Türkiye, altmış günden beri sürdürdüğü referandum sürecinin sonuna geliyor. Peki, Referandum sonucu oluşacak irade ile Anayasa değişikliği dışında başka neler olacak?
Referandumda %60'ın üzerindeki her evet oranı, AkParti ve MHP için ciddi ve güçlü bir başarıya tekabül eder. Oran yükseldikçe Avrupa Birliğinden çıkmakla ilgili yeni bir referandumun bizi beklediğini öngörmek de zor olmasa gerek.
Suriye'de referandum kararımızı bekleyen ülkeler, sıcak çatışmayı göze almış bir Türkiye'ye rağmen bölgede fazla bir şey yapamazlar. Türkiye, PYD'yi askeri anlamda bölgeden süpürmeden huzur bulamayacağını bilmektedir. Referandumu kritik yapan hususun bir yüzü budur. Yeni dönemde medya, Cumhurbaşkanlığı sisteminin işleyişindeki kusur ve hataların görülüp düzeltilmesinde eskiye göre çok daha fazla bir ayna işlevi görecektir. Yeni dönemde toplumsal muhalefetin sözcülüğü, ağırlıklı olarak Medya tarafından üstlenilecektir.
%52-60 bandı, "light evet" denilen ve teknik olarak referandumu onaylayan; ancak gerek Avrupa Birliği gerekse Suriye'de büyük güçlerce yapılacak bir mücadelede devletten çok Fetö ve terör örgütünün elini güçlendirecek bir sonuç doğuracaktır. Medyanın yapısal “kayıkçı kavgasını köpürtme” iştahı nedeniyle bu durumda ya erken seçime gitmek ya da "bu değişiklik geçtiği" için daha pratik olan "2019'da yürürlüğe girecek değişikliklerin erkene alınması" ile ilgili bir başka referandum kararına ihtiyaç duyulur.
%52'nin altında kalacak bir evet oranı, Hükümetin tek başına toplum desteğini kaybettiğini göstereceğinden muaccel bir erken seçimin habercisi olacaktır. Bu senaryoda Türkiye'yi içeride ve dışarıda (her alanda) kontrolsüz bir kaosun beklediği aşikardır. Referandumu kritik yapan hususun öteki yüzü de budur.
Bu ihtimalin teorik olarak varlığına rağmen Türkiye'nin kaos riskini almasının siyasi bir hata olduğu kanaatinde değilim. Zira mevcut sistem, medyanın yapısından kaynaklanan nedenlerle katalizör olarak yer aldığı, kayıkçı kavgalarına çok müsait ve bu durum ülkenin kıt kaynaklarının verimli kullanımını engelliyor. Parlamenter Sistemin Türkiye uygulamasında, iş başındaki Hükümetlerin enerjilerini, iş yapmaktan çok, yaptıkları işleri savunmaya harcadıklarını görmekteyiz. Dış ve çoğu iç politika kararlarının semeresinin makul bir süreç sonunda elde edildiği göz önüne alındığında; anında sonuç bekleyen ve alamadıkça hırçınlaşan çevrelerin, Hükümetin elini zayıflattığı, toplumdaki beklentileri olumsuz etkilediği ortadadır. Demokrasinin gereği olarak sunulan bu durum, Muhalefeti, yürütme erkinin cazibesine kapılarak yasama görevini küçümsemesine ve gölge bir Hükümet gibi iktidar süresi boyunca yapılanların yanlış olduğuna dair söylemler üretmeye itiyor. Bunu yeterince yapamayan Muhalefet, Medyanın da yönlendirmesiyle başarısız bulunuyor.
Bu sistemin değişmesi, bir tercih olmaktan öte bir zaman meselesi değil mi?
Ana problem ortaya konup Referandumda değişiklik için destek arandığında kanaatimce anlamlı olan soru şudur: "Her koşul hazırken şimdi değilse ne zaman?" ya da bir Latin sözünde geçtiği gibi: "Ne gülüyorsun? Anlattığım senin hikayen!"
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.