İnsanın; yaşam denilen şu handa kendisini bilmesi, bu aleme neden geldiğini idrak ederek yaşaması, yaptıklarından gün gelip hesaba çekileceği bilinciyle hareket etmesi ne büyük bir değerdir. Tüm bunları başarabilmiş insanlara kişiliğini tamamlamış, kendisi olabilmiş insanlar diyoruz. Bunları başaramamış; kendisi olamamış insanlara da kişiliği oturmamış, kişiliğini tamamlamamış insanlar olarak tanımlıyoruz.
İnsanın kişiliğini tamamlayabilmesi için doğal olarak kritik dönemleri iyi tamamlaması gerekir. Çocuğun kişilik gelişiminde öncelikle annenin, ailenin ve çevrenin çok büyük bir etkisi vardır. Annenin çocuğuyla kurduğu iletişim, çocuğa duyduğu güven, çocuğuna söz hakkı vermesi ve çocuğunu can kulağıyla dinlemesi, çocuğun kişilik gelişimi üzerinde doping etkisi yapacaktır. Çocuk annenin bu yaptıkları karşısında kendine güvenen bir birey olacak, kendisini tanıyacak, kendi kişilik özelliklerini başkalarının özelliklerinden ayırıp, kendini değerlendirmeyi ve öz eleştiri yapmayı öğrenecektir.
Madalyonun öbür yüzünde; tüm bunları yaşayamamış çocukta kendini tanımayan, kişilik özelliklerini bilmeyen, karar mekanizmasını hiçbir zaman tek başına çalıştıramayan, hep başkalarının yönlendirmesine muhtaç silik bir kimlik olarak topluma girecektir. Toplum, bu tür kimliklerden her dönemde çekmiştir, çekmeye devam edecektir. Kişiliğini tamamlayamamış bu insanlar boş kavanoza benzerler. İçine ne atarsan kabul ederler. Ta ki doluncaya kadar. Dolduktan sonra tekrar bir şeyler koymak isteseniz içini boşaltır ne olduğunu sorgulamadan onu da kabul ederler. Bu devran hep böyle döner gider. Biri gelip bir şey der; ona eyvallah, öbürü gelir bir şey söyler; ona da eyvallah, gelene ağam gidene paşam. İşte tam bu noktada insanlar ikiye ayrılır. Bir; kişiliğini tamamlamış kendisi olmayı başarmış insanlar, iki; kişiliğini tamamlayamamış, kişiliği oturmamış yönlendirmeye müsait, en tehlikeli insanlar.
Kişiliğini tamamlamış insanların özelliklerini sayacak olursak; kararlarını akıl süzgeçlerinden geçirerek mantıklı bir şekilde alırlar. Korkuları yoktur. Ne yaşarlarsa yaşasınlar arkasında durmayı başarırlar. Araştırmacı yapıları vardır. Asla duyduklarına çabuk inanmazlar, belgeye dayandırmayı severler. İstişare etmek en önemli özellikleridir. Allah korkusu vardır, hesaba çekileceklerinin düşüncesiyle hareket ederler. …… Bu cümleler hep böyle sürer gider.
Burada vurgulamak istediğim kişiliğini tamamlayamamış insanlar. Bunlar toplumun en zarlı insanlarıdır. Belli bir kişilikleri olmadığı için sıvılara benzerler. Yani; koyduğunuz kabın şeklini alırlar. Bu tür insanları yönlendirmek çok kolaydır. Maşa olmayı iyi becerirler. Silik kimlikleriyle ilk bakışta sessizlikleriyle, puan toplarlar. Kabul görürler. Hatta idare edilmeye müsait kimlikler oldukları için bazen boşluklarda bir yerlere uygun görüldükleri olur. Çıkmaza giren bir konuyu göstermelik çözüm olarak düşünülürler. Riyakardırlar, kendilerine faydası dokunmuş kişileri bile harcayabilirler. Makam mevki sarhoşu insanlardır. Yükselmek için yalakalık yapmayacakları insan yoktur. Sürekli güvensizdirler, dedikodu ağı oluşturarak kendilerini garanti altına almayı severler. Makam mevki sahibi olduklarında astlarını ezen, onlar üzerinde sürekli entrika çeviren, kendinden üstlerine de sürekli ağam paşam diyen, zavallı varlıklardır. Astlarını kendi geleceklerini garanti altına almak için kullanırlar. Sinerjiden bir haberdirler. Asla liderlik vasıfları yoktur. Sebat edilecek insanlar değillerdir.
Madalyonun iki yüzünü çevirip baktığımızda, insanın kendisi olabilmesi, gerçekten çok zor. Kişinin kendisi olabilmesi için bir kere inançlı olması şart. Çünkü; Allah’tan korkan insan ölçülü ve hakkaniyetli davranır. Bilir ki yaptıklarından hesaba çekilecektir. Başkalarının kötülüğünü istemez. Mantığıyla duygularını ayırır. Öz eleştiri yapar. Kendilerine güvenleri tamdır. Allah’a teslimiyetleri mükemmeldir. Vefalı insanlardır. Birleştirici yapıları vardır. Haset nedir bilmezler. Görevlerinin ne olduğu değil, görevlerinde ne yapmaları gerektiği çok önemlidir. Makam mevki için kimseye eğilmezler. Kendilerine nasip olanları, Allah’ın takdiri olarak görürler. Nasip olmayanları ise hakkımızda hayırlı değilmiş, diye yorarlar.
En önemlisi; KENDİ IŞIKLARINA GÜVENDİKLERİ İÇİN, ASLA BAŞAKALARININ PARLAMASINDAN RAHATSIZLIK DUYMAZLAR.
Rabbim bizleri kendisi olmayı başarmış insanlardan eylesin inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.