KOALİSYONUN GRİ YÜZÜ
7 Haziran seçimlerinin üzerinden iki haftayı aşkın bir süre geçti. Milletvekilleri, mazbatalarını aldılar; olası koalisyon senaryoları üzerine çeşitli değerlendirmeler yapıldı, yapılıyor; 23 Haziran Salı günü meclis açıldı, yemin törenleri yapıldı; Cumhurbaşkanı, Başbakana hükümet kurma yetkisini tevdi ederek azami 45 gün içinde çözüme bağlanması gerekli süreci başlatacak.
Seçim sonuçlarını değerlendirdiğim 10 Haziran tarihli “Kararsız Denge: 7 Haziran Seçimleri” başlıklı yazımda (http://www.duyurugazetesi.com/
Muhalefet parti başkanları, partilerinin seçim sonucundaki yerlerini, muhalefet olarak konumlandırmışlar; kendilerinin katılmadığı koalisyon oluşumlarının milli irade mesajı olduğunu iddia ederek sorumluluk almaktan kaçınmışlardır. Seçmen, iktidar olup ülkeyi yönetsin diye oy verdiği partinin, kendince bazı farklı amaçlarla bundan kaçındığını ve böylelikle kendi seçici iradesini değersizleştirildiğini görmektedir.
13 yıldır iktidarda bulunan ve bu seçimin de açık ara birinci partisi olan Ak Parti, seçimden günümüze kadar olan süreç içinde meclise giren diğer parti yetkililerince cüzzamlı muamelesi gören ifadelerle aşağılanmış ve hakir görülmüştür. Toplumsal gerginliğin oluşumunda muhalefetin önemli bir rolü bulunduğu bir kez daha bu surette anlaşılmıştır. (TBMM Başkanı seçiminde Meclis İradesi, AkParti adayının dışında bir isimde ittifak edip bu kişinin Başkan seçilmesini sağlarsa bu durum önümüzdeki dönemin maşeri vicdanında en büyük yarayı açmış olacaktır. AkParti açısından bu olay, erken seçimde halkın teveccühünün en somut gerekçesi olacaktır.)
Müzakerelerde, olumlu sonuç almak isteyen taraf, muhatabı ile benzeyen, ortak olduğu düşünülen yönlerini öne çıkararak mesafe almak ister. Yaşanan süreç, farklılıkların, ‘vitrin samimiyeti’nin ve ilkesel tutarlılıkların öne çıkarıldığı bir dönem olmuştur. AkPartinin iktidardan uzaklaştırılıp yeni bir düzen kurulmasındaki samimiyetinin ve fedakarlığının boyutlarını göstermesi bakımından Kılıçdaroğlu, MHP yönetimine Başbakanlık önerisi götürerek Türk Siyaset tarihinde unutulmayacak bir iz daha bırakmış olmaktadır. Kılıçdaroğlu’nun bu hareketi, MHP’nin kendi söylemleri ile kendisini kilitleyerek olası bir CHP+AkParti koalisyonu için bir altyapı girişimi olarak okunabilir. Kılıçdaroğlu’nun mevzi de olsa seçmenine götürebileceği hikayesi olacak mıdır? Bir taraftan buna gayret ettiği ancak diğer taraftan sömürge valisi (seçimi kazanmış bir lider) edasıyla 14 maddelik listeler dikte etmekte, AkPartinin etki alanında olmayan, halkın %52’lik oyu ile makamında bulunan Cumhurbaşkanına, rol biçen yaptırımlar içeren koşullar açıklayarak tutarsız davranmaktadır.
Öte yandan daha önce Ergenekon ve Balyoz davalarıyla dikkatleri çeken Gülen Örgütü Emniyet Bağlantılarının, sahte delil üretimindeki enteresan performansı, ilgili davaları sabote edip ortadan kaldırdığı gibi 17/25 Aralık operasyonlarının meşruiyetine de gölge düşürerek başta Cumhurbaşkanı olmak üzere AkPartili bir dizi ismin haksız yere suçlanmasına vesile olmuştu. Devam eden süreçte adaleti tesis etmekten çok Cumhurbaşkanı ve AkParti’ye zarar vermek suretiyle siyasi bir amaca hizmet eden girişimler, Meclis’te AkPartili Bakanların yüce divana gönderilmemesi sonucu sukutu hayale uğramıştı. Eski bakanların objektif yargılanabileceği koşulların oluşmasını beklerken adaleti tesis etmekten çok kendi siyasi öngörülerine erişmek güdüsüyle harekete geçen ve koalisyon müzakerelerine bu davalarla ilgili koşullar koyan zekanın, bu ülkeye verebileceği bir gelecek, umut, vizyon olmadığını söylemek makul bir saptama olacaktır.
Bütün bu süreçte önemli bir çıkış yakalayarak sürpriz yapan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dır.
Seçim öncesi, meydanlara çıkanı; seçim sonrası da sağlıklı bir koalisyona ebelik yapmak istediğini beyan ettiği için anayasal yetkilerini aştığı suçlamaları ile karşılaşan, Abdullah Gül’ün danışmanı üzerinden tepkisel, saldırgan, kavgacı ve gerilim yanlısı bir politikacı olduğu iması ile getirilmek istenen kifayetsizlik nitelemesi, ayrıca son dönemde Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Sarayından Çankaya’ya dönmesine ilişkin dost ateşine maruz kalması gibi olayların amacı, Tayyip Bey ‘in kimyasını bozmak ve onu altından kalkamayacağı tepkisel, kendini savunurken karşı tarafa saldıran biri olarak resmetmek iken Tayyip Bey, bu beklentilerin tamamını boşa çıkardığı gibi seçim sonuçlarına sandığa giderek katkı vermiş tüm seçmenleri, sandık sonuçlarına yargılamadan sahip çıkması nedeniyle onore eden ve stratejisinde bu sonuçları önyargısız kullanan, bunların meşruiyetine ilişkin yer yer itirazları olmasına rağmen seçmene, dolayısı ile demokrasi pratiğine saygısızlık olmasın diye bunları seslendirmekten kaçınan, partileri ve onları yöneten kadroları, oylarının hakkını vermeye dolayısı ile uzlaşmaya çağıran akil adam, bilge siyasetçi tavırları geliştirmiş, toplumda ümit duygusunun yeniden uyanmasına vesile olmuştur.
Bu süreçte ortaya çıkan Abdullah Gül faktörüne de değinmek istiyorum: Abdullah Gül, Tayyip Beyle pek çok ortak değeri paylaşmasına rağmen kişilik özellikleri itibariyle çok farklı bir karakter çizmektedir. Ülkeyi yönetme bakımından görebildiğim kadarıyla Abdullah Gül, kendisi adına Türkiye’nin temel meselelerinde harekete geçmek için yeterince gerekçe oluşturamadığından aktif olamamaktadır. Gezi olaylarını zamanında ve etkin bir şekilde okuyamaması, Hakan Fidan’ın 7 Şubat’ta emniyete çağrılması sürecinde tehditleri öngörememesi, 29 Mayıs 2015 İstanbul’un Fethi Kutlamalarına katılmaması, gibi örnekleri Gül’ün liderliği ve vizyonu konusunda tereddüt doğurmaktadır. Gül’ün iyi bir ikinci adam olabileceği gerçeği kendisini küçültmez. Cumhurbaşkanlığı tecrubesi, kariyerinde geriye dönük bir esneme yapmasını gerektirmekte ise de mevcut motivasyonunun buna uygun olduğunu sanmıyorum. Dolayısı ile Gül’den Türk Siyasi hayatına bundan sonrası için birinci dereceden bir aktör olarak katkı beklemek kanaatimce mümkün görülmemektedir.
Görebildiğim kadarıyla halkta bir görüş toparlanması yaşanıyor. Gerek gelirinin artması nedeniyle sözünün dinlenmesini talep eden halk kesimleri, gerekse Allah’ın verdiği ve mevcut hükümetin ifadesini kolaylaştırdığı etnik kimliğini gerekçe göstererek bu defalık arkasında terör örgütü bulunan siyasi partiye destek olan halk kesimleri, ortaya çıkan AkPartinin tek başına hükümet kuramaması sonucundan rahatsızlık duymaktadırlar.
Bu gelişmelerin ışığında koalisyon görüşmelerinin olumlu bir sonuç vermeyeceğine dair olan beklentimi sürdürüyor, en yakın sürede bir erken seçim yapılma kararı alınacağına ilişkin saptamamı teyit ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.