Her yıl yükseköğretime geçiş sınavına iki buçuk milyon öğrenci giriyor. Bunların sadece yüzde on sekizini bir lisans programına yerleştirebiliyoruz ve buradaki arz talep dengesi, mezunlar aleyhine işliyor. Okul türleri ve bölgeler arasındaki başarı farkı açıldıkça açılıyor.
2018 PISA sonuçlarındaki kısmi iyileşmeye rağmen, okuduğunu anlama, matematik ve fen alanlarındaki kötü tablo önümüzde duruyor. Yükseköğretime geçiş sınavı test ortalamaları çok düşük düzeyde.
2015-2019 yılları arasında, öğrenci sayısındaki artışa rağmen meslek liseleri ve din öğretimindeki öğrenci sayıları giderek düşerken; fen, sosyal bilimler ve Anadolu liselerinde yığılma devam ediyor.
Meslek liselerinin öğrenci sayıları düşerken, birçok haklı sebebe dayalı olarak, sınav sonuçlarına yansıyan başarıları da düşüyor. 14-17 yaş arasında, zorunlu olmasına rağmen eğitime devam etmeyenlerin oranı yüzde on bir.
Yukarıda verdiğim kısa bilgiler sendikamızın, Eğitime Bakış 2020 İzleme ve Değerlendirme Raporu’ndan. Bu veriler salgın öncesinin verileri. Zaten tıkanmış bir sistemin üzerine bir de salgının tahribatı yansıyacak.
Bu tablo bize en başa dönün, eğitimi yeniden konumlandırın, okullarınıza yeniden misyon tanımlayın diyor. Mevcut sistem, akademik başarı gösteremeyen çocuklarımızın, liseden mezun edinceye kadar ilgi ve yetenekleriyle ilgilenmiyor ve onlara hayata tutunacak hiçbir beceri kazandırmıyor.
Akademik başarı gösterenler de başarılarını mezun olduğu liselerden ziyade, okul dışı sınav hazırlıklarına borçlu olduğunu söylüyor.
Salgınla beraber liseler tamamen devre dışı kaldı. Öğrencilerden çevrimiçi derslere katılanların oranı yüzde on bile değil. Aileler okuldan umudunu kesmiş, özel dersler ve çevrimiçi kontrolsüz dershanelere mecbur bırakılmış durumda.
Okul kursları alternatif olmaktan zaten çıkmıştı. Sadece proje okullarda, o da idarenin alacağı risk üzerinden yürüyen kurslara umut bağlanmış durumda ve herkes bir şeylerin değişmesini bekliyor.
Liselerimizde yaşanan problem çözülmeden, eğitim sistemimiz istikrara kavuşamaz. Bu problem, liselerin kontenjanları üzerinde her yıl yapılan düzenlemelerle de çözülemez. Eldeki verileri doğru analiz ederek yeni bir yaklaşım geliştirmek gerekiyor artık.
Liseden sonra öğrenim hayatına devam edemeyen yüzde seksenlik grubun hayatına dokunacak çareleri, lise sistemine yerleştirmenin yolu bulunmalıdır.
Akademik başarı gösteremeyecek öğrenci, değil lisede daha ortaokulun ilk sınıflarında bile fark ediliyor. Bu öğrenciye başka hiçbir alternatif sunmadan, gerekli rehberlik yapmadan, sonu belli bir sürece ve devamında tamamen boşluğa bırakmak bir sistem olamaz. Başarıya göre lise türleri arasında geçiş yapılabilen, esnek bir sistemle okullar yeniden kimlik kazanır.
Sistemi düzeltme iddiamızın kalmadığını ilan eder gibi, yeni lise türleri icat ederek, onlara özel alan açarak, selin önünden ne kurtarırsak kardır mantığı ile çocuklarımızın hayatının karartılmasına daha ne kadar seyirci kalacağız?
Bu sistemi dönüştürecek tecrübeyi bu ülke geçmişte yaşadı. Üniversiteye geçişte ek puan uygulaması bile okulların önündeki yığılmayı önleyecektir.
Sendikamızın, 2015 yılından itibaren her yıl yayınladığı İzleme ve Değerlendirme Raporundaki veriler bile yeni bir arayışı işaret etmektedir. Özellikle liselerle ilgili durum yürütülemez aşamaya gelmiştir. Krizler, fırsatları da içinde barındırır, yeter ki o irade ortaya koyulabilsin.