Hattat Yusuf Sezer Hocanın geçen haftaki ‘’İcazet Merasimi’’ ile ilgili yazdığım yazı, epey ilgi gördü. Böyle bir ’kutlu merasim’ nasıl ilgi görmezdi? O merasim de bulunup ta manevi atmosferden etkilenmemek mümkün değildi. Kendimi o, manevi atmosferin içinde adeta kaybettim. Şair’in dediği gibi;
Akl-u fikrim kalmadı hiç takatim…
Bende yazacak mecal kalmamıştı.
Duygusal göz yaşlarım pınar oldu.
Nasıl duygulanmazdım ki; bende bu büyük ailenin bir ferdi idim. Destan yazan değil, Vahy yazan, Allah’ın Kelamını yazan ‘’On Sekiz Deha’’ benim kardeşlerimdi. Dursun Gürlek Hocanın deyimiyle ‘’Bu eller öpülmeye layık’’ eller. Bu manzara , Beyoğlu Müftü Vekili Yakup Kabalak Hocanın deyimiyle; İlahi Vahyin Yazıya tecelli edip, ‘’HATTAT’’ olarak tezahürüdür. Hattat Dr. Süleyman Berk Hocanın deyimiyle ; ‘’Bu gün burada tarihi bir gün yaşıyoruz’’.
Recep Akakuş Hocanın ifadesiyle; Yüce Rabbimiz, (İkra’ bi-smi Rabbik-ellezi halak…) ayeti ile ‘irfani bilgiyi harekete geçir. İrfani bilgi ile kesbi bilgiyi birleştir.’ Diyor. İkinci (İkra’ ve Rabbükel-ekramüllezi aleme bil-KALEM. Allemel insane ma lem ya’lem.) ayeti mucibince de irfani bilgi ile kesbi bilgiyi birleştirecekler.
İrfani bilgi ile kesbi bilgilerini harekete geçiren bu on sekiz Hattat Kardeşimiz eserlerinin önünde, hocalarının dizi dibinde saf tutmuşlar. İcazetnamelerini almak üzere bekliyorlar. Yusuf Hoca her zamanki mütevazi haliyle, bir derviş misali, edep ve ahlak timsali vakur duruyordu. Yirmi senedir Yusuf Hocam ile beraberliğim var. Tek kelime ile onun ahlakı Peygamber(sav) ahlakı olduğuna şahidimdir. Bir defa olsun başkası hakkında kem söz işitemezsiniz. Zaman-zaman bazı arkadaşlarımız şöyle dediklerinde;’’Hocam sizin hakkınızda falan kişiler şöyle diyorlar…’’ –Cevabı şu olurdu; -"Bu hafta ne yaptınız? Ne gibi ilerleme kaydettiniz? Yazılarınıza bakayım bir…’’. Arkadaşlardan bazıları yine söz alır. Ama Hocam şöyle şöyle, diyorlar. Yusuf Hoca bu defa Derviş Yunus’un şu mısralarını fısıldayıverir, bizlere;
Dövene elsiz gerek,
Sövene dilsiz gerek,
Sen derviş olamazsın.
Derviş gönülsüz gerek.
Yusuf Hocamdan hiçbir sanatçı aleyhinde söz işitmedim. Hatta bazen bize şöyle dert yanardı; -Abdullah bey, İsmet bey(Gülnihal), bakıyorum da ülkemizde Güvercin sevenlerin, Kanarya sevenlerin, Yufkacıların …Dernekleri var da, biz Hattatların niye bir derneği yok? Bütün gönlümle arzuluyorum ki; biz hattatların da birbirine destek olacağı, bir araya gelip irtibat kuracakları bir dernekleri olsun… Tarihi İcazetname töreninde, on beş civarında değerli Hoca Efendiler, Akademisyenler ve Hattatların veciz konuşmalarından çıkarabildiğim ortak sonuçları şöyle sıralayabiliriz.
1- Asrı Sadetten beri inkişaf edip gelen Hattı Kur’an (Hüsn-i Hat San’atı) tedavülde olup, Kıyamete kadar da bu kutsi gelenek devam edecektir.
