Okullar tatil oldu, şimdi bir nefes alma vaktidir. Üç haftalık arada, eğitim dışındaki konulara yoğunlaşma şansımız olacak. Yine de eğitime dair; aslolan yüzyüze eğitimdir, uzaktan eğitim değil, öğretim yapılabilir, bütün kararların merkezden alındığı, kararların önceden belirlenmiş bir kıstasının olmadığı, sürekli gelgitlerin yaşandığı, bakanlık birimleri arasında koordinasyon olmadığı, yaşanan kargaşanın sorumlusu ilan edilen öğretmenlerin haksız eleştirilere maruz bırakıldığı ve krizi aşacak köklü sistem arayışları yerine herşeyin normal ve kontrol altındaymış görüntüsü verildiğine dair tespit, eleştiri ve önerilerimizi not ederek, eğitim ortamını da etkileyen bu haftaki konumuza geçelim.
Ülkemizin ardından Amerika Birleşik Devletleri de kutuplaştı! Dünya zaten iki kutuptan önce tek kutuba, sonra da çok kutuplu bir düzene doğru gidiyor. Birkaç yıl önce; “Korkmayın, Kutuplaşın” diye bir yazı kaleme almış ve o dönemin şartları içinde konuyu analiz etmiştim.
Dünyada ve ülkemizde kutuplaşmanın olmadığı bir dönem yaşanmadığına göre, muhataplarını ülkeyi kutuplaştırmakla itham edenler aslında ne anlatmaya çalışyor diye bakmak gerekir. Ben bu kutuplaşma eleştirilerini özetle, herşeyin kendi istedikleri gibi olduğu günlerin özlemi olarak anlıyorum.
Kutuplaşma iddialarının, adalet terazisinin dengeye geldiği ve sessiz yığınların sesinin çıktığı dönemlere denk gelmesinin bir anlamı olmalı. Geçmişte azgın azınlık, her türlü insan hakları ihlallerini, hayata kendi pencerelerinden bakan kesimlere yapmıyordu ve o zamanlar kimsenin aklına kutuplaşma diye bir kavram gelmiyordu.
Bu yazdıklarım, bir hakkı teslim etme ve konuyu daha iyi anlatabilmek için bir çelişkiyi ortaya koyma çabasıdır.
Geçmişten bakınca bugün yaşadıklarımız gün gibi ortaya çıkyor. Bugünkü kutuplaştırma ithamları ile ayrıcalıklarını koruma çabası, sadece siyaset arenasında değil sendika ve eğitim alanında da sergileniyor. Bir şekilde bir alanı ele geçirenler, sonradan gelen gerçek hak sahiplerini uzak tutmak adına, onları çeşitli kavramlarla itham ederek, tanımlama refleksi ile hareket ediyorlar. Eğitim yönetimindeki ehliyet liyakat tartışmaları ile sendikal alandaki toplu sözleşmeler üzerinden çıkarılmak istenen kargaşanın bilinçaltında yine eskiye olan özlem yatmaktadır.
Buna rağmen toplumsal barış, kardeşlik ve huzur adına üzerimize düşen ne var diye bakmalıyız. Hakkına sahip çıkarak, emeğini koruyarak empatiyi elden bırakmamalı, adaletle hareket etmeliyiz.
Bugün dönem dönem yaşanan gerilimin nedeni kutuplaşma değil, basitleşmedir. Kutuplaşma hayatın doğal bir sonucu, basitleşme ise çaresizliğin dışı vurulmasıdır.
Siyasette muhalefetin, sendikalarda yetkisizlerin son dönemlerde kullandığı dil, başvurdukları yöntemler, her iki alanda, kutuplaşmanın ötesinde yaralar açmaktadır.
Elbette fikir tartışmaları, görüş ayrılıkları olacak ancak seviyeyi korumak şartıyla. Söyleyecek sözü olmayanların, gündende kalabilme çabaları da bir gün bitecek, çünkü gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkmak gibi özellikleri vardır.
Üç yıl önceki yazımın giriş cümlesi, Cemil Meriç’in; “Hayatın kanunu tezat, çatışmasız toplum beraber otlayan, beraber geviş getiren adsız bir sürü.” sözüyle bitirelim..