Bir dostumdan dinlediğim güzel bir anekdotu paylaşmak istiyorum izninizle. Almanya’ya yerleşen ailelerden birisinin yakını Türkiye’de elektrik mühendisi olarak diplomasını almış ve yakınları onu çalıştıkları fabrikada elektrik mühendisliğinde açık olan pozisyonunda işe müracaat ettirmişler. Fabrika genel müdürü mülakaata almış bizim mühendisimizi. Mesleki sorular ve cevaplardan sonra idari olarak bizim şöyle bir işimiz oluyor yaparmısın? diye sormuş. “Bizim ki” terettüdsüz işe girmek istiyorya, evet yapabilirim demiş. Sonra böylede bir işimiz oluyor onuda yaparmısın? demiş, “bizim ki” elbette seve seve deyince kusura bakma seninle çalışamayız, bize her şeyi yapan değil sadece kendi işini yapan personel lazım demiş.
Bunu neden paylaştım, bu memlekette herkes her işi yapıyor ama bir türlü kendi işini layıkıyla yapmıyor. Bir taraftan kendinden beklenen görevde ihmalkar davranıyor veya aksatıyor, diğer taraftan işi hariç yapamadığı iş, bilmediği hiçbir konu yok.
Mesela, konu ticaret olunca ithalattan giriyor ihracattan çıkıyor, ekonominin durumunu ekonomi bakanına tersten okutacak kadar bilgiye sahip. En azından kendini öyle sanıyor.
Konu dönüp dolaşıp spora geldiğinde kim transfer edilmeli, kim nerede oynamalı onları bizimkine soracaksın, teknik direktör bu konuda gelip ondan diz çöküp ders almalı. Bir Trabzonspor maçında 70 yaşındaki teyze trübünden maç izliyor , teknik ekibe maça kimi dahil edeceğini bağırarak talimat veriyor.
Konu bir ara dini bilgiler olunca, bu alanda bir eğitim görmemiş olmasına rağmen sadece Kur’anın mealini okuyarak dini konulara o kadar vakıf olmuş ki “bizim ki” Peygamber sav dizinin dibinde yetişmiş sahabenin, sonrasında gelen tabiin neslinin, müctehit imamların, alimlerin bile bu güne kadar bu dini anlamadığını, en iyi kendisinin anladığını söylemekten çekinmiyor.
Siyasetten söz açılmasın, “bizim ki” yine devrede. İktidar olsun, muhalefet olsun bizimkinden görüş almadan siyaset yapmamalı. Açıklama yapacakları zaman “bizimki”nin o konuda görüşünü sormalı ki, hataya düşmesin.
Kısaca bu “bizim ki” varya bizim ki her şeyi biliyor ama bir tek haddini bilmiyor.
Oysa “bizim ki”, bilseydi ki inandığı Peygamberi Vahye ilk muhatap olduğunda ve kendisine oku denildiği zaman bir şeyler uydurayım demedi. “Ben Okuma Bilmem” dedi.
Hz. Peygamber sav o anı şöyle anlatır: “Melek bana okumamı emretti. Kendisine okuma bilmediğimi söyledim. Beni kollarının arasına alıp kuvvetle sıktı; sonra ‘oku!’ dedi. Ben yine, ‘Okuma bilmem’ dedim. Beni tekrar kollarının arasına aldı, kuvvetle sıktı ve ‘oku!’ diye tekrar etti. Ben yine ‘Okuma bilmem’ dedim. Üçüncü defa kollarının arasına alıp daha kuvvetlice sıktıktan sonra bıraktı ve şöyle dedi: ‘Yaratan rabbinin adıyla oku; O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O, kalemle (yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediklerini öğretmiştir” (Buhârî, “Bed’ü’l-vahy)
İmam Ebu Yusuf’un kadılığı sırasında bir adam, kendisini ziyaret ederek bir meselesi olduğunu söyler. Sorusunun ardından Ebu Yusuf:
–Bilmiyorum!” cevabını verir, sinirlenerek söylenmeye başlayan adam;
–Nasıl olur da bilmezsin, bir de devletten bunun için maaş alıyorsun, der.
Bu söz üzerine Ebû Yûsuf:
–Bak kardeşim, bize bildiğimiz şeyler için ücret veriyorlar. Eğer bilmediklerimiz için de alsaydık, devletin hazinesi buna yetmezdi, diyerek hadsize haddini bildirir.
Özellikle konusunda otorite olan kimselerin paylaşımlarının altındaki yorumları takip edin ne kadar hadsizce, cahilce, küstahça yorumların olduğunu göreceksiniz.
İşte bunun için şu “bizim ki” ne çok kızıyorum. Karpuz seçimini bile karpuzcuya bırakan “bizimki” nin bilmediği ve burnunu sokmadığı bir alan kalmadı maalesef. Bu gidişat iyi bir gidişat değil.
Ey “Bizim ki”, her şeyi değil “Haddini Bil” yeter…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.