Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, nefislere değil, nesillerin yetiştirilmesine yatırım yapmanın kazandıracağını ifade ederek, “Önceliğimiz nefsimiz değil, yeni nesiller yetiştirmek olmalıdır” dedi.
Toplantıda konuşan Ali Yalçın, eğitimin, öğretmenin aracı olduğu kadar, unutturmanın da aracı olduğunu belirterek, şunları söyledi: “Tek parti döneminde dini değerler aşağılanmış, dindarlar itibarsızlaştırılmış, din uzak durulması gereken olumsuz bir değer olarak sunulmuştur. Bu dönemi ve eğitimde yapılan endoktrinasyonu yazmaya ciltler yetmez. Vesayet altına alınacak siyasal sistem için vesayete zemin oluşturacak bir eğitim sistemi kurulduğunu hepimiz biliyoruz. Önce, eğitenlerden vesayet formatörleri yetiştirildi. Eğitimin sadece sistemi ya da felsefesi değil, eğitime dair kitaplardan yapılara, eğitimle ilgili sınavlardan sonuçlara kadar her alanda vesayet doktrini üzerinden değişimler, dönüşümler gerçekleştirildi. Türkiye’de toplum hep eğitim üzerinden şekillendirilmeye çalışıldı. Ders kitaplarına konulan materyaller bilinçli olarak seçilip kültürel ve dini değerler bilinçaltlarına olumsuz işlenerek bu değerlerden toplum uzaklaştırıldı. Materyalist, pozitivist bir eğitim sistemi benimsenerek, İslami değerler yerine, Hıristiyan Batı dünyasının değerleri eğitim yoluyla zerk edilmiştir.”
Andımız uygulamasının kaldırılmasında imzamız var
Türkiye’de bir dönemler bilinçli şekilde insanları ayrıştıran, ötekileştiren bir sistemin ortaya konduğunu ve bunun yıllarca yapıldığını vurgulayan Yalçın, “Türkiye’de öğretmenler biçimleyici olarak seçildiler. Halkevleri üzerinden bir toplum dönüştürülmeye çalışıldı. Bunun için bütün ayrılıklar harekete geçirildi. Yıllarca Türk filmlerinde imam ve öğretmen kıyaslanması, tartışması yapıldı. Birinin öncelendiği, birinin ise örselendiği enteresan bir propaganda altında kaldık ve hepsine güldük. Aslında gülünecek bir durum yoktu bunlar ağlanacak şeylerdi. Aslında bir operasyondan geçiyorduk. Yıllardır çocuklarımıza andımızı okuttuk. Andımızda hâlbuki hikmet falan yoktu, bir tuhaflık vardı. Etnik damara vurgu yapan, millet bilincini örseleyen, enteresan bir kurgu vardı. Herkesin etnik damarına vurgu yapan, asla bir arada bulunmasına, kaynaşmasına değil, çatışmasını tetikleyen cümleler vardı içerisinde. Yıllarca okuduğumuz Andımız dâhil onlar yanlış ve bilinçli politikalardı. Hiç kimse keramet aramasın. Kutsal bir metin haline geldi. Kaldırılırken saatlerce tartışmalar oldu. Ancak feraset sahibi teşkilatımızın liderleri konumlarını bozmadan, tepkisini ortaya koyarak bu ucube uygulamanın kaldırılmasına imzalarını attılar” şeklinde konuştu.
Bilinçli olmak zorundayız
Yalçın, eğitimde hiçbir şeyin tesadüf olmadığını kaydederek, şöyle devam etti: “Türkiye’de eğitim hiçbir zaman ödevsiz bırakılmadı. 18. yüzyıl sonlarından itibaren materyalist, pozitivist felsefe taban bulmuş, İslami değerler yerine Hristiyan Batı dünyasının değerleri eğitim yoluyla zerk edilmiştir. Harf devriminin neden yapıldığını, 28 Şubat sürecinde MGK dayatmalarının 97’de TÜSİAD raporu ile başladığını ve sufle yapanların neyi amaçladığını, 8 yıllık kesintisiz eğitimin neden kurgulandığını bugün daha net olarak anlıyoruz. Yıllarca okullarda verilen Milli Güvenlik Dersi’ne girenlerin öğretmenler ile veliler hakkında çetele tuttuğunu, 28 Şubat sürecinde yaşananları darbeleri araştırma komisyonunun raporlarında gördük. Eğitim üzerinden toplum mühendisliği yapanlara karşı bilinçli olmalıyız.”
