bir sürü güzel ve örnek çalışmaları açıkladıktan sonra bir soru üzerine ders saatlerinin azaltılması ile ilgili yaptığı açıklamada:” Ders saatinin azalmasından ziyade OECD ortalamalarına baktığımızda Türkiye’nin aldığı ders saati diğerlerinden daha az. Dolayısıyla ders saati azaltılması söz konusu değil ” demiştir. Benim itirazım tam da burada başlıyor. Çünkü bir önceki bakanımız Nabi Avcı göreve geldiği 2013 yılından bu yana ders saatlerinin azaltılacağını, bu konuda çalışmaların sürdüğünü söylemekteydi. Hem Nabi Avcının hem de şimdiki bakan İsmet Yılmaz’ ın bürokratı olan MEB Müsteşarı Yusuf Tekin çok değil 13 Nisan 2016 tarihli röportajında; Müfredatla ilgili olarak eleştirilerin ortadan kalkacağı, hepsinin cevabını bulacağı yeni bir müfredat sürecinin Bakan Avcının talimatlarıyla başladığını açıklamıştı. Müfredat çalışmalarında kabaca üç önemli husus üzerinde durulduğunu kaydeden Tekin, “Bir tanesi, haftalık ders saatlerinin çok fazla olduğunu hepimiz eleştiriyoruz. İkincisi ders sayısı itibarıyla bir yığılma var. Üçüncüsü de derslerin içerikleri çok ağır” demişti.
Eğitim politikaları süreklilik ve planlama gerektirir. Bakanın değişmesiyle politikalar değişmez. İç tutarlılığa sahip, siyaset üstü politikalar belirlemeli ve bu geleneği oturtmalıyız. Eğitim politikalarının oluşumunda etkili olan organlar arasında sürekli bir iletişim bulunmak durumundadır. Çünkü uygulayıcılar ikna edilemedikçe politikaların uygulanması güçtür. Burada müsteşarlık, APK (Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı) devreye girmelidir. Yanlış ilaç ve tedavi yöntemi bir hastanın, yanlış askeri bir taktik bir bölüğün ölümüne neden olabilirken, yanlış bir eğitim yöntemi uygulanması bir toplumu yok edebilir. Bu nedenle bir ülkede uygulanacak eğitim politikasının iyi belirlenmesi ve uygulanması kaçınılmazdır.
Örneğin Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer döneminde okula başlama yaşı değiştirilerek 60 aya çekildi. Hatta çocuklarını bu yaş aralığında göndermeyen velilere rapor alma şartı getirildi. Sadece bakanın isteği ve talimatıyla tüm ülkede bu uygulamaya geçilip çok kısa süre sonra bu uygulamadan vazgeçildi. Deneme Yanılma yöntemi Milli Eğitim Sistemimiz için lüks ve sonuçları pahalıya mal olacak bir yöntemdir. Çünkü bir neslin geleceği söz konusudur. O halde ne yapılmalı idi? Milli Eğitim Bakanlığı bu konuda önce araştırma yapmalı, eğitimcilerin, velilerin, sivil toplum kuruluşlarının görüşlerini almalıydı. En doğru seçeneği tespit edip pilot uygulamaya geçmeli, bir yıl boyuca bu uygulamayı takip edip sonunda rapor almalıydı. Raporlarda belirtilen aksaklıkları, eksiklikleri, yanlışlıkları giderip eğer normal uygulamaya geçilmek gerekiyorsa Türkiye geneline uygulanmalı, mümkün değilse vazgeçilmeliydi.
Şimdiki bakanımızın ders saatleriyle ilgili açıklaması işte bu istikrarsızlık yüzünden benim için müfredatın önüne geçti ve bu düşüncelere sevk etti.
Bar solcuları, Fetöcüler ve yeni binyıla uyum sağlayamamış milliyetçiler yaptığımız eleştirilere hiç sevinmesin. Çünkü bizler ülke menfaati söz konusu olduğunda eleştiri yapmayı da eleştirilmeyi de olgunlukla karşılar, kimseden çekinmeden söyleyecekleri dümdük yüzlerine söyleriz.
Son olarak 4 Ekim 1957’ de Sovyetler Birliğinin Sputnik roketini uzaya göndermesi sonucunda ABD büyük bir şok yaşamış, Eğitim Sisteminde köklü değişiklikler ve yatırımlar yapmıştır. Bütün bu yatırımlar 1969 yılında ABD’yi Aya ilk ayak basan ulus yapmıştır. Ayakları yere basan, değerleriyle barışık değişim ve gelişim her zaman iyidir. İnşallah bu müfredat değişikliği de hayırlara vesile olacaktır. Yeter ki eleştirilere açık olalım, kulak tıkamayalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.