• BIST 8945.8
  • Altın 3033.718
  • Dolar 34.2777
  • Euro 37.0994
  • İstanbul 15 °C
  • Ankara 5 °C

Eski Bayramları Özlüyorum

Abdullah Yadigar

Müslümanların senede iki defa kutladıkları dini bayramları vardır. Birisi Kurban Bayramı, diğeri de Ramazan Bayramıdır.   

Ramazan Bayramı, Hicretin 2. Yılından itibaren kutlanmaya başlanmıştır. Ramazan orucu da ilk defa bu yıl farz kılınmıştır. Bu ayı oruçla geçiren Müslümanlar, sonraki ayın (Şevval) ilk üç gününü bayram olarak kutlamışlardır. Bu sebeple bu bayrama Ramazan Bayramı denmiştir.

Ramazan Bayramının Müslümanlar arasında müstesna bir yeri vardır. Çünkü Ramazan Bayramı, her gün tutulan orucun iftar vaktindeki sevinci gibi, tutulan bir aylık orucun toplu bir iftar sevincini ifade eder.  

Bir ay gibi uzun bir süreyle, özellikle Ramazan’ın yaz mevsimine denk geldiğinde nefislerine oruç tutturan Müslümanlar, sabır imtihanını vererek manevi sorumluluktan kurtulmanın sevincini, Ramazan Bayramında yaşama imkânına kavuşurlar. Yani, Şükür Bayramı yaparlar.

Çocukluk yıllarımı hatırlıyorum. 1960’lı hatta 70’li yılları hatırlıyorum da, o yılların bayramlarını hep özlüyorum. Ramazan Ayına girmeden yoğun bir hazırlık yapılırdı. Evler temizlenir, erişteler hazırlanır, hoşaflıklar (kurutulmuş üzüm, kayısı, erik, armut gibi meyveler) hazırlanır. İftariyelik çeşitleri (hurma, zeytin, incirler) bol miktarda mutfak raflarında yerlerini alırdı.

Herkes sahura kalkar, orucunu tutardı. Anne-Babalarımız küçük çocuklara tekne orucu adını verdikleri (çocukların mükellef çağına geldikleri zaman yabancılık çekmemeleri için) öğleye kadar oruç tutturarak bir çeşit ısınma eğitimini yaptırırlardı.

Akraba ve komşularla karşılıklı iftar davetleri birbirini takip ederdi. Hele-hele sahur vaktinde şairce duygularla maniler söyleyen ‘Ramazan Davulcularının’ bizim hanede neler döktüreceğini heyecanla beklerdik.

Birde bakmışsın arife günü gelmiş. Yine herkes tatlı bir telaş içinde olur. Bayram hazırlığı başlar. Evlerin, eşyaların temizliği tamamlanır. Karınca-kararınca bayramlıklar hazırlanır. Baklavalar-börekler, şerbetler, kuru kahveler çekilerek hazırlanır. Arife günü, yediden yetmişe herkeste bayrama kavuşmanın heyecan ve sevinci yaşanırdı.

Bayram sabahı, büyük-küçük herkes beden temizliğini yapar, temiz kıyafetlerini (bayramlıklarını) giyerdi. Güneş doğduktan sonra, üç-dört kişiden oluşan (hocalar-talebeler) gurup, camilