Son günlerde yazılı sınavlardan yüksek puan alıp da mülakatta elenen gençlerin mağduriyeti konuşuluyor. Muhalif partiler de bu işin üstüne gidip oradan kendilerine oy devşirmeye, bu işi istismar etmeye çalışıyorlar.
Evvela belirteyim ki, bu iş benim de ağrıma gidiyor. O gençler için ben de üzülüyorum. Ben de herhangi bir kurumun eleman alımında yazılı sınavda benden düşük puan almış birinin mülakatta benim önüme geçmesinden rahatsız olurum. Bunu bir hak gasbı olarak görürüm. Bunun için de ben mülakat kurumuna temelden karşıyım. Hayatımın hiçbir döneminde mülakat kurumuna taraftar olmadım.
Benim itirazım mülakat kurumuna karşı olmayıp, mülakatı benimseyip de mülakatta elendikten sonra feveran edenlere.
Eğer siz mülakatı kabul ediyorsanız oradan çıkacak sonuca da itiraz edemezsiniz. Yazılı sınavda çok yüksek puan almış olsanız bile. Eğer yazılı sınavda alınan puan ölçü ise, yazılı sınavdaki puanlara göre mülakat sonucu belirlenecekse mülakata ne gerek var. Yani demek ki, mülakat puanları, yazılı sınavlara göre belirlenmez. Öyle olsa mülakatın anlamı kalmaz.
İkincisi ise şu: Bu mülakat belası yeni çıkmadı. Yıllardır var. Belki şimdi daha da yaygınlaştı ama eskiden beri birçok kurum mülakatla eleman seçerdi. Ve şimdi mülakatı eleştirenlerin çoğu o zamanlar tek kelime etmezdi. Ve o yıllarda daha büyük haksızlıklar, hatta zulümler yapılırdı.
Birini anlatayım: 28 Şubat döneminde avukat bir arkadaşın bizzat kendisinden dinlemiştim. Bu arkadaşımızın adı Ömer Faruk... İstanbul hukuku bitiriyor. Bütün emeli hakim ya da savcı olmak... Çok çalışıyor sınav için ve yazılı sınavı ilk ona girerek kazanıyor. Sıra mülakata geliyor. Gayet iyi hazırlanmış arkadaşımız mülakat için de. Sırası geldiğinde mülakat odasına giriyor. Jüriyi daha selamlamadan jüri başkanlığı koltuğunda oturan hanımefendi, gayet kaba bir tarzda, önündeki listede adı olduğu halde, "Adın ne senin?" diye soruyor. Arkadaşımız adını söylüyor: "Ömer Faruk ..." diyor. Daha soyadını bile söyleyemeden jüri başkanı hanımefendi adını duyar duymaz öfkeli bir şekilde: "Çık dışarı!.. Adı Ömer Faruk olandan hakim olmaz!.." diye kükrüyor. Ve arkadaşımız sadece adını söyleyerek ve de elenerek mülakattan çıkıyor.
Merak edenler için söyleyeyim. İnsanları adıyla eleyen o jüri başkanı, bir zamanların acar gazetecisi Emin Çölaşan'ın baldızı. Aynı yıllarda Emin Çölaşan'ın karısı hanımefendi de Danıştay başkanı idi.
Haa... Emin Çölaşan ne oldu?
Efendim o şimdi eş dost kayırmacalığından yakınan, mülakat zulümlerinden dem vuran yazılar yazıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.