Rasim Özdenören, “Müslümanca Yaşamak”taki ilk denemesinde Müslümanın haiz olduğu bir avantajdan söz etmektedir.
“Müslümanlar, kendilerine mahsus avantajlarının bilincinde olabilselerdi, şimdiki yerlerinden daha farklı bir yerlerde olabilirlerdi. Ama bu avantajları, işler hale getirmedikçe işe yaramayacaktır. Bu avantaj, yükte hafif pahada ağır bir şeydir: Müslümanca yaşamak.” diyor.
Gerçekten iş bu kadar kolay mıdır? Gerçekten Müslümanca yaşamak bir avantaj mıdır? Eğer öyleyse Müslümanca yaşamak ne tür avantajlara sahiptir? Bu avantajların bilincinde olmak Özdenören’in dediği gibi Müslümanlar şimdiki oldukları yerden farklı bir yerde olabilirlerdi dediği nedir?
Müslümanların kendilerine mahsus avantajları uhrevî midir, yoksa dünyevî midir? “Farklı bir yerlerde olabilirlerdi” denildiğine göre sanırım bu daha çok dünyevî yerle ilgili. Yine de uhrevî avantajlara sahip olmak dünyada da farklı yerlerde olamazlar anlamı taşımamalıdır.
Öyleyse Müslümanca yaşamak başlı başına gerçekten avantaj mıdır yoksa dezavantaj mı? Bugün yaşananlara bakılınca öyle Müslümanca yaşadığınız zaman işler dünyada çok da iyi gidiyor denilemez.
Zaten Müslümanca yaşayan bir kimse, dünyada işlerinin iyi gitmesini bekliyorsa onun Müslümanca yaşadığına şüpheyle yaklaşılmalıdır.
Bir kere Müslümanca yaşamak, her şeyden önce bu dünyada bela ve musibetlere aday insan demektir. Peygamberimiz: “Belanın en büyüğü Peygamberlere geldi, daha sonra da âlimlere geldi.” diyerek işaret ettiği şey gerçekte bu değil midir?
Müslümanın avantajı gerçekte “imanı”dır. Onu gerek küfrün etkisinden gerekse batılın emperyalizminden kurtaracak şey bu imandır. Diğeri de Allah rızası için nefes alıp vermesidir, Allah için yaşamasıdır. Her işinde, her düşüncesinde Allah’ın rızası olmalıdır. Böyle olunca o zaman avantaj güçlü bir şekilde ele geçirilmiş demektir. Çünkü bu durumda Müslümanı alt edecek hiçbir şey olamaz. İnsanı uşaklaştıran dünyevî ideolojiler ve yaşantı biçimleri gerçek manada Müslümana sirayet edemez.
Elbette bu söylenilenler teori olarak güçlüdür ve tarihsel süreç içinde uygulamaları görüldüğünden ütopik olarak adlandırılamaz. Yine de günümüzün gerçekleri ışığında ele alındığında Müslümanların bir bilince ulaşmaları diyerek işin kolayına kaçamayız. İş sanıldığından daha da karmaşıktır. Çünkü Müslümanlarda gerekli bilinç vardır ancak yine de cevaplanması gereken çok soru var.
Müslümanların işler haline getirebilecekleri avantajları nelerdir? Mesela faize karşı duruşları mıdır? Ya da malını temizlemek için zekâta seve seve yaklaşmaları mı? Ya da stratejik coğrafi bir merkezde oluşları mı? Müslümanların enerji sahalarına sahip noktada var oluşları mı? Hatta tersine avantaj gibi görülen bu şeyler dezavantaj oluşturmasın?
Aslında Müslümanca yaşamak ilk bakışta bize kötülüklerden uzak duran bir yaşantı sunuyor. Çünkü Müslümanın günah olarak gördüğü her şey kirdir, kötülüktür. Dolayısıyla daha ilk başta kirden ve kötülükten uzak duran Müslüman avantajlı durumdadır.
Müslümanın Allah’tan başkasına boyun eğmeyeceği bilinciyle hareketi onu başka ideolojilerin ve kişilerin kölesi olmasından kurtarır. İman ışığı, gerçek bir hürriyet kalbin içinden doğar ve bir güneş gibi insanın dünyasından, kâinata yayılır. Bunun aksini kimse iddia edemez. Fakat dünyevi gayelerle farkında olmadan mesela Müslüman çocuğunu en iyi üniversitelerde okutmak için bu amacın kölesi olabilir. Bir ev, bir yazlık hatta lüks bir otomobil için umulmadık tavizler verebilir. Hatta makam için kimliğini, kişiliğini, yaşantısını ve hatta inandığı değerlerinden Allah korusun imanından da vazgeçebilir.
Bugün dünya sistemi tamamen Müslümanların aleyhine kurulmuştur. Siyasi ve askeri bütün işlerlikler Müslümanların güçlerini kaybetmesi üzerine hesap edilmiş, Osmanlı lağvedildikten sonra kurulan yeni dünya sistemi tamamen Müslümanların imhası için planlamasını yapmış ve bunu hayata geçirmiştir.
Diğer yandan Müslüman birçok konuda çembere alınmıştır. Birleşmiş Milletlerin ve askeri gücü NATO’nun almış olduğu hiçbir karar Müslümanların lehine olmamıştır. Dünya sistemi bugün Müslümanların avantajları üzerine değil, aksine Müslümanların imhası üzerinedir. Çocukluğumda gördüğüm önce Rusya’nın sonra Amerika’nın Afganistan’ı işgali, Bosna’nın yok edilmesi, sonra peşine gelen Irak’ın işgali ve Suriye’nin parçalanması gibi bütün bunların sonucunda ölen yirmi milyon insan, sayısı bilinmeyen sakat kalan, tecavüze uğrayan mazlumlar ve yok olan şehirler ve geçmiş değerler. Bunlar sadece benim buruda sayabildiklerim. Bir de sayılmayanlar, dile getirilmeyenleri ne yapacağız?
Bugün Gazze’de, Lübnan’da, Myanmar’da, Doğu Türkistan’da yaşananlar bile her şeyi canlı şekilde anlatıyor. Öyleyse Müslümanca yaşamak avantaj mıdır, yoksa dezavantaj mıdır sorusunu tekrar sormamıza neden oluyor.
Günümüz dünyasında Müslümanca yaşamak yetmeyecektir. Öyleyse daha ilerisine, daha fazlasına ihtiyacımız var. Bunun başında Müslümanların güçlü olmaları gerekmektedir. Bunun için siyasî ve askerî alanda Müslümanların bilinçlenmeye ve bu uğurda millî gayeler etrafında güçlü bir eğitim felsefesine ihtiyaç var.
Eğitim felsefesi millî olmayan bütün milletler güçlü milletlerin esareti altına girmekten kurtulamayacaktır. Müslüman, buna her şeyden daha fazla istemelidir ta ki Müslümanca yaşamak avantajlı hale gelebilsin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.