Yaz tatili bitti, öğretmenler bugün işbaşı yaptı. Öğrenciler de bir hafta sonra okulları şenlendirecek. Okul müdürleri, her yaz tatilinde olduğu gibi, bu yaz tatilinde de okullarını, yeni öğretim yılına hazırlamak için, bağış tartışmaları arasında var güçleriyle boğuştular.
Toplu sözleşme süreci tamamlandı. Uzlaşma çıkmayan masadan hakeme giden süreç, hakemin intiharı ile sonuçlandı. Geriye, 4688 Sayılı Kanun’da değişim ihtiyacı, enflasyon farkı üzerine kurulu düzenin, ülkemize yakışmadığı ve memurların bunu hak etmediği sitem ve eleştirileri kaldı.
Toplu sözleşme sürecinin ardından, ara verdiğimiz eğitim gündemine dönmeyi planlarken, hakem heyetinin kararını açıkladığı ve sürecin sona erdiği saatlerde; amaçlarını, yöntemlerini ve niyetlerini çok iyi bildiğimiz bazı odakların, sendikamıza ve bize karşı başlattıkları, kurgusu önceden yapılmış bir yıpratma sürecine şahit olduk. Tek elden yönetilen, yattıkları pusudan aynı anda tetiğe basan bu haysiyet cellatlarına göre, “Cumhurbaşkanı’nın atadığı bakanı” yersiz ve haksızca eleştirmişiz.
Peki, ne demişiz? Anlamak istemeyenler için maddeler halinde yeniden sıralayalım: Sayın Bakanım;
1. Vizyon belgesi yayınladınız, heyecanlandık, destek olduk. Günler geçti, gündemler geldi sadece konuştunuz, bir sistem kuramadınız, bir umut ışığı göremedik, bekliyoruz, dedik.
2. Göreve geldiğiniz günden itibaren, ehliyet-liyakat dediniz, ilişkilerle bir yerlere gelmeyin dediniz, Kâbe’nin anahtarını anlattınız, mevcut idarecileri ustaca tartışmaya açtınız, ancak eş, dost ve akraba atamalarında zirve yaptınız, yaptığınız atamaları savunamadınız, çevrenizi sarmış eski tüfek, çok mahir! bürokratların, bu tür atamalarına engel olamadınız.
3. Bürokrasideki kıyımlarınız acımasız, devlet geleneğine uymuyor, bir bilim adamı olarak size hiç yakışmıyor, yöntemleriniz insani değil ve yıllarca görev yapmış değerlerimizi harcıyorsunuz, dedik.
4. Proje okullarında sekiz yılı dolan idarecilere, en doğal hakları olan ek 1 puanla atama hakkı vermeyerek, yıllarını eğitim yönetimine vermiş, daha önce sınavla atanmış müdürlerin, müdür yardımcılarının haklarını gasp ettiniz, yazık ettiniz, dedik. Vicdanınıza sığan bir uygulama olduğunu söyleyemezsiniz dedik.
5. TEOG sonrası yaşanan süreçte kurtarıcı edasıyla göreve başladınız, ortaöğretimi yapılandırarak liseye geçişi düzene koyacağız dediniz, getirdiğiniz yeni lise tasarımı hayal kırıklığından başka bir anlam ifade etmedi. Artık tasarımdan siz bile söz etmez oldunuz.
6. Liselere yerleştirme sürecinde, son anda, panikle ikili eğitime geçirmek üzere kontenjanlarını iki katına çıkararak çocuklarımızı istiflediğiniz Anadolu Liselerini, tepki gelince, sınıf mevcutlarını şişirerek, tekli eğitimde tuttunuz. Yaptığınız açıklamayla kamuoyunu eksik ve yanlış bilgi verdiniz. 45-49 kişilik sınıf mevcutlu Anadolu Lisesi sizin eseriniz. Beceri Tasarım Atölyesi dediniz, Fizik-Kimya laboratuvarlarını kapattınız.
