Festivalde ödüller bu akşam gerçekleştirilecek kapanış ve ödül töreninde sahiplerini bulacak.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) tarafından Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) kurumsal iş ortaklığında; T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü ve Ulaşım Sponsoru Türk Hava Yolları (THY) ve Global İletişim Ortağı Anadolu Ajansı’nın destekleri ile; Boğaziçi Kültür Sanat Vakfı organizasyonunda gerçekleştirilen Diaspora Uluslararası Kısa Film Festivali’nde ikinci gün sona erdi. Türkçe Konuşan Filmler Yarışma Kategorisi ve Yabancı Dilde Filmler Yarışması Kategorisi’nde yer alan 12 filmin Atlas Sineması’nda gösteriminin ardından film ekipleriyle soru cevap etkinliği gerçekleştirildi.
Festivalin ikinci gününde saat 14.00 seansında Florence Bamba'nın Senegal asıllı genç bir Fransız kızın arkadaşlarıyla yaptığı futbol antrenmanını anlatan Number 10, Rikke Gregersen'in kalkıştan dakikalar önce bir sorunla karşı karşıya kalan uçakta geçen olayları odağına alan The Affected, Morad Mostafa'nın Sudanlı ressam Halima’nın gittiği bir düğünde karşılaştığı gelinle arasında yaşadığı gerilim dolu anları işleyen Ward’s Henna Party ve Doğuş Özokutan'ın hasta çocuğunun iyileşmesi için hızlı yoldan para kazanmak isteyen Yusuf’un yaşadıklarını anlatan Teslimat filmlerinin gösterimi gerçekleşti.
“Yaşanan Kötülüklerden Hepimiz Biraz Olsun Sorumluyuz”
Gösterim sonrası sahneye ilk çıkan isimler, Teslimat filminin yönetmeni Doğuş Özokutan ve yapımcısı Vasvi Çiftcioğlu oldu. Kıbrıs’ta şahit oldukları bir olaydan sonra filmi çekmeye karar verdiklerini söyleyen Özokutan, kendilerini bu konuyu anlatmak zorundaymış gibi hissettiklerini belirtti. Filmin hazırlık süreci boyunca birçok kişiyle görüşme yaptıklarını ifade eden yönetmen, kendilerine “Biz bu işi neresindeyiz?” sorusunu sorduklarını vurguladı. Şu anda dünyanın her yerinde yaşanan kötülüklerin herkesin katkıda bulunduğu ufak tefek nedenlerle oluştuğunun da altını çizen Özokutan, dünyanın bu biçimde şekillendiğinden bahsetti. Filmin yapımcısı Çiftcioğlu ise filmin teknik yönleri hakkında bilgi vererek çekim şartlarının çok zor olduğunu ve çekim yaptıkları günlerin yılın en soğuk günlerine denk geldiği için de çalışma şartlarının işleri daha da zorlaştırdığını belirtti. Set düzenini de Kıbrıs’taki sinema sektörünün tam olarak gelişememesinden kaynaklı olarak istedikleri koşullarda oluşturamadıklarını söyleyen Çiftcioğlu, buna karşın festivallerde aldıkları ödüllerin kendilerini mutlu ve motive ettiğini dile getirdi.
Festivalde saat 17.00 seansında ise Shahi Derky'nin Helsinki’ye yerleşen bir kadının psikolojik olarak karşı karşıya kaldıklarını anlatan Leftovers, Sezer Salihi'nin doğum gününü kutlayan Metin’in 25 Temmuz 1963’te Üsküp’ün yüzde seksenini yok eden depremi hatırlamasını anlatan Temmuz, Malaz Usta’nın genç bir adamın İstanbul’daki ilk yılını anlatan A Year in Exile ve Sami Morhayim'in “bar mitzva” töreni sabahı kendini odasına kilitleyen Susam’ı odadan çıkarmak için çabalayan ailesine odaklanan Susam filmleri seyirciyle buluştu.
“Temsiliyet Eksikliği Bizi Bu Filmi Çekmeye İtti”
Gösterim sonrasında soruları yanıtlayan ilk isim, Susam filminin yapımcısı Hilal Şenel oldu. Azınlıkların birbirlerine destek vermesini çok değerli bulduğunu söyleyerek sözlerine başlayan Şenel, sinemadaki temsiliyet eksikliğinden dolayı bu filmi yaptıklarını söyledi. Tek mekanda geçmesi nedeniyle de azınlık grubun kaldığı izolasyon durumunu anlatmak istediklerine değinen Şenel, kendilerini en zorlayan kısmın ise pandemi sürecinde film çekmek olduğunun altını çizdi.
“Kimseyle Konuşmadığım İçin İzole Durumdaydım”
Bir diğer soru cevap etkinliği de A Year in Exile filminin yönetmeni Malaz Usta ile gerçekleştirildi. “Bu film herhangi bir göçmenin hayatını anlatıyor” sözlerine başlayan Usta, Türkiye’ye geldiği yıllarda izole yaşadığı zamanı işlediğini belirtti. Türkiye’ye geldiği zaman ilk olarak en çok hissettiği duyguyu “kafa karışıklığı” ve “belirsizlik” olarak açıklayan yönetmen, “İnsanlar da kendilerini benden uzak tuttukları için konuşacak birini bulamıyordum” dedi. Bu durumdan dolayı izolasyon durumu çok fazla olduğu için duygularını bir sinemayla anlatmak istediğini ve çektiğini ifade eden Usta, filmin her gün çektiği görüntüler ve yazdıklarıyla ortaya çıktığını açıkladı.
“Filmi Önemli Kılan Asıl Faktör Senaryodur”
Seyircilerden gelen soruları yanıtlayan bir başka isim Temmuz filmiyle Sezer Salihi oldu. Filmi asıl önemli kılan faktörün senaryo olduğunu söyleyen ve yönetmenin tarzını bu şekilde belirleyebileceğini vurgulayan Salihi, senaryonun bunun yanı sıra filmin estetiğine karar verdiğini belirtti. Kendisinin Kosovalı olduğunu ve 21 yaşında Türkiye’ye geldiğini ifade eden Salihi, depremin Üsküp’te tarih boyunca önemli bir simge olduğunu belirtti.
“Filmin Özünde Özlem Duygusu Yatıyor”
İkinci seansın son soru cevap etkinliği ise Leftovers filminin oyuncusu CJ Farqad ile gerçekleştirildi. Filmin yapım sürecine çekimler başlamadan çok önce dahil olduğunu belirten Farqad, senaryo yazım sürecinde de yönetmene yardımcı olduğunu söyledi. Filmin özünde “özlem” kelimesi olduğunu ve bunu tüm insanlığın paylaştığı bir kavram olduğunu belirten Farqad, “Uzak bir yere gittiğiniz zaman geride kalanları bir şekilde özlüyorsunuz” dedi.
Festivalin ikinci gününde saat 20.00 seansında ise Çağıl Bocut'un modern bir Türk ailesinin, kızlarına yaz tatilinde arkadaşlık etmesi için Fransa’dan gelecek olan değişim öğrencisiyle karşılaşmalarına odaklanan Brigitte Bardot, Viv Li'nin on yıldır yurt dışında olan bir sanat öğrencisinin Pekin'e yaptığı seyahatin hüzünlü ama esprili bir anlatımını yansıtan I Don't Feel At Home Anywhere Anymore, Denise Fernandes'in vatanından ayrıldıktan 14 yıl sonra vefat eden kardeşini görmek için geri dönmek zorunda kalan Salomé’nin çıktığı ruhsal yolculuğu sunan Nha Mila ve Natalia Luque'nin New York’ta yaşayan Kolombiyalı Rocio’nun vefat etmek üzere olan büyükannesine teknolojinin de yardımıyla ettiği vedayı anlatan The Virgin, The Old Lady, The Journey filmleri gösterimini gerçekleştirdi.
“Tek Plan Çekim İçin 68 Tekrar Yaptık”
Gösterimin ardından ilk soru cevap etkinliği Brigitte Bardot filminin yönetmeni Çağıl Bocut ile gerçekleştirildi. Filminde anlattığı hikayenin bir benzerinin kendisi 10 yaşındayken ailesinde yaşandığını söyleyen yönetmen, Londra’daki değişim programıyla İngilizce’sine katkı sağlamaya gelen kişinin bir Hintli olduğunu öğrenince ailesinin bu durumu garipsediğini söyledi. Filmini siyah beyaz yapmasının sebebini ise, “Zamansız olmasını istediğim için” şeklinde açıklayan Bocut, renkli çekseydi günümüzü çağrıştıracağını belirtti. Her ailenin farklı kültürel kodlarının olduğunu ve ailelerin ihtiyaçlarıyla beklentilerinin karşılanmadığında kendi kültürlerinin dışına çıkarak farklı davranabildiklerini belirten yönetmen filmi tek plan çekmekte çok zorlandıklarını ve 68 tekrar yaptıklarını açıkladı.
“Diasporada Film Yapmak Meydan Okuyan Bir Durum”
Günün ikinci söyleşisinde ise The Virgin, The Old Lady, The Journey filminin yönetmeni Natalia Luque sinemaseverlerin sorularını cevapladı. Kendi ülkesinde aile ve akraba bağları güçlü olduğu için bu filmi yapmaya karar verdiğini belirten Luque, şu anki yaşadığı ülkede çalışırken vatanındaki bir yakınıyla da aynı hikayeyi yaşadığını söyledi. “Filmimde yas duygusu ve sevdiğiniz kişilerin yanınızda olamama duygusunu yansıtmaya çalıştım” diyen yönetmen, diasporada film yapmanın oldukça güç meydan okuyan bir durum olduğundan bahsetti. Yurt dışında yaşamanın okyanusun ortasında olmak gibi olduğunu ifade eden Luque, bir yandan yaşanan ülkeye adapte olmak bir yandan da geçmişi kaçırmamak gibi zorlukları bünyesinde barındırdığını vurguladı.
“Filmi Ailemden Habersiz Çektim”
Bir diğer soru cevap etkinliği ise I Don't Feel At Home Anywhere Anymore filminin yönetmeni Viv Li’nin katılımıyla gerçekleştirildi. Filmin senaryosunu yaşadığı ülkeden kendi evine tatil için dönerken yazdığını belirten Li, filmde kullandığı görseller için "kutu duygusu yaratmak" ifadesini kullandığını ve bununla kapana kısılma duygusu yaratmaya çalıştığını söyledi. Filmde kendi ailesini oynattığını belirten yönetmen, onlara haber vermeden kamerayı bir yere koyduğunu ve bunu bir belgesel gibi çektiğini ifade etti. Filmde kullandığı mizahi sahnelerde de kendi hayatından esinlendiğini kaydeden Li, şu ana dek 11 farklı ülkede kaldığını ve birçok yer gezdiğinden dolayı da kendisini evinde bile yabancı hissettiğini vurguladı.
“Uçağını Bekleyen İnsanların Taşıdığı Enerji Bu Filmi Ortaya Çıkardı”
Nha Mila filminin yönetmeni Denise Fernandes de seyircilerin sorularını cevaplayan bir diğer isimdi. Hikayenin kendi yaşamından esinlendiğini söyleyen yönetmen, çocukken aktarmalı uçakla evine giderken havaalanındaki transfer merkezinin dışında neler olduğunu merak etmesinin sonucunda filmini çektiğini belirtti. Senaryoyu yazarken yaptığı araştırmalar sonucunda Lizbon’un göçmen insanların önemli bir geçiş noktası olduğunu öğrendiğini de açıklayan Fernandes, transfer merkezinde uçağını bekleyenlerin taşıdıkları enerjiyi düşündüğünü vurguladı. Havaalanında fark ettiği bir diğer şeyi ise “yakınını kaybedenlerin siyah giyinmesi” şeklinde anlatan yönetmen, filmdeki karakter üzerinden anlatmak istediğinin de bu ruhsal süreç olduğu şeklinde özetledi.
Festivalin En İyileri Bu Akşam Belirleniyor
27 ve 28 Ağustos tarihlerinde sinemaseverleri film ve söyleşilerle buluşturan Diaspora Uluslararası Kısa Film Festivali’nin kapanış ve ödül töreni bu akşam Atlas Sineması’nda gerçekleştirilecek.
Festivalin YouTube kanalından da canlı olarak yayınlanacak ödül töreninde Türk diasporasının en önemli sanatçıları arasında yer alan ve 2016 yılında Hollanda’nın en prestijli ödülü Edison Jazz/World’ü kazanan ilk Türk sanatçı olan piyanist ve besteci Karsu da sahne alacak. Festivalin ödül törenine piyanosuyla katılacak Karsu, en sevilen şarkılarını davetliler için söyleyecek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.