İslamiyet öncesi Cahiliye dönemde her yıl düzenlenen şiir yarışmalarında o yılın başarılı şiirleri Kâbe’nin duvarına asılır ve şairlerine ödüller verilirdi. Bu Arapların şiire önem verdiğine ve şairlerin önemli bir yere sahip olduğunu göstermektedir.
Kur’an-ı Kerim’in üstün edebî dili karşısında Cahiliye dönemi Arapları çaresiz kalmış ve Hazreti Peygamberi yalanlamak için de kendisinin bir şair olduğu iftirasını atmıştırlar. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’deki vahiylerin de bir insan sözü olduğunu iddia etmişlerdir.
“Biz ona şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da. O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır. (Yasin suresi: 69)
Peygamberimiz Araplar arasında zaten şair olarak bilinmiyor ve tanınmıyordu. Peygamberimiz Peygamberliğini açıklayınca onun bir şair olduğu iddiasını ortaya atanlar gerçekte Kur’an’a zarar vermek istiyorlardı. Yukarıdaki ayet-i kerimede bu husus apaçık ifade edilmiştir. Yani Peygamberimizin şiir bilmediğini, gerçekte şairliğin de ona yakışmadığını, Kur’an’ın öğüt veren apaçık yol gösteren vahiylerin bir araya toplandığı bir Kur’an olduğu bugüne kadar da varlığına bir şüphe gelmeden mucize olduğu gerçeği görülmektedir.
“Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyar. Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?” (Şuara suresi: 224-226)
Kur’an, Müslümanların uyması gereken emir ve yasakların olduğu; sosyal, siyasî, dünyevî ve uhrevî her husus ile ilgili insanlığı ilgilendiren konularda bir bütünlük teşkil eder. Şiirler ise böyle değildir. Gerçekte şiirle Kur’an sözlerini kıyaslamak bile mümkün değildir. Çünkü Kur’an’ın mucize olduğu her bakımdan görülmektedir. Nitekim:
“Yoksa onu (Muhammed kendisi) uydurdu mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi siz de onun benzeri bir sure getirin ve Allah’tan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın.”(Yunus suresi: 38)
Buradaki meydan okuyuşa göz attığımızda, Vahiy yolu ile Allah, hem Peygamberimize iftira edenleri, hem de Kur’an’a dil uzatanları ciddi manada uyarmaktadır. Gerçekten de bu kadar zaman içinde Kur’an-ı Kerim’e benzeyen bir kitap veya bu kadar değerli bir eser meydana getirilememiştir.
İslam’ın temel şiarlarından birisi kişinin ilmi ile amel etmesidir. Peygamberimiz yapmadığı hiçbir şeyi Müslümanlardan istememiştir. Kur’an’da beyan edilen her şeyi kendisi uygulamış ve Müslümanların önderi olmuştur. Peki, şairler böyle midir? “… gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?” ihtarına dikkat edilirse gerçekten de şairler yapmadıkları şeyleri söylerler. Şairler duygu dünyaları ve hayal âlemleri ile hareket eder, sözün güzelliği ve etkili olması için her yolu denerler. Üstelik söyledikleri şeyi uygulasa da uygulamasa da onlar için önemli değildir. Önemli olan “söz”dür. Dolayısıyla şairlerin heva ve hevesleri çoğunlukla boş sözler olarak da karşımıza çıkabilir. “Edebiyat parçalamak” deyimi tam da bu konuyla ilgilidir. İnsanları etkili sözlerle kandırmak, yanıltmak, heyecana getirmek, yoldan çıkarmak pek ala mümkündür. Dolayısıyla İslam’ın mesafeli durduğu ve reddettiği şiir ve şair tipi budur.
Bununla beraber güzel söz ile hakkı, doğruyu, iyiyi ve güzeli anlatan sözler için Peygamberimiz övücü ifadelerde bulunmuştur. Çünkü insanları İslam’a davet etmek için güzel söz gereklidir. Nitekim Kâ'b bin Züheyr yazdığı meşhur bir kasidesinde, kendisinin Müslüman oluşunu, af dilemesini ve Peygamberimizi ve arkadaşlarını methetmiştir.
Peygamberimiz, Kâ’b bin Züheyr’in bu kasidesini sevmiş ve kendisine hırkasını hediye etmiştir. Bundan dolayı şairin bu kasidesi Kaside-i Bürde (Hırka Kasidesi) ismiyle meşhur olmuştur.
Bu açıklamalar ışığında şunu söyleyebiliriz: Edebiyat ve şiir en hakiki manada Müslümanlara gereklidir. Bunun ölçüleri ve üslubu bellidir. Zaten edebiyat ve sanat tarihimiz bunu göstermektedir. En kıymetli eserler, en büyük medeniyet ve kültür İslam dairesinde teşekkül etmiş ve insanlık karanlıktan bu bakış açısıyla kurtulmuştur.
İslamî Dönem Türk Edebiyatında ortaya çıkan eserlerin İslam ile iç içe olduğu muhakkaktır. Hem halk şiiri, hem divan şiiri İslam’ın tesirinden kurtulmamıştır. Gerek söz gerekse hal ile her zaman şiir en sevilen sanat ürünüdür. Batı tesirindeki Türk Edebiyatı ise yeni bir anlayışla teşekkül etmiş, Batı ürünleri çeviriler yoluyla tanınmış ve Batı nazım şekilleri ile birlikte üslup ve anlayış da değişmiştir.
İslam, fert ve topluma zararı olacak her türlü etkinin karşısındadır. Bu belirleyici özellik ortada dururken fertleri ve toplumu ifsat edecek bütün yıkıcı tesirleri elimizin tersi ile itiyor ve reddediyoruz. Çünkü sanat gerçek manada hayatın içinde varlığını sürdürürken insanı mutlu edecek ve onu sağlıklı bireyler olarak destekleyecektir. Bu badece şiir için geçerli değildir. Sinema, tiyatro ve televizyon için de benzer şeyleri söylemeliyiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.