Saç boyaları, parfümler, ruj rimel gibi kozmetikler, eksoz gazları, alüminyum folyolar, deterjanlar gibi günlük rutinimizde yer bulan malzemelerin bazıları aslında metal ve toksin yuvasıdır.
Vücudumuz normal şartlarda arındırma işlevini doğal bir şekilde gerçekleştirir. Ancak sanayileşme ile birlikte farkında bile olmadan vücudumuzun baş edemeyeceği kadar çok metal ve toksine maruz kalıyoruz. Tüm bunlar vücuda ağır geldiğinden birçoğumuzun vücudu bunları temizleme noktasında yetersiz kalıyor.
Vücuttan atılamayan, arındırılamayan bu zararlı maddeler bağışıklık sistemimize ve vücudumuzdaki diğer hücrelere zarar verip otoimmünite de dâhil olmak üzere düzinelerce farklı bozukluğa yol açabiliyor. Toksinlerin vücuda olan etkisi o kadar doğrudan ki DNA ve RNA'nın kimyasal yapısını değiştirebilmektedir. Vücudumuzun savaşçı hücreleri, yapısı değişmiş olan bu hücreleri tanıyamaz işlevini gerçekleştiremez.
Çalışmalar cıva, kadmiyum ve kurşun gibi metallerin skleroderma, lupus, otoimmün hepatit, multipl skleroz, Hashimoto tiroiditi, Graves hastalığı, romatoid artrit, lupus, pernisiyöz anemi, kronik yorgunluk sendromu, Fibromiyalji ve tip 1 diyabet gibi hastalıklara neden olabildiklerini göstermektedir. Üstelik bütün bunlar buzdağının sadece görünen parçası.
Vücuttaki ağır metal varlığını ölçmenin değişik yöntemleri bulunduğunu ileten Sibel Özgül, doktor olarak gerekli olan hastalarımızda bu yöntemleri kullanarak metalin varlığını ve yoğunluğunu öçlüklerini belirtti. Ağır metallerin hücre içi ve hücreler arası dokuda birikmesi nedeniyle çoğu zaman yapılan tetkikler doğru sonuç veremeyebiliyor. Bu sebeple tedavi uygularken önce ağır metali hücre dışına çıkarıyor daha sonra şelasyon tedavisi adını verdiğimiz uygulamayı gerçekleştiriyoruz. Bu uygulamadan sonra hastalarımızın kronik hastalıklarında dahi olumlu sonuçlar gözleyebiliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.