Feraset sahibi olabilmek, basiret sahibi olabilmektir
Türkiye’de yıllarca gazete okunmadığının ve herkesin gazete okuması gerektiği şeklinde söylemlerde bulunulduğunu belirten Yalçın, şunları söyledi:
“Bu ülkede gazeteler ve televizyonlar üzerinden darbeler yapıldı. Toplumda algılar oluşturuldu. Bütün bunlar medya üzerinden yapıldı. Bize ‘gazete oku’ dediler ama onların belirlediği gazeteleri okumamız gerektiğini belirttiler. Bir liste hazırlanıp tavsiye edilen kitapları sormadan, soruşturmadan tutuşturduk öğrencilerin eline, hâlbuki kitapta yazanlar değerlerimizle uyuşmamaktadır. ‘Fareler ve İnsanlar’ kitabı tavsiye edildi diye gençlerimize okuttuk. İngiltere Eğitim Bakanı bu kitabın, gençlerin zihin dünyasına zarar verdiği gerekçesiyle liselerde okutulmasını yasakladı. Bilinçli hareket etmeliyiz. Bu ve benzeri kitaplarla toplum mühendisliği amaçlanmaktadır. Kitapla çocukların bilinçaltına neler yerleştiriliyordu, amaç farklıydı. Bunlara karşı bilinçli olmak hepimizin görevi. Bu nesiller bize emanet, emanete sahip çıkmak hepimizin sorumluluğundadır. 24 Kasım’da Kartal’da bir belediye öğretmenlere kitap dağıttı. Bizde kültür hizmeti için önemli bulduk. Kimse bunu neden dağıttılar, ne için dağıttılar demedi. Bir ilçe başkanımız beni aradı ve kitabı incelediklerini, yaratılışımızla ilgili aykırı fikirler olduğunu, değerlerimize saygısızlık içeren ifadelere yer verildiğini söyledi. Bilinçli olarak hazırlanmış bir kitaptı. Kitapla ilgili açıklama yaptık ve ardından basına aksetti konu. Olaylar gelişti, talimat verildi, kitap incelemeye alındı ve sakıncalı yerleri olduğu raporlara yansıdı. İşte bütün bunlar, bir kişinin bunu fark etmesiyle, ferasetli bir arkadaşımızın bunu görmesiyle oldu.”
Gençler parmağımıza değil, ayak izimize bakar
“Bu tespitlerden yola çıkarak, biz eğitimcilere çok iş düşmektedir” diyen Ali Yalçın, “Rutini yapmak liderlik değildir. Kurumda rengimiz ve kokumuz yoksa ve bu hissedilmiyorsa, damga vuramadıysak biz lider değiliz demektir. Bir işi başka birisi yapıyorsa, ben kesinlikle yapabilirim diyebilmelidir lider. Bu iddia içinde değilsek, öz güvenimiz yoksa nesil yetiştiremeyiz. Öğretmenler olarak, eğer bir ülkede sorun varsa, ya sökemediklerimizden ya da ekemediklerimizdendir. Çocuklara nasihat ederek değil, örnek olarak nesiller yetiştirebiliriz. Gençler parmak ucumuza değil, ayak izlerimize bakar. Çalıştığımız kurumlarda ayrıntıyı görmeliyiz, ihmal etmemeliyiz ama ayrıntılarda da boğulmamalıyız. Ayrıntılara takılırsak büyük şeyleri başaramayız. Bulunduğumuz kurumda bizim varlığımızla bizim yokluğumuz fark edilmiyorsa, bizim de orada bulunmamızın anlamı yok demektir. Çalıştığımız kurumları, ortamları ve zeminleri medeniyet mayasıyla mayalayarak, yerli düşünce tohumları ekmeliyiz. Sonrası onlarca eser, yüzlerce talebe, inşacı ve ihyacı gençlik… Bunlar bizim elimizde” ifadelerini kullandı.
Eski köye yeni adetler getirmeliyiz
Feraset ve basiret sahibi liderin sorumluluk sahibi lider olduğunu ifade eden Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yöneticiler olarak, bir kişiyi değiştirmenin bütün insanlığı değiştirmek olduğunun farkında olmalıyız. Statükoyu korumanın, mevcudu kabullenmenin topluma faydası olmadığının idrakinde olmalıyız. Yenilikçi olmak durumundayız. Eski köye yeni adetler getirmeliyiz. Çünkü yetiştirmekte olduğumuz öğrencileri bugüne göre değil, geleceğe göre hazırlamak gibi bir sorumluluğumuz var.”
Başkasının izinden yürüyerek iz bırakamayız!
Başkasının izinden, yürüyerek iz bırakılamayacağını belirten Yalçın, “Sorumluluğumuzun sadece öğrencileri iyi bir eğitim ve öğretimden geçirmek olmadığının bilincinde olmak zorundayız. Geleceğimize ipotek koymak isteyen illegal güçlerle, vesayetçilerle, darbecilerle de mücadele etmek gerektiğinin farkında olmalı, bu konuda bilinçli davranmalıyız. Gençlere de, inançlarına ve geleceklerine yönelik riskleri ve tehditleri bildirmek, onlara bu risklerle ve tehditlerle mücadele etme refleksi kazandırmak en önemli vazifemizdir” dedi.
Memur-Sen Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Emin Esen ve Eğitim-Bir-Sen İstanbul 4 No’lu Şube Başkanı Talat Yavuz’un da birer konuşma yaptıkları programa çok sayıda eğitim çalışanı ve okul yöneticisi katıldı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.