Bir planlama ile dünya nüfusunu bir milyarın altına düşürme hedeflenerek yeni bir dünya düzeninden söz ediliyor. Bunun için ailenin zayıflatılması, parçalanması ve yok edilmesi projesi her geçen gün hızla devam ediyor.
Sinema filmlerinde, dünyanın en büyük dijital televizyon platformlarında, spor organizasyonlarında, edebiyat eserlerinde cinsiyetsizleştirme ve insanları kısırlaştırma üzerine algıların oluşturulduğu ve insanlığı buna hazırladıkları bir gerçek.
2019 salgın (Covid-19) sürecinde denedikleri aşılama yöntemi ve insanları evlere hapsedip, camileri, okulları, iş yerlerini kapatarak, üretimi durdurarak, dünyanın genel seyrini değiştirebileceklerini tecrübe ettiler.
Evliliğe karşı, medyada ön plana çıkarılan sanatçılar, futbolcular ve ünlülerin nikahsız ilişkilerini reklam eden, hatta onlara özendiren bir magazin kültürü her geçen gün yaygınlaştırılıyor.
Evlenmeyi angarya olarak gösteren bir sistem kuruldu. Mevcut aile ilişkileri zayıflayarak hızla çözülmeler ve boşanmalar arttı. Aile kurumu her şekilde tehdit altında ve zarar görüyor.
Oyun siteleri, sohbet kanalları, sosyal medya ve diğer uygulamalardaki arkadaşlıklar sonunda ailenin dış dünyaya karşı savunmasız olduğu gerçeğini gün yüzüne çıkardı.
Bireyselleştirilmiş bir toplum ve bu toplumda yalnızlaşan insan her geçen gün arttı. Çocuklarımız bizi meşgul etmesin diye daha bebek yaşındaki çocukların eline telefonlar veya tabletler tutuşturuldu. Böylece gelişiminin önüne geçilen bir nesil yetişti. İstemeyerek de olsa robotlara benzeyen bir hayat şekli geldi bizi yakaladı.
Cehenneme doğru sürüklenen, oraya doğru koşan milyonlarca insan var. Sosyal medyanın; haram, helal, suç, mübah, meşru, gayri meşru, doğru, yanlış, hak, batıl gibi hiçbir değer ve inancı öncelediği yok. Zaten milletleri ifsat etmek üzere devreye sokulmuş batıl inanç ve misyonerlik faaliyetleri de işin cabası.
Bütün bu olup bitenler karşısında sessiz durmamız anlamsız olur. Yapmamız gereken çok şey var. Ailemizi, çocuklarımızı korumak için sosyal medyadan ve televizyondan olabildiğince uzak durmamız gerekir.
Hayatın içine karışmış faaliyetler yapmak zorundayız. Örneğin sosyal medyadan Gazze’de olanları eleştirmek veya desteklemek yerine gerçek manada yardım zinciri kurmalıyız. Fakir insanlara acımak yerine onlara yardım elini uzatanlar olmalıyız. İnandığımız gibi yaşamak mecburiyeti bu çağda hiç olmadığı kadar daha fazla anlam içermektedir.
“Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” düsturu eyleme geçmek gerektiğini ihtar etmektedir. Öyleyse sanal alemden tamamen vazgeçmek ve hayata karışmak vaktidir.
Çocuklarına vakit ayıran ebeveynler kazanan tarafta olur. Aileyi, bizim toplumsal ve millî değerlerimizi koruyan, geliştiren ve aileye değer katan yüksek hedefler etrafında birleşen bir nesil yetiştirme mecburiyetimiz var. Bunun için bilinçlenmeye, önlem almaya, kendimizi yetiştirme, çocuklarımızı eğitme gereği var.
Batılı değerlerin her geçen zaman içinde iflas ettiği gerçeği gün gibi ortada duruyorken, inancımıza, ahlakımıza, millî değerlerimize zıt bir yaşantıdan hemen şimdi, kurtulmak zorundayız.
Bunun için millî eserlere yönelme zorunluluğumuz var. Çocuğumuz hangi kitabı okuyor, hangi çizgi filmi seyrediyor, hangi oyun sitesinde vakit geçiriyor, kimlerle arkadaşlık yapıyor ve nelere ilgi duyuyor bilmeliyiz. Kendimiz dini değerlere daha fazla sahip çıkmalı ve dinimizin bütün emirlerine daha sağlam yapışmalıyız.
İslam, aile ve toplumu en sağlam temeller üzerine oturtmamızı sağlayan temel prensiplere sahiptir. Aile hukuku, akrabalık ilişkileri, komşuluk hakları, toplumsal kurallar Peygamber Efendimizin bize öğrettiği biçimiyle taptaze geçerliliğini sürdürüyor. Öğrenmek, yaşamak ve yaymak mecburiyetimiz var.
Bizim tek kurtuluşumuz dini ve milli değerlere sahip çıkmaktır. Bunun ötesinde kalan şeyler kişiliğimizi, kimliğimizi, çocuklarımızı, aile ve toplumumuzu ifsat etmeye odaklanmıştır. Bunun üstesinden gelmek ancak inandığımız gibi yaşamakla gerçekleşecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.