Ülkemizde devlet okullarının onarımı, donatımı ve ihtiyaçlarının karşılanmasında yaşanan karışıklık, okul idarecilerini zor durumda bırakırken, birilerine haksız kazanç kapısı olmaya devam ediyor.
Okullarımızın bugünkü ekonomik işleyişi, eğitim yönetiminde edindiğimiz tecrübeye yakışmamaktadır. Bir okul düşünün, mali yılın başında bütçesinin ne kadar olduğunu bilmiyor. Bütçe kullanırken, ilindeki bütün üst yönetim kademelerinin denetimini devre dışı bırakan bir sisteme tabi ve direkt genel müdürlüğü ile muhatap.
Bir genel müdürlük düşünün, okullarına ödenek gönderirken; öğrenci sayısı, bölgenin ekonomik yapısı, sosyal dokusu vs. bağlayıcı hiçbir ölçüt yok. Tamamen bireysel tecrübesi, iyi niyeti, aracılarla olan muhabbeti ve vicdanıyla baş başa kalmış durumda.
Bir ilçe/il milli eğitim müdürlüğü düşünün, ilçesindeki/ilindeki okullarına ne kadar bütçe ayrıldığını bilmiyor, hiçbir planlama imkânına sahip değil, kendine bağlı okul müdürlerinin bir kısmı bakanlıkla muhatap. Müdürlüğünün ihtiyaçları için bile çoğu zaman okullarına muhtaç çünkü kantin payları gibi bazı yerel imkânları, okulları üzerinden dolanarak kullanmak zorunda kalıyor.
Elektrik, su, telefon, internet, doğalgaz giderlerine ait faturalarını, bağlı olduğu ilçe milli eğitim müdürlüğüne teslim etmekten başka bütün giderlerle kendisi boğuşan okul müdürlerinin yaşadıkları sıkıntıları bir kenara bırakarak, bakanlıktan çıkarılan ödeneklerin hikâyesine devam edelim.
Sistem yukarıda özetlediğim gibi olunca, bakanlıktan ödenek aldıkları için özellikle liselerin, kırtasiye, temizlik veya donatım, meslek liselerinin temrinlik malzemelerini; kamera ve güvenlik sistemlerini, konferans salonlarını, atölyelerini kuran; iletişimi ve bağlantıları güçlü, becerileri gelişmiş, üstün yetenekli aracılar okullardan hiç eksik olmuyor!
Bu duygusal aracılar, çoğu zaman okul idarecilerinin çaresizliğini, bazen tecrübesizliğini, bazen de birileri tarafından keşfedilen olağanüstü ehliyet ve liyakatini (!) kullanarak zamanla tam bir ödenek çıkarma mekanizmasına dönüşüyorlar.
Şimdi sisteme biraz daha geniş açıdan bakalım. Bir tarafta, yıl içinde yaşayacağı sıkıntıyı düşünerek ve riske girerek bağış alan okul müdürünü giyotine gönderen, diğer tarafta içinde yetim hakkının bulunduğu kısıtlı bütçeyi, okullarına doğru sistemle ulaştıramadığı için aracılarla paylaşılmasına sebep olan bir sistemle muhatabız.
Her kayıt döneminde, okul müdürlerine ceza kesen sistemin bileşenleri bu çarpık sistemi çok iyi biliyor aslında.
İddia ediyorum, bütün okul türleri aynı sisteme tabi olsa, yerel bütün imkânlar bir havuzda toplansa, genel bütçeden ayrılan kaynak bu bütçeye eklense ve oluşan bu bütçe yerinden yönetilse, okul müdürleri bu kadar çaresiz kalmaz, bu kadar hedef olmaz ve itibarları ile bu kadar oynanmaz.
Okul müdürlerini kolayca hesaba çeken, cezalandıran, görevden alan sistemin asıl kendi arızalarını gidermeye ihtiyacı vardır. Ankara’daki yüz lira, okula gelinceye kadar altmış liraya iniyorsa, yapılacak ilk iş sistemi tamir etmektir. Okullarda her yıl yaşanan sinir harbinin çözümü buralardan geçmektedir. Çözüm üretmeden yasak koymaya ve ceza kesmeye bir son versek artık.
Sözün özü, kayıt döneminde bağış kabul eden okul müdürlerine yapılan takip ve kovalamanın onda biri bu ödenek çıkaran köstebeklere yapılsa, okulların bütçe problemi kalmayacaktır.
Talat YAVUZ
Memur Sen İstanbul İl Başkanı
[email protected]