Öğrencilerin okullardan sonra dershanelere gidiyor olması okullarımızda eğitim seviyesinin düşüklüğünden değil; okullarımızda eğitim görmek için arzulu öğrencilerin az olmasındandır. Bir de öğretmenlik mesleğini isteyerek, terleyerek, gönüllülük içinde çırpınarak yapan öğretmen veya idarecilerin az oluşundan kaynaklanmaktadır.
Başarısız veya eğitim görmek istemeyen öğrenciyi öyle kafana göre kaldırıp sokağa atamazsın. Her öğrenci bizim çocuğumuz, her vatan evladı bizim yavrumuzdur. Öyle ayrım yaparak harcayamazsın. Her öğrenciye imkân vereceksin ve eğitimi için, öğrencinin yeteneği, arzusu ve hedefi doğrultusunda fırsatlar doğuracaksın. Tembeli de bizim, çalışkanı da. Zengini de bizim fakiri de. Batılısı da doğulusu da bizim çocuğumuz, bizim evladımız.
Öğrenciler birçok nedenlerle kendilerini dershaneye gitmek zorunda hissediyorlar:
1) Okuldaki eğitim metodu sınav sistemine uymadığından. Okuldaki sınavlar test usulü olmuyor. Daha çok klasik yöntemle açık uçlu oluyor. Dönemdeki en az bir sınav test olmak zorunda. Oysa günümüzdeki merkezi sınavların tamamı test usulü. Dershanelerdeki sınavların tamamı test usulü. Ve bu sınavlar öyle dönemde bir kere yapılmıyor. Belki her gün deneme sınavı yapılıyor. Her dersin sonunda tarama veya pekiştirme testleri, konu testleri yapılıyor. Şimdi soruyorum: Hangi okulda bu şekilde öğrenciler sınavlara hazırlanıyor? Her dershanenin bir soru bankası ve sınav okuma optik makinesi varken iddia ediyorum Pendik’teki resmî okulların yüzde onunda bile yoktur. Okul deneme sınavını kendi yapamıyor. Okul müdürü okulun fayanslarını, bahçe duvarını, boyasını öğrenciden daha çok düşünüyor da oralara kaynak buluyor bir sınav okuyucu, değerlendirici optik okuyucu okuluna almıyor.
2) Okullardaki sınıf ortamlarının kalabalık olması. Bu kalabalık ortamlarda daha çok öğrencilerin davranışlarına yönelik eğitimler veriliyor. Davranış sorunu olmayan öğrenci davranışı bozuk öğrenciye ayrılan zamanda vaktinin boşa geçtiğini düşünüyor. Böylece okula ve öğretmene karşı öğrencide bir bezginlik oluşuyor. Okulundan kaçıp bir an önce dershaneye gidip ders eksikliklerini tamamlamak istiyor.
3) Öğrenciye karşı ilgisiz veya görevini layıkıyla yapmayan resmî okuldaki bir öğretmenin mesleğini kaybetmek gibi bir korkusunun olmamasından ileri gelen öğretmen tembelliği. Koştursam da yatsam da nasıl olsa ayın on beşinde maaşım hesabıma yatıyor. Bu bakış açısı mesleğini hakkıyla yapmayan öğretmen yığınları meydana getiriyor. Oysa dershanede veya özel okullarda başarısız bulunan bir öğretmenin işini kaybetme endişesi öğretmeni mesleğinde karşı daha diri, daha uyanık, daha ilgili ve daha çalışkan olmaya zorluyor. Bu ilgiyi gören öğrenci dershanede öğretmenleriyle olan iletişimini tamamen derse ve sınava göre kurguluyor.
4) Öğrenci ciddî meblağlar ödeyerek dershaneye gidiyor. Bu nedenle vermiş olduğu paranın karşılığını da görmek istiyor. Resmî kurumlarda ise zaten ekmek elden, su gölden misali okuldaki birçok şeyin değeri ve kıymeti bilinmiyor.
5) Özel kurumlarda iş ve işlemler, ihtiyaç ile ilgili çözümler için gerekli olan şeyler çok hızlı işliyor. Resmî kurumlarda ise yazışmalar ve birçok şeyin bir üst makama sunulmasından dolayı yavaş, ağır ve hantal bir yapıya bürünmesine neden oluyor.
Aslında söyleyecek çok şey var. Sonraki yazıda devam edeceğim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.