Hayatımızı bütünüyle etkileyen bu iki kavram üzerinden kendimizi tanımaya çalışalım. İlk olarak iman ve vicdan terazisinde kendimizi hiç tartıya çıkarabildik mi? Gram şaşmayan terazide ağırlığımızın ne kadar olduğunu gözlemleyebildik mi? Herkes bu soruları kendine sorarak zihinsel bir yolculuğa çıkmaya hazırlansın. Zira bu yolculuk bize hayatın içindeki kendimizi, konumumuzu ve sorumluluğumuzu hatırlatacak. İnsan ve Müslüman olmanın gereklerini yerine getirip getiremediğimizi ortaya çıkaracak. Bu gerekleri yerine getirirken de zorluklarla mücadeleye hazır olup olmadığımızın hesabını yapmış olacağız.
Bazen yaşadığımız olayların etkisiyle “Hayat bu acımasızdır” deriz. Bazen de zorluklarla mücadele ederken yalnız olduğumuzu, çaresiz kaldığımızı düşünürüz. İşte Her şeyin üzerimize üzerimize geldiğini düşünerek kendi kendimize “neden hep ben” diye bir soru sorduğumuz olmuştur mutlaka. Tıpkı Temel fıkrasında olduğu gibi.
Yeni Asker olan Temel’e komutanı sormuş:
Savaşta siperdesin, sağ taraftan düşman askeri geldiğini gördün ne yaparsın? Temel cevap vermiş: "Hemen üzerlerine ateş açarım komutanım." Komutan tekrar sormuş. "Peki, karşıdan geliyorsa?" "Karşıya ateş açarım komutanım." "Arkadan geliyorsa?" Temel dayanamamış; "Komutanım, bu ordunun benden başka askeri yok mu? demiş."
Keşke her şey fıkralardaki olabilse, hayata tebessüm eder güler geçeriz. Ama insan olarak yaratılmanın muazzam sorumluluğunu düşündüğümüzde vicdanımızla imanımızın bütünleştiğini, birbirinin ayrılmaz parçaları olduğunu fark ederiz.
Düşünün, hayat öyle bir hayat ki;
İnsanların bir lokma ekmek bulabilmek için kilometrelerce yol kat etmek durumunda kaldığı bir dünyada başka insanların yediklerini hazmetmek için kilometrelerce yürüdüğüne şahit kılar bizi. “Her şeyi Allaha diyeceğim” diyerek açlıktan ölen bir çocuğun olduğu bir dünyada fazlaca yemek yediği için oluşan kilolarından kurtulmak için ailesi tarafından mide ameliyatı yaptırılan çocukların varlığına da şahit tutar. Denizler kirlendiği için ölmüş balıkların karaya vurmasıyla dünyayı ayağa kaldıranların, İnsanlıkları kirlendiği için botlarla umuda yolculuk yaparken boğularak karaya vuran emzikli bebekler için kılını kıpırdatmadıklarına da şahit kılar.
Bütün bunları iman ve vicdan penceresinden baktığımızda kendimizde bir sorumluluk duygusu var olduğunu sezebiliyorsak ümit var olmamız lazım. Henüz vicdanlar ölmemiş, imanımız sağlıklı demektir. Bütün bu olup bitenlerden “bize ne canım” diyorsak eğer en yakın camideki müezzine rica edelim hayata veda eden vicdanımıza bir sala okutalım.
Ben tek başıma ne yapabilirim? Bu dünyada bir tek vicdan sahibi ben miyim? diye düşünmeyin. Başkalarının vurdumduymazlığından kendimize sorumluluktan kurtulma payesi çıkartıyorsak aldanıyoruz demektir.
Peki, ne yapmamız gerekir?
Rabbimizin bize verdiği sorumluluk duygusuyla hareket edip önce nefsimizi sonra neslimizi düzeltip, iman ve vicdanımıza can suyu vermek suretiyle de dünyamızı ve ukbamızı kazanma cihetine gitmeliyiz.
Şimdi hep beraber kendimizi iman ve vicdan terazisinin üzerine çıkaralım. Dünyamızı ve ukbamızı kazandıracak, sorumluluklarımızın hakkını verebilecek ağırlığa ulaşabildik mi? Bir göz atalım.
- Sabah uyandığımda bana hayatı tekrar bahşettiği için ona hamd ettim.
- Ailemi, Çocuklarımı, sevdiklerimi yanı başımda bulduğum için yine ona şükrettim.
- Günüme seherin erken vaktinde herkesin gaflette olduğu anda anlımı secdeye koyarak onunla en yakın yerde buluşmaya gayret ettim.
- Helalinden rızkımı kazanmak için işime bismillah diyerek başladım.
- Gün içerisinde hiç kimsenin kalbini kırmadığım gibi, herkesin gönlünü almaya gayret ederek Hz. Peygamber sav’in “Kabeden daha değerli” diye vasıflandırdığı bu kalbe girmeye çalıştım.
- Yanlış ve hatalı bulduğum işleri düzeltmeye gayret ettim.
- Aldatmadım, Yalan konuşmadım, Gıybet etmedim, Kimseyi çekiştirmedim.
- Vaktim müsait olduğunda onun bana “Kur’an” diye gönderdiği mesajlarından okudum, hayatıma bununla yön verdim.
- Yeryüzünde sadece inandığı için zulüm ve baskı gören bütün Müslüman kardeşlerimin sıkıntısını omuzlarımda, acılarını yüreğimde hissettim ve onlara bu durumdan kurtulmaları için içtenlikle dua ettim. Güvenilir organizasyonlar vasıtasıyla yiyecek, giyecek ve barınma ihtiyaçlarına ortak oldum.
- Bu vatanı bize emanet eden ecdadıma dua ettim, minnet duydum. Aynı zamanda bu emanete sahip çıkan askerimize, polisimize güç ve kuvvet vermesi için niyazda bulundum.
- Hata ve isyanlarımın farkında olaraktan onun bağışlayıcılığını ve rahmetini umarak samimiyetle tevbe edip kusurlarımın bağışlanmasını diledim.
Veee, en önemlisi beni içten içe kemiren kin, nefret, haset, öfke ve kızgınlıkları iman ve vicdanım sayesinde iç dünyamdan söküp atıp, yerine sevgi merhamet, muhabbet, af ve müsamahayı yerleştirdim diyebiliyorsak eğer, iman ve vicdan terazisinden alnımızın akıyla çıkmışız demektir.
Rabbim hesabımızı kolay kılsın, Vicdanımızla imanımıza hayat bahşetsin inşallah.
Selam ve dua ile
Hasan DEMİRCİ
Görüş ve önerileriniz için [email protected] @hasandemi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.