Necip Fazıl “Evim” adlı şiirde kullanmıştı bu ifadeyi. Aynı anda hem en yakın, hem en uzak olmaktan bahsediyordu.
Yakın zamanda seçkin Öğretmenlerden oluşan bir grupla beraber ortak bir projede çalışmak nasip oldu. Konu, proje hazırlarken idarecilerin desteğine geldiğinde gayri ihtiyari birkaç öğretmen şöyle bir göz göze geldiler. O saniyelik kıvılcımı yakaladım. Oysaki bir idareci olarak o grubun çoğunun idarecisini tanıyordum. Hepsi bir projeyle gelindiğinde kolaylaştıracak kişilerdi. Bir tarafta seçkin öğretmenler, iyi niyetli, başarılı, çalışkanlar diğer tarafta iyi idareciler, ülkesini vatanını seven, okuluna fayda sağlayacak çalışmalarda post olacak idareciler.
Peki, müdürler ile öğretmenler arasındaki bu güdüsel çatışma neden kaynaklanıyor?
İdarecisinden şikâyet eden bir öğretmene “İdareci nasıl biridir?” diye sorduğumda:” İdareci makam sevdalısı olup da öğretmenden uzaklaşan, robot gibi durmadan saate bakıp öğretmene aklınca baskı yapan, her şeyi mevzuata göre yapmaya çalışan ama aynı mevzuatla kendi yaptıkları çelişince ben kralım edasında olan, sınıflara girip dersi dinleyip öğretmene şunu şöyle yap diye emir yağdırmaktan zevk alan, akşama kadar masasının başında oturup önündeki yazıları gereği için öğretmene postalayan, öğretmeni kendi emri altındaki asker olarak gören insandır.” cevabını aldım.
Aynı soruyu bir idareciye yönelttiğimde ise: ” Öğretmen işini yapmaz sen yaparsın, keyfi rapor alır sınıfına sen girersin, kurul ve komisyonlarda görevlidir ama elini sadece imza için götürür geri kalan işi sen yaparsın, nöbetlerini yarım yamalak tutar kalan yarısını sen tutarsın, velileriyle konuşmaz yerine sen ilgilenirsin, törenlere geç kalır açığını sen kapatırsın, okumayan, üretmeyen, gelişime kapalı, vasat bir öğretmen kitlesi var elimizde. Kaç öğretmen eleştirirken çözüm önerisi de getiriyor? Kaç öğretmen kendiliğinden bir projeyle kapımıza dayanıyor?” cevabını aldım.
Oysaki bahsettiğim ortamda hem öğretmen grubu hem de idareci grubu özeldi. Peki, öyleyse sorun neydi? Sorun aslında ya Tahir olmaya çalışıyorduk ya da Zühre olmaya. Sorun “Tahir ile Zühre” olamamaktı.
Bizler mutfağında pişirdiği yemeğin kokusunu¸ ulaştığı yere kadar tattırma zarafetinde bulunan bir kültürle yoğrulmuşuz. İster idareci ister öğretmen olalım zarafet ve nezaket olmazsa olmazımız olmalıdır. Öğretmen arkadaşların idarecilik yapmadan bizi anlaması zor. Ve dürüst olayım kendime, ders anlatma dışında okulun ve öğrencinin gelişimine katkı sağlayan, rutinin dışına çıkan kaç öğretmen var? diye sorduğumda, geleceğimden endişelenmiyor değilim.
İdarecilerimin üstünde eğitim öğretim faaliyetleri dışında bir sürü yük varken, idarecilik Vatan Millet Sakarya ideallerinin dışında ne para ne de statü için yapılamaz durumda iken bir de idarecilerimi eleştiren bir yazı yazmam mümkün değil. Ancak çalışanın performansının ödüllendirileceği bir sistem gelmediği sürece çalışmaya gönlü olmayan öğretmen arkadaşlarımızı da çalıştıramayacağımıza göre ben yine çuvaldızı kendime batırıp müdür arkadaşlarıma sesleneceğim. En tabi ki başta, adaletli olmalı ve çalışanla çalışmayanı ayırmalıyız.
Okul yöneticisinin yapması gereken, herkesin kendisini özgürce ifade edebildiği okul ortamı oluşturmak ve fikirlere açık olmaktır. Okulda öğretmenin konuşmasında sorun yoktur, sorun öğretmenin konuşmamasındadır. Yıldırma uygulayıcısı olmak bir tarafa, bunun aksine, okul ortamında yıldırmanın oluşmasını önleyecek tedbirler almalı, öğretmenin kendilerini ifade etmelerine ve çözüm önerileri geliştirmelerine yönelik cesaretlendirmesi gerekir. Bu süreçte her öğretmene değerli ve kıymetli olduğu mesajı verilmelidir. “Lütfen” ve “teşekkürler” dememizin yanı sıra sabahları çalışanlara(öğretmen, hizmetli, memur) bir selam vermemiz bile kendilerini değerli hissetmeleri için çok önemlidir.
Her şeyden önce yöneticinin ulaşılabilir olması, çalışanlarının endişelerini, kaygılarını dinlemesi ve onlara gereken ilgiyi göstermesi gerekir. Yöneticinin en önemli görevlerinden biri çalışanları hatalarında korkutmadan, üzmeden uyarmak ve yaptıkları hatalardan ders çıkarabilecekleri bir ortamı sağlamaktır. Bu şekilde çalışanın hata yaptığı için düşen motivasyonu dengelenecektir.
Öğretmenlerin motivasyonlarına katkı sağlamaya yönelik çeşitli kurum içi iletişim faaliyetleri düzenlenebilir. Ayda bir idareciler ve öğretmenlerle yapılan kahvaltılar, geleneksel iftarlar, mangal partileri, şehirlerarası lezzet turları, beraber yapılan spor etkinlikleri(halı saha maçları, hafta sonu bisiklet turu, paintball turnuvası) doğa yürüyüşleri, kültür gezileri, piknikler, Fotoğraf Kulübü, havaların ısınması ile beraber velileri de davet edip, okul bahçesine kurulan perdeden nostaljik sinema gösterimleri aidiyeti artırır.
Öğretmenlerinin motive olmaları ve buna bağlı olarak çalışmalarında başarılı olabilmeleri için güçlü ve güven telkin edici bir yönetici desteğine ihtiyaç duyulmaktadır. Adaletli bir ödüllendirme sistemi geliştirilmesi ve öğretmenlerin sosyal gereksinimlerinin karşılanması, okulların araç ve gereç ihtiyaçlarının karşılanması da motivasyonu artırabilir.
Son olarak idareci ve öğretmenler ölçülü uzaklıkta ama yakın beraberlikler kurabilmelidirler. Nehrin iki yakasında elimizdeki taşları birbirimize atmaktansa köprüler yapıp birbirimize yaklaşmalıyız belkide.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.