2-Hattat (Hoca)-Talebe arasında öyle sıkı bir bağ oluşur ki; bunu ancak ölüm ayırır.
3-Hüsn-i Hat Sanatı hem edep, hem de sanattır.
4-Bir Hattat için en büyük şeref, Kelam-ullah’ı yazmaktır. Hattat Yusuf Sezerin talebeleri bu şerefle müşerref olmuşlardır. 5-Hattat Yusuf Sezer Hoca, Hattat Hamit Aytaç Hocadan İcazetli bir Hattattır.
6-Hattat Yusuf Sezer Hoca son dönemin en çalışkan Hattatı olup; son yirmi yılın basın arşivlerini taradığımızda bu sanatı en çok gündeme taşıyan kişi olduğunu görürüz.
7-Hattat Yusuf Sezer bir Üniversite gibi talebe eğitmekte olup; eğittiği talebe sayısı on bine yaklaşmıştır. Yusuf Hocanın bu kadar geniş kitleye ulaşabilmesi ; bir derviş misali önce gönülleri fetheden gönül erbabı olmasına bağlıdır.
8-Hattatlar, Kur’anı Kerime hizmet eden kişilerdir. Bundan dolayı onlar saygı ve hürmete en çok layık olan kişilerdir. Değerli dostum Ekrem Şama bey (Çınarltında Zaman) başlığı altında Hattatlar silsilesini ne güzel mısralara dökmüş;
Hattı sanat eyledi, rahmetli ŞEYH HAMDULLAH,
Burada şekillendi nice yeni Bismillah…
KARAHİSARİ harfleri burada tasarladı,
Verildi Süleymaniye hatlarının adı…
MUSTAFA İZZET gibisi gelir mi bir daha,
Onun eseri Ayasofya’daki her levha,
Elde Kur’an, HAFIZ OSMAN’ı gördü bu gözler,
Burada yazıldı o Kur’an’a ait cüzler…
Hat ustası MEHMET HULUSİ, YESARİ, ŞEFİK,
Onlarla gelişti sülüs, celi sülüs, talik…
Hatırlıyorum, RAKIM EFENDİ’yi, ŞEVKİ’yi,
Hep keşfettiler harflere ait musikiyi…
NAZİF EFENDİ, İSMAİL HAKKI ALTUNBEZER,
Sikkeler üzerine harikalar çizdiler,
Üstad HASAN RIZA, KAYIŞZADE HAFIZ OSMAN,
Bu gün hayırla yad eder, her Kur’an okuyan…
SAMİ ve NECMEDDİN Beyler, daha sonra HAMİD,
Beraberinde hep kamış, hokka ve divit,
HALİM ÖZYAZICI seri hattıyla anıldı,
HAFIZ KEMAL BATANAY hattat, musiki üstadı…
KAMİL AKDİK’ ten tutun, ÖMER VASFİ’ye kadar,
Gelip geçti eser bırakan nice ustalar…
Yaşlı gözler ne ustalar gördü, ne eserler,
Yılda bir kere gelse razıyım Hattat YUSUF SEZER…
Her biri birinden kıymetli konukların ellerinden İcazetnamelerini alan genç hattatların mutluluğu, yüzlerinden okunuyordu. İcazetnameleri takdim eden konuklardan bir tanesi de Hattat Mehmet Arif Vural idi. MEHMET Arif’in İcazetname takdimi sırasında anlattığı bir anekdotla yazımı noktalıyorum. –"Sultan Beyazıt, bütün Ulemayı toplayıp bir yer veriyor. Şeyh Hamdullah (Hattat) için özel bir yer ayırıp başköşeye yerleştiriyor. Bu durumu Ulema kıskanıp rahatsızlıklarını ifade etmeye çalışıyorlar. Bunun üzerine Sultan Beyazıt; bütün ilimleri getirin ve üst üste koyun. Kur’an-ı Kerimi nereye koyacaksınız? İşte Hattatın yeri budur." diyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.