Daha doğrusu kendimizi sağlık turizmine konu ettik. Kaplıca sularında şifa aradık. Şifa bulduk da. Sağlık turizmine konu olurken dinlenme fırsatı da bulduk böylece. Adını bilmediğim bir takım yerlerden yaz kış demeden, sabahın erken saatlerine, gecenin ilerleyen vakitlerine bakılmadan telefonuma sürekli mesajlar gönderiliyor.Gelen tüm mesajlarda paket olarak tatil teklifleri yazılı olduğunu biliyorum. Telefonuma her baktığımda gelen tatil teklifi iletilerini okumadan siliyorum.
Bilmediğim, görmediğim, bir dostumun tavsiye etmediği yerde konaklamak benimsemediğim bir şey.
Ayrıca böyle otellerde tatil demek çoğu zaman sılayı rahimi terk etmek anlamına da gelir. Özellikle bayramlarda gelen paket otel tatili tekliflerine çok kızıyorum. Bu tür teşvikler ile halkımıza otel tatili yaptırılıyor.
Böylece sosyete olma özentisi içindeki insanımız(maalesef), sılayı rahmin, rahmet ve bereketinden mahrum bırakıyor. Sılayı rahim: Akrabalar ve yakınlar arasındaki bağı ve iletişimi canlı tutmaktır. Bu da hiç olmazsa tatillerdeki ziyaretlerle mümkün olabilir.
Dolayısıyla her yaz gelince, telefon numaramı otellere servis eden her kim ya da kimler ise onlara da öfkeleniyorum. Mesaj gönderenlere sana ne kardeşim benim aklım yok mu? diyorum. Sonra da düşünüyorum ki otel çalışanları telefon numaralarımı başka otellere ulaştırarak prim kazanıyor olabilirler. Böyle davranmakla albenileri, pazarlık güçleri artmış olabilir. Dolayısıyla onlara da hak veriyorum(istemesem de) bu sefer.
Telefonuma gelen mesajları gördüğümde bir de turizm politikamıza hiddetleniyorum.
Devlet bu kadar çok otel yapılmasına müsaade ederse olacağı bu diyorum.
Aldığım bu tür mesajlarla birlikte ruhumda eleştirel düşünceler çoğalmaya devam ediyor.
Bu sefer şöyle diyorum. Özel sektörümüz lüks oteller yapacağına; Fabrika yapsın. Ülkeye teknoloji transferi geçekleştirsin. Özel okullara yönelsin. Eğitime yatırım yapsın. İnsanlar ülkemize eğitim almaya gelsinler. Eğitim turizmi ile kalkınalım. Müteşebbislerimiz donanımlı hastaneler yapsın. Dünyanın dört bir yanından insanlar tedavi için ülkemize gelsinler. Özel teşebbüsümüz bu konularda devletten teşvik görsün.
Deniz, kum ve güneş tatili için otel yapmaya devlet öncülük etmemeli. Kış gelince otel çalışanları işsiz kalıyor.
Bir de diyorum ki deniz tatili otelleriyle:
Bu milletin evlatları neden garsonluk yapmaya yöneltiliyor.
Otellerde neden temizlik elemanı olarak insan kaynaklarımız heba ediliyor.
Bu millet alkollü mekânlarda yabancı turistlerin bulaşık tabaklarını yıkamaya neden mahrum bırakılıyor.
Bu necip milleti alkol tüketen insanlara neden hizmetçilik yapmaya sevk ediyoruz.
Kısacası deniz turizmine yatırılacak her kuruş sılayı rahime bir rest çekmedir.
Varsa paramız üretime yönelik girişimler için harcamalıyız. Otelcilik ile varılacak istasyon: Hizmetkârlıktan öteye geçmez.
Öyle ki deniz tatili otellerinde yerli turistlerimizin hiçbir itibarı olmuyor. Çünkü asıl itibar batılılara gösteriliyor da ondan. Patron böyle davranılmasını emrediyor garsonlara. Netice de kendimize saygımızı kaybediyoruz bu otellerle.
Büyük devletler otel sayısının çokluğuyla değil, teknoloji, üretim ve savunma gücüyle kendini saydırırlar.
Turizme harcayacağımız enerjiyi yüksek standartları yakalamış eğitim kurumlarına, hastanelere, kültürel etkinliklere, sempozyumlara vs. yönelik planlamak daha akılcı olacaktır. Turizmin bu yönü kalkınmamıza daha etkin katkı sağlayabilir.
Yoksa ülkeye döviz girsin de nasıl girerse girsin anlayışında ısrarımız devam edecek midir? Bu mesele de bizim devlet olarak imtihanımız olsa gerek galiba.
Batılı anlayışla otellerde tatil yapma eğilimimiz(heves ve özentimiz) her geçen gün artmaktadır. Turizmin bu tarzı kültür ve manevi yaşantımızda bozulmaları beraberinde getirmektedir.
Sonuç: Sağlık ve eğitim turizmine yönelik müteşebbis ruhunu daha canlı tutmamız gerektiği ve sılayı rahimdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.