İdrak, akıl erdirmek, anlamak, kavramaktır. Bir şeyi bilmek yerine, idrak etmeyi önemsiyorum.
Bilgi sadece öğrenilmek için öğrenildiğinde işe yaramıyor. Onu kavramak ve kullanmak icap ediyor. Eskiler, kullanılmayan bilginin kişiye yük olduğunu, bu nedenle bilgiyi sadece öğrenen, sadece ezberleyen ve bu bilgiyi kullanmayan kimselerin "kitap taşıyan eşeğe" benzettiklerini çok kez okumuş ve duymuşluğum var. Bu nedenle "kitap okumuş cahiller" veya "diplomalı gafiller" gibi benzetmeleri sizlerin de duyduğuna eminim. Hatta "üniversite okumuş ama adam olamamış" gibi sözlerin temel noktası burasıdır, yani idrak meselesi, şuur meselesi.
İdrak etmek temel manada bir hususu derinliğine kavramak, bilgiyi öğrenmenin ötesinde yaşamaktır. Eskiler bu duruma "hal ehli olmak" derlerdi. Yeni deyimiyle meseleyi içselleştirmek gibi algılamak da mümkün.
İdrak ile şuuru ben aynı kefede değerlendiririm. İdrak yoksa şuur yok, şuur yoksa idrak da yoktur. Çünkü kavramak için bir bilince ulaşmak esastır. Bu da işin ehemmiyetine göre değişir. Ancak şuur yani bilinç için bir durumun kendisine bürünmek, o hale girmek ve o hal ile bütünleşmek gerekir. Mesela, açlık üzerine biyolojinin size öğrettikleri ile açlığı hissedemezsiniz, sadece açlık üzerine bilginiz olur. Aç kalanın açlık üzerine bilgisi ile sizin bilginiz aynı olsa da açlık durumunu aç kalmış birisi gibi hissedemezsiniz. Açlık hissini ancak aç kaldığınızda bir aç kalmış insanın hissettiklerini hissederek idrak etmiş olursunuz.
Gündelik haberler televizyonlarda, gazetelerde, internet ortamlarında akıp gidiyor. "Rus uçakları, Suriye'de sivilleri vurdu, 40 ölü var." Bu haber bir bilgidir. Gün içinde farklı ajanslardan, farklı televizyon kanallarından yüzlerce bu ve buna benzer haberler, zihnimizi birkaç kez meşgul edip sonra kayboluyor. Ya gündelik telaş ve hayatın koşuşturması, iş güç ya da başka haberlerle örneğini verdiğimiz bilginin yerini başka bilgi alıyor. Oysa, değil 40 kişinin ölümü, bir kişinin ayağına bir diken battığında insan olarak acı duyacakken, 40 kişinin ölümüne karşı hissizliğimiz ve böylece zihnimizle şuursuzluğumuz ortaya çıkıyor. Örneğini verdiğimiz bilgi, bir bomba ile babası öldürülmüş Suriyeli bir çocuk için farklılık arz eder. İdrak ve şuur, hal ikliminin kişinin bütün zerresine sirayet ederek onun yaşantıda ortaya çıkmasıyla bir anlam ifade eder. Bu nedenle, olaylar ve durumlar karşısındaki tavır, idrak ve şuur ile doğru orantılıdır.
İdrak ve şuur, bilgilerin kuru bilgi yığını olmasından sıyrılmasıdır. Osmanlı Devleti'nin, Birinci Dünya Savaşı'na girdiği zamandaki şartları öğrenmek ayrı, idrak etmek ayrıdır. Eğer bir profesör bu bilgiyi, hal ile kavrayamazsa Osmanlı Devleti'nin bu savaştaki acılarını, yıkımlarını, kaybettiklerini idrak edemez. Bilginin hal ile bütünleşmesi idrak'ı, bu idrak'ın da her yönle değerlendirilmesi şuuru meydana getirir.
"Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır;
Fazilet duygusu insanlarda Allah korkusundandır."
Mehmet Akif'in bu mısralarını ezberleyen bir çocuk, şiirde geçen "irfan", "ahlâk", "vicdan", "fazilet", "Allah", "korku" kavramları hakkındaki idrak'ı ve şuuru ezberleyerek kazanmış mı oluyor? Demem şu ki: idrak ve şuur ile ancak bilgiyi yaşayabiliriz. Böylece zihinler berrak olur ve millet olarak gelecek için şuurlu nesiller yetişir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.