İslam, bütün canlılara yaşama hakkı tanımış, bu hakka haksız olarak tecavüz edilmesini de yasaklamıştır. İnsanın değerini bildiren ayeti kerimede:
"Sonra ona biçim verdi, ona kendi ruhundan üfledi ve sizin için kulaklar, gözler ve gönüller yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz?" buyrulmaktadır (Secde Suresi 32/9)
Yani Rabbimiz, insanoğlunu topraktan yarattıktan sonra, ona, kendi ruhundan üflemiş, hak ile batılı birbirinden ayıracak akıl nimeti vermiştir.
Bu üstün meziyete sahip olan insanın, Kur’an’ve sünnete uyması ve ibadetle Allah’a şükretmesi de onun için bir görevdir. İnsanın yaratılış gayesi de budur.
İnsanın güzelliğini bildiren ayet-i kerimede de:
“Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.”Buyrulmaktadır. (Tîn Suresi 95/4)
Yani insan, aklî, bedenî, ahlâkî ve ruhanî yönden mükemmel yeteneklerle donatılmış, hayatı da teminat altına alınmıştır. Bundan dolayı haksız yere bir insanın öldürülmesi, bütün insanların öldürülmesi gibi ağır bir suç sayıldığı gibi, bir canın kurtarılması da, tüm insanlığa hayat vermiş gibi sevap kabul edilmiştir.
Savaşta bile insan öldürme hakkı sınırlı tutulmuş, savaşa katılmayan kadın, çocuk, din adamı ve yaşlı kimselerle beraber, esirlerinde hayat hakkı korunmuştur.
Yani İslam, her ferdin hayat hakkını dokunulmaz bir değer kabul etmiş, kişinin kendi eliyle canına kıymasını dahi haram kılmıştır.
Çünkü insan bedeninin mülkiyeti Allah’a ait olup, sadece intifa (kullanma) hakkı kişiye verilmiştir. Onun için hiç kimse, sahibi olmadığı bir canı yok etme salahiyetine sahip değildir.
Efendimiz, intihar etmeyi değil, Allah’tan ölümü istemeyi dahi uygun görmemiştir. Zira hadis-i şerifte:
"Sizden hiç kimse, maruz kaldığı bir zarar sebebiyle ölümü temenni etmesin. Mutlaka bunu yapmak mecburiyetini hissederse, bari şöyle söylesin:
"Rabbim, hakkımda hayat hayırlı ise yaşat, ölüm hayırlı ise canımı al!" desin buyurmuştur. (Buharî, Merdâ; Müslim, Zikr, Tirmizî, Cenâiz
Rasulullah(s.a.v.)in bu tavsiyesi, ümmeti için, kıyamete kadar geçerlidir.
Başka bir hadis-i şerifte de:
“Kim kendisini dağdan atarak intihar ederse, o cehennemlik olur. Orada ebedi olarak kendini dağdan atar. Kim zehir içerek intihar ederse, cehennem ateşinin içinde elinde zehir olduğu halde ebedi olarak ondan içer. Kim de kendisine demir saplayarak intihar ederse, cehennemde ebedi olarak o demiri karnına saplar. Buyrulmuştur.”(Müslim Cenaiz 107)
Durum böyle olunca, insanın görevi, en kötü şartlarda dahi intiharı düşünmeden, çareyi Allah (c.c.)’tan beklemektir.
İslâm Âlimleri, intiharı büyük günah olarak belirtmiş, ancak, kâfir olduğunu ve imandan çıktığını söylememişlerdir. Çünkü intihar sebebinin gizli olan son noktası Allah (c.c.) ile kul arasındadır. Kişi, önce aklını kaybedip, sonra intihar etmiş ise, belki Allah affeder, ebedi olarak cehennemde bırakmaz denilmiştir.
Allah’a sığınarak her çeşit sıkıntıya göğüs germek, Müslüman’ın temel görevidir. Çünkü insan başına gelecek her çeşit problem, bir imtihan sebebidir.
Allah’a iman ruhsal hayata olumlu etki yaptığı için, kâmil imana sahip olan insanlar arasında intihar olaylarına pek az rastlanmaktadır. Çünkü bizim dinimiz, ümitsizliği yasaklamış, intiharı da büyük suç saymıştır. Bu suçu, ekseriyetle ilahi bir sığınak bulamayan insanlar işlemektedirler.
Bunalımlara dayanmanın en büyük ilacı, ibadet ve duadır. Onun için ayet-i kerimede:
Ey iman edenler! Sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir. Buyrulmuştur. (Bakara Suresi 2/153)
Allah bizleri bunalım ve ümitsizlik hastalığından muhafaza buyursun. O5. 10.2022
Ali KARA
Emekli Müftü
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.