• BIST 9367.77
  • Altın 2952.122
  • Dolar 34.4839
  • Euro 36.1941
  • İstanbul 7 °C
  • Ankara 14 °C

"Hekim ve hasta arasındaki en önemli sermaye, güvendir"

"Hekim ve hasta arasındaki en önemli sermaye, güvendir"
Hekimlik mesleğinde objektif olmanın önemini vurgulayan Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, hekim ve hasta arasındaki en önemli sermayenin güven olduğunu söyledi.

Bu nedenle iki taraf arasında güveni arttıran bir ilişki kurmak gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir hekimin objektifi olması güven oluşturmak için çok önemli. Temel güven duygusu oluşması için açık, şeffaf ve dürüst ilişki gerekiyor. O nedenle burada sihirli kavram, objektiflik ve adil olmak.” dedi. Prof. Dr. Tarhan, bir meslek profesyonelinin kendi dünya görüşüne karşı da bağımsız olması gerektiğinin altını çizdi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sevgi ve güvenin bir arada olduğu yerde sağlıklı iş birliğinin olduğunu söyledi.

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, hekimlik mesleğinde objektif olmanın önemine işaret ederek değerlendirmede bulundu.

Hastayla güven temelli ilişki kurulmalıdır

Ruh sağlığı hekimliği ve klinik psikoloji eğitimlerinde tedavisel iş birliğinin öğretildiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu temel ilişkide, tedavisel iş birliğinin temel adımından biri güvendir. Yani güven temelli bir ilişki kuramıyorsanız, telepatik ilişki kuramazsanız. Onun için en önemlisi hasta ya da danışanla güven oluşturabilmektir.” dedi. 

Güven en önemli güçtür

Bilgi ve güvenin hayattaki en önemli iki sermaye olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bir mesleği en iyi şekilde yapmanın en önemli koşulunun o işi sevmek olduğunu söyledi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi: “Bu iki sermaye liderlikte de en önemli güçtür, parasal güçten daha etkilidir. Bir şirkette parasal güçle hareket eden, şirketi korkuyla yönetir. Korkuya dayalı bağlılık kısa ömürlüdür. Asıl bağlılık güvene dayalı bağlılıktır. Bu kurumsal sadakat çalışmalarında vardır. Bu aynı zamanda aile sadakati için de geçerlidir, insan ilişkilerinde de geçerlidir. Sadakat ve güven çalışmalarında kişilere iş yerine neden geldikleri soruluyor. Sadakat puanı yüksek kişiler, iş yerini sevdikleri için geldiklerini söylemişler. İkinci neden olarak geleceklerini güvende hissetmek için geldiklerini, üçüncü neden olarak da aldığı ücret için geldiklerini belirtmiş. O nedenle bir insanı çalıştığı işe bağlayan, hayata bağlayan, tedaviye bağlayan, insan ilişkilerine bağlayan en önemli şey yaptığı işi sevmesi. Daha sonra geleceğini güvende hissetmesi ve parasal nedenler geliyor.” 

Güven oluşturmak için objektiflik gerekiyor

Hekim ya da psikolog ile hasta ve danışan arasındaki en önemli sermaye ve en değerli para biriminin güven olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu nedenle iki taraf arasında güveni arttıran bir ilişki kurmak gerekiyor. Bir hekimin objektifi olması güven oluşturmak için çok önemli. Temel güven duygusu oluşması için açık, şeffaf ve dürüst ilişki gerekiyor. O nedenle burada sihirli kavram, objektiflik ve adil olmak. Lügate bakıldığında tarafsızlık anlamına geliyor. Objektifliğin bir anlamı daha var. Teleskopta ve mikroskopta da objektif var. Ne işe yarıyor? Uzağı yaklaştırıyor ve ayrıntıyı gösteriyor. Yani aslında objektif olmak demek, kimsenin görmediği şeyi görüp doğru kararlar verebilmek demektir. Hekimlik objektif olmayı gerektirir. Objektiflik akıl gözüyle görebilmektir.” dedi.

Hastaya karşı nasıl objektif olunur?

Her bireyin geçmişten gelen temel değerleri, hayat senaryoları, ön yargıları, güçlü ya da zayıf yönleri olabildiğini kaydeden Tarhan, “Bir hekimin de terapistin de hastanın da hepimizin şok yaşantıları, varsayımları ve beklentileri vardır. Bütün bunların içerisinde herkesin yaşadığı bir kültürel ortam var, yaşadığı bir ekosistem var, ön yargıları var. Bütün bunlar varken hekim ya da terapist kendine başvuran hastaya ya da danışana karşı nasıl objektif olabilir?” dedi.

Ön yargılarının farkına varması sağlanıyor

Klinik psikolojide bu objektifliği sağlamak için süper vizyon eğitimleri olduğunu kaydeden Tarhan, şunları söyledi:

“Mesela dindar bir psikolog var. Ona vaka olarak bir transseksüel vaka veriyoruz. Bu kişiye nasıl yaklaşacağını soruyoruz. Eğer bu uzmanda homofobi varsa, ön yargıları varsa o hemen ortaya çıkıyor. Uzman burada ne yapıyor? Ön yargılarının farkına varıp, ön yargılarını alıp başka bir yere koyup, bu kişiyi hasta kimliğiyle kabul etmeyi öğreniyor. Burada öz eleştiri yapabilmeyi öğreniyor ve böylece hastaya karşı objektif olmasını sağlıyor. 

Klinik iletişimde objektif olmak öğretiliyor

Diyelim tam tersi var bir durum da var: Çok modernist ve dini duyarlılığı olmayan bir uzman. Bu uzmana cübbesiyle ve sakalıyla dindarlığını rozet gibi taşıyan vaka veriyoruz. O vakayı analiz etmesini istiyoruz. Ön yargıları varsa tek tek ortaya çıkıyor. Böylece terapide ön yargıyla yüzleştirip yani objektif olmayı öğretiyoruz. Buna klinik iletişim deniyor. Klinik iletişimde bunu yapabilirseniz ancak o zaman terapist olursunuz. Yoksa siz sadece bir ideolojinin ya da bir dünya görüşünün temsilcisi olursunuz. Eğer sen profesyonelsen, kendine karşı da bağımsız olacaksın.” dedi.

Terapist telkinde bulunmaz, seçenek sunabilir

Objektif olmanın tarafsızlık ilkesi olduğunu, bunun da asırlar boyu elde edilen tecrübeler sonunda oluşan bir sosyal bilgelik olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Objektif olmayı öğrenmenin ve öğretmenin yöntemi Sokratik sorgulama yöntemidir. Terapide sıralı bazı sorular vardır. Mesela danışan kişi bir konuda bir düşüncesini söyledi. Terapistin danışana bir şekilde farklı bakış açısını getirmesi ve seçenek sunması gerekiyor. ‘Bunu sakın yapma, bunu böyle yapma, eşinden ayrıl, hayatını yaşa’ gibi sorular ve telkinlerle yönlendirme yapılmaz.” diye konuştu. 

Biz seçenek sunarız, kararı hasta verir

Psikiyatri hekimliğinin ve terapistlik mesleğinin bu anlamda çok büyük mesuliyetli ve veballi bir meslek olduğunu ifade eden Tarhan, “Son kararı hasta ya da danışan verecek. Biz ona seçenek sunacağız, o kararı verecek. Bu aslında genel bir kuraldır.” dedi.

Bu kuralın çocuk eğitiminde de geçerli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir anne-babanın da çocuğunu eğitirken bunu yapması lazım ki çocuk beynini forsa etsin, zorlasın ve kendi doğrularını kendi bulsun. Kendi gemisinin kaptanı olsun. Bir anne-baba çocuğunu eğitirken kendi gemisinin kaptanı olmasını öğretmek istiyorsa çocuğa bağımsız düşünce ve özgür karar vermeyi öğretmesi gerekiyor. Onun için de seçenek sunacağız. ‘Bunu yaparsan kar-zarar analizi böyle olur, bunu yaparsan ne kazanırsın-ne kaybedersin’ şeklinde öğretmemiz gerekiyor.” dedi.

Sokratik sorgulama önemli

Kişinin düşüncesinin işlevsiz ya da o kişiye zarar verme ihtimali olması halinde kişiye “Bu düşüncen gerçekçi mi?” sorusunun sorulması gerektiğini ifade eden Tarhan, “Bununla ilgili Sokratik sorgulama denilen Sokrates’in bir filtresi var. Öğrencilerinden biri Sokrates’e geliyor bir haber getirdiğini söylüyor. Sokrates öğrencisine ‘1 dakika, bir soru soracağım eğer bu soruyu geçersen anlat’ diyor ve ‘Bu söylediklerin gerçek mi?’ diye soruyor. Öğrencisi bilmediğini söylüyor. Sokrates, ‘Peki, bu söylediklerin doğru mu?’ diye soruyor. Öğrenci yine bilmiyorum diyor. Sokrates, ‘Peki güzel ve faydalı mı?’ diye soruyor ve öğrencisi yine bilmediğini söylüyor. Sokrates, ‘Doğruluğunu bilmediğin, faydalı olduğunu bilmediğin şeyleri bana söyleme’ diyor. Bunlar filtrelemedir ve Sokratik sorgulamadır. Örneğin bu kişiye ‘Bu düşünce gerçek mi?’ diye soracaksın. Hemen diyecek ki ‘Ben onu falancadan duymuştum.’ Gerçek olup olmadığını bilmiyor ama inanmış o. İnsanoğlu hep hoşuna giden, inanılmayacak kadar güzel şeylere inanmaya eğilimlidir.” diye konuştu.

Adaletsizliğin en büyük sebebi objektiflikten uzak olmaktır

Kişilerin bazen olaylara ön yargıyla yaklaştığını ifade eden “Kişi kendi önyargılarının farkına varmaz. Buna mesleki düşünce bozukluğu diyoruz. Mesleki düşünce bozukluğu olan bir hekim veya terapist hastasını küçük görür. ‘Ben değerliyim o değersiz’ diye düşünür. Şu anda Amerikan Psikiyatri Birliği’nde sınıflandırma sistemine böyle bir tanı girelim mi girmeyelim mi diye tartışılıyor. Çünkü çok örnekleri oluşmaya başladı. Mesela siyahilere karşı ön yargılı davranılıyor. Etnik narsisizm gibi mesleki narsisizm de görülebiliyor. Adaletsizliğin en büyük sebebi kişinin objektiflikten uzak olmasıdır. Adil olmak demek kişinin hakkaniyete uygun yaklaşması demektir.” dedi. 

Sağlıklı iş birliğinin formülü: Sevgi + güven

Tarafsızlık ve objektifliğin olmadığı yerde barışın da olmayacağını vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sevgi ve güvenin bir arada olduğu yerde sağlıklı iş birliğinin olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Tarafsızlık olmayan yerde barış olmaz, objektif olmayan yerde barış olmaz. Herkesin ön yargısı var çünkü. Eğer bir yerde barış istiyorsan güven esastır. Güven olması için adaletli olması lazım. Sevgi artı güven, eşittir sağlıklı iş birliğidir. Sadece sevgi yetmez. Sevgi ile güven birleşirse sağlıklı iş birliği olur ve adalet ve bağlılık ortaya çıkar.” dedi.

Güven olmayınca bağlanma olmaz

Bağlılık ve sadakatte iki anlam olduğunu kaydeden Tarhan, “Biri doğru olmak, ikincisi de sadakattir. Yani doğruluk ile bağlılık eş değer. Doğru olmayan, açık, şeffaf, dürüst olmayan bir kimseye güven oluşmadığı için bağlanma da olmaz. Onun için eğer biz tedavisel bağlanma istiyorsak, bir lider insanların kendisine bağlanmasını istiyorsa, şirketindeki insanların kendisine bağlanmasını istiyorsa açık, şeffaf ve dürüst ilişki gerekiyor. Temel güven duygusunun oluşması için bu şart.” dedi.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Duyuru Gazetesi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 02164912882 05323834739 Faks : 0216 4917113