“Canım kabem varsam sana, yüzüm gözüm sürsem sana” diyerek bakmaya
doyamadığımız Kabe’mize yönelik, Boğaziçili öğrenciler tarafından çirkin bir eylem
gerçekleştirmişler, içlerindeki nefretleri adeta kusmuşlar. Güya rektör protestosu yapıyorlar.
Hesapta özgürlükçü ve medeni üniversite oldukları için atama ile rektör istemiyorlarmış. Siz onu
külahıma anlatın. Sizin arkanızda olan senaristlerinizi biliyoruz. Bu ve benzer filimleri kaç kez
yazıp oynadılar bize. Asıl arkada olan hadiseleri görmeye odaklanmamız lazım aksi halde bataklık
sivrisinek üretmeye devam edecek.
Kutsal beytimiz, günde beş defa yöneldiğimiz kabemize yapılan bu müessif ve çirkin saldırı
ilk kez olmuyor. Tarihtede saldırılar olmuştu, hatta Habeşistan'ın Yemen valisi Ebrehe Kabe'yi
yıkmak için Mekke'ye gelmişti. O günkü şartlarda ona karşı koyacak güç mekkelilerde olmadığı için
Mekke’nin reisi konumunda olan Peygamber Efendimizin dedesi Abdulmuttalip “Ben, develerin
sahibiyim ve onları korur!” diyerek Kabe’nin kapısına yapışıp göz yaşları ile duâ ettikten sonra
halkı dağlara çekip olacakları ibretle beklemeye başladı. Sonrası ise “Fil” suresinin tefsirinde
detayıyla var, kaynaklara müracaat edilmesi rica olunur.
Ben ve benim gibi düşünenler, vicdanları bu hadiseden dolayı yara aldığı için dağlara
çekilmeyip bu günün şartlarında Ebabillerin taşıdığı taşların yerine gececeğini umduğum her bir
harfi, yanyana getirmek suretiyle bu embesillerin başlarına Nuh’un tufanı, Musa’nın asası,
Kabeyi koruyan siccil taşları olarak yağmasını umduğum yazıyı kaleme almak istedim. Söz
kılıçtan keskindir diye boşuna dememişler. Bu keskin kılıçla bu zihniyetin cemaziyelevvelini bir
miktar ortaya koymaya çalışacağım.
Gezi olaylarında birisi duvara yazmıştı hani, “Zulüm 1453 te başladı” diye. İstanbul’un fetihle
“islambol” olmasına en çok bizans ve onların torunları üzülmüş olmalı ki, içlerindeki ukdeyi
atamamışlar. Biz bunları Ege’de denize dökmüştük, döktüğümüzü düşünüyorduk, bu topraklarda
İslam’ın ve müslümanların sözü geçecek diye. Nereden çıktılarsa her bir fırsatta İslam’a ve manevi
değerlere sövmekten geri kalmıyorlar. Müslümanlarla alay edip, hakaret edip zulüm yapıyorlar.
Bazen İran’a gitmemizi, bazende Suudi Arbistan’a gitmemizi istiyorlar. Yıllarca bu memlekette
Müslüman olmanın zorlukları yaşandı, bedelleri ödendi.
Müslümanlar olarak “Necip Fazıl Kısakürek'in "Sakarya Türküsü" adlı şiirinde geçen "Öz
yurdunda garipsin, öz vatanında parya" durumunu çok yaşadık yüzde 98 i müslüman olan bir
ülkede. Kur’an’ın öğrenilmesi suç, öğretilmesi suç, okunması suç olmuştu bir dönem. Ezanlar 18
yıl boyunca Türkçe okutuldu, Müftü arapça kamet getiriyor diye savcı, takibata başlamış bir
zamanlar, meclis tutanakları böyle yazıyor.
Başbakanlık yapan ve adı bu gün bir satadyumda yaşatılan Şükrü Saraçoğlu'nun,
"Türkiye'den dini tamamen atabilmek için bize 30 sene daha lazım" dediğini bilmeyenler
bilsinler. Eski bir milletvekili ve yazar olan Falih Rıfkı Atay'ın, "İslamiyet denilince aklıma çorap
kokusu gelir" dediğini de unutmayın.
“Üniversiteli Kadınlar Derneği” adlı bir derneğin toplantısında seyrettiğimiz döpiyesli
çağdaş(!) bir teyzenin ezan hakkında ; “ezan.. hadi ezan ( yani neyse, kabul ettik diyelim
vurgusuyla, elini sallayarak ve çok canı sıkkın vaziyette) ama bir de 11.00 civarında kuran
okunmaya başlandı.. ve her gün. Artık pes diyor adeta. Ezan’a, Kuran’a tahammülleri yok, ezan
okunmasına sanki müsamaha gösterirmişcesine "hadi neyse bu da bizden olsun" şeklinde bize
ikramda bulunuyorlar.
Televizyonların anlı şanlı gazetecilerinden biri, bir habercilik başarısına daha imza atarak,
korku müziği eşliğinde Müdürleri ile Namaz kılan çocukları ana habere taşıyor. 15 temmuzda
minarelerden sala okuyan din görevlilerimizin de darp edildiğini yazmadan geçemem. Tabi
merkezi ezan sistemine girip minareden şarkı provakasyonunu da unutmadık. Ah benim güzel ülkem, bu konuda yaşananları, yazılanları toplasak, yazacaklarımıza fırsat kalmaz. Yazacak olsak,
kitaplar yetmez ciltler dolusu Ansiklopediler olur .
Son yıllarda hepinizin şahit olduğu başörtüsü zulmüne, Okullarda, Askeriyede, İş yerlerinde,
namaz kılmanın, oruç tutmanın, zorluklarına hiç değinmiyorum bile. Son hadise de Kabeye
saygısızlık basit bir girişimin neticesi, gençlerin protestosu ve eğlencesi değil, tamı tamına Hak ile
Batıl’ın mücadelesi. Onlar vazifesini yapıyor anlıyoruzda günde beş kez kabeye yönelip,
Rabbinden sapıtanların yolundan bizi koru, bize hidayet nasip eyle diyen müslüman kardeşimizin
bu zihniyetlerden şeytandan kaçar gibi kaçınması gerekirken, onlarla olan birlikteliklerine anlam
veremiyoruz.
Bu da bizim imtihanımız olduğu kadar onlarında imtihanı. Rabbim imtihandan başarıyla
geçmeyi nasip etsin.
Selam ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.