“Suriyeli öğrenciler var okulumuzda. Beşinci sınıf öğrencileri. Kendileriyle iletişime geçebilmemiz için rehber öğretmen şöyle dedi: ‘Türkçe veya Arapçayla anlaşabilmeniz mümkün değil. Çocuklar Türkçe bilmiyor siz Arapça bilmiyorsunuz. Ancak çocuklar çok güzel İngilizce konuşabiliyorlar.’ Çocuklar İngilizceyi o kadar iyi konuşuyorlardı ki birden bire kendi çocuklarımıza neden İnglizceyi öğretemiyoruz diye üzüldüm.”
Bilgi kullanıldığı veya uygulunabilir ihtiyaçlara göre öğrenildiği kadarıyla bir anlam kazanır. Bunun dışındaki bilgi kişiye gereksiz bir yüktür. Yabancı dil eğitimi değil sadece diğer derslerde de pratiğe dayalı bilgiler kişinin dünyasında bir anlam taşır. Bunun dışındaki kuru bilgiler gereksizdir.
Eğitimin kuru bir bilgiler yığını olduğu gerçeği öğrenilen bilgilin kullanım alanı olmadığı, olduğu zamanlarda da bilgiyi kullanamadığımız göstermektedir.
Yerel değerlerin veya yerel imkânların ve ihtiyaçların göz ardı edildiği eğitim sistemlerinde sunî veya tabii olmayan sanal yani gerçek dışı eğitim sistemi ortaya çıkar. Böylece eğitimden istenen verim alınamaz.
Yukarıdaki Suriyeli çocuklarla ilgili anlatılmış olan gerçeklik tam da burada iyi bir örnekliği teşkil eder. Eğer iletişim aracı olarak bir dili kullanacaksak o zaman o dili kullanabiliyor yani konuşabiliyor veya yazabiliyor olmamız gerekmektedir. Eğer söz konusu edebiyatsa, edebî eserin ne olduğunu bilmekten çok edebî eseri okuyarak ondan tat almak gerekmektedir. Söz konusu müzikse, müziğin kurallarını bilmekten çok müziğin güzel bir sanat ürünü olarak onu icra etmek veya dinleyerek zevk almaktır. Beden eğitim dersinde basket topuna hiç dokunmamış veya futbol topunu hiç görmemiş bir çocuğun bu topun ağırlığını, kaç kilo olduğunu bilmesi gereksizdir.
Eğitim millî değerlerin ön planda olduğu ve yerelliği esas alarak evrensel amaçla insan merkezli bir sistem olduğu sürece toplumun geleceğini kurar. Son dönemde yaşanan olaylar eğitimin toplumdan uzak fertler meydana getirdiği, bu fertlerin diplomalı veya diplomasız olmasının önemsiz olduğu, okullara, kütüphanelere, ambulanslara, belediye otobüslerine, trafik lambalarına saldırıldığı, kendisi gibi insan olanları öldürdüğü gerçeği üzerinde kafa yormak gerekir.
Şekil, görüntü, yaklaşım ve demokratik bütün açılımlar gerçekte gücün aklına sığınmış korkak bir yapının esiridir. Bunu kıracak ve bu yapıyı değiştirecek yegâne şey millî eğitim ve yerel şartlara göre ihtiyacı önceleyen eğitim sistemi olacaktır.
Millî eğitim; millî şuur, tarih şuuru, dil şuuru ve din şuuru üzerine temellendiği ölçüde gücün arkasına sığınmış esareti kırabilir. Böylece toplumu ve ferdi kurtarabiliriz. Bilgi böylece anlam kazanır ve sahibini mutlu eder. Bunun dışındaki yaklaşımlar mankurtlar doğuracaktır ki bu tehlikeli bir sonuçtur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.