Fazıl Hüsnü Dağlarca bir şiirinde:
“Meğer bir nedametmiş hayatın şekli” diyor.
Böyle midir?
Nedametle (pişmanlık) sonuçlanan bir ömrü kim ister?
Kimse istemez ancak varılan sonuç da maalesef bu.
İnsan zaten sonuçta budur: pişmanlık.
“O, insanı bir damla sudan yarattı. Fakat bakarsın ki Rabbine apaçık bir hasım oluvermiş.” Ayeti bu gerçeği ifade ediyor.
Kendisini bilen hasım olur mu?
Dedim ya insan: pişmanlıktır.
Herkes kendi serüvenine bir baksa bunu apaçık görecektir. Çocukluktan başlayıp da ihtiyarlayıp, güçsüz duruma düştüğünde gerçek nedamet hisleri güçlenecektir.
Etrafımızda yaşlılarla konuştuğumuzda bunu görmekteyiz: “Böyle olacağını bilseydimle” başlayıp, “bunu yapmazdım, şunu etmezdim”le biten cümleler, hayıflanmalar.
İşte, hayat ve onun aldatıcı gerçekleri!
Kaçınmak zor.
Çoluk-çocuk, geçim gailesi, hayat mücadelesi, çağın getirdiği zorluklar, nefse gem vurulamaması, kader, kısmet ve insanın dışında onu sürükleyen büyük bir nehir.
Eş-dost ne der? Düşman var; ona karşı küçük mü düşelim?
“Dost başa, düşman ayağa bakar.” atasözü boşuna mı ortaya çıkmış da bugüne kadar gelmiştir?
Artık insan çağımızda kendi küçük dünyasına çekilemez. Buna fırsat verilmez. İnsanın en büyük pişmanlığı zannedersem bu son söylediğimdir. Reklamlar, krediler, egolar, diplomalar, turlar, markalar ne bileyim ne kadar fiyaka varsa hepsi insanın bu küçük dünyasına çekilip huzur içinde yaşamasına fırsat vermez.
Hatta bunu başarabilene de maalesef iyi gözle bakılmaz.
Dağlarca’yla başladım öldüğünü düşünerek (mezardan) bugüne seslenen mısralarıyla bitireyim:
“Hatıralar bir yanda, geceler bir yanda
Nasibini arayan altın sular.
Karıncalar gibi çocuklar üstüne
Kapanır dağ gibi kapılar.
Birisi, kemik parmaklarıyla
Serpti yüzüme ince bir toprak.
Birisi örttü gözlerimi
Aziz dünyasını kıskanarak.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.