7. Yeni lise tasarımında, İmam Hatip ve Meslek Liselerini yok saydınız, TEDMEM’in raporunu, MEB’in çalışması gibi sundunuz, ancak kamuoyu öyle olmadığını, siz sunum yaparken resim çeken genel müdürlerinizi görünce anladı.
8. İstanbul’da Suriyeli öğrencilerin taşıma ihalelerinde usulsüzlük var dediniz, gönderdiğiniz müfettişler, suçladığınız kişileri adeta ödüllendirdi. Projenin başına koyduğunuz arkadaşınızın aldığı ücreti, bugün sizi, bize karşı savunurmuş gibi görünen yakınınızdakiler yazdı, hiç sesiniz çıkmadı.
9. Bu kadar temel problemler varken, bir öncelik sırası belirlemeden, kamuoyunu hayvan sevgisi, kuşkanadı, kamp enerjisi, öz çekim, öğrenci çantası gibi tali konularla, sosyal medya ve algı oyunlarıyla, kişisel gelişimin yavan içerikleriyle oyalamanızı doğru bulmuyoruz, zaman kaybediyorsunuz, yazık ediyorsunuz dedik.
Bürokrasideki kıyımlarla, yok sayılan İmam Hatiplerle, boşa geçen bir yıllık süreyle, geriye giden yok olan kazanımlarımızla; bir camia, dernek, vakıf ve sivil toplumuyla ayağa kalkmış, sesini duyuracak birilerini ararken, sendikacılar olarak ne yapsaydık? Alkış mı tutsaydık, şirinlik mi yapsaydık?
Memur Sen’in rahleyi tedrisinden geçenler, ne söyleyeceğini, ne zaman söyleyeceğini ve hangi üslupta söyleyeceğini iyi bilir. Vefanın hukukunu, hak savunmanın gereklerini çok iyi bilir. Eleştirirken amaçları imha etmek değil, uyarmaktır, hakaret etmek değil doğruyu göstermektir. Biz sayın bakana düşmanlık etmedik, yol göstermeye çalıştık, bazen sertleştik, bu da en doğal hakkımızdır.
İsterseniz, yüksek müsaadelerinizle sayın bakanımıza bir eleştiri daha yapalım. Sayın Bakanım; başında bulunduğunuz bakanlığın merkez teşkilatı veya il yönetimleri gibi üst makamlarında bulunan bazı bürokratlarınız; kurdukları internet siteleri üzerinden, çok yakın bir zamanda, İstanbul’da, ömrünü eğitime adamış, İmam Hatiplerde dirsek çürütmüş çok değerli bir müdürümüzü, görevden aldığınız gün, hiç araştırmadan ve hiç tereddüt etmeden, Ebu Cehil ile kıyaslamış, haber yapmış ve siz bunu sadece seyretmiştiniz. Bu insafsızların hışmına uğrayan, hukukunu sizlere emanet etmiş, bakanlığınıza mensup yüzlerce insanımız; yıllardır, başında bulunduğunuz bakanlıkta, derdini anlatacak bir muhatap bulamadı, hala da bulamıyor. Bugün birilerine yapılanın, siz görevden ayrıldıktan sonra size ve en yakınınızdakilere yapılacağından emin olabilirsiniz. Size söz, o gün geldiğinde yanınızda, bugün canınızı ne kadar sıkmış olsak da biz olacağız.
Son olarak, toplu sözleşme masasında, üyemizin hakkını son ana kadar savunur ve yasal hakkımızı kullanırken, oluşan hassas dönemde rol çalmaya çalışanlara, fitne peşinde koşanlara şunu söyleyelim: Memur Sen, Cumhurbaşkanımızı bilir ve tanır; Cumhurbaşkanımız da Memur Sen’i tanır ve bilir. Günün hassasiyetini anlayacak kadar basiretimiz, geçmişte demokrasi dışı güçlerle işbirliği yaparak Cumhurbaşkanını devirmeyi amaçlayanların yaptıklarını unutmayacak kadar da tecrübemiz vardır. Şaşmayan ölçümüzle, vereceğiniz akla hiç mi hiç ihtiyacımız yoktur.
Talat YAVUZ
Memur Sen İstanbul İl Başkanı
[email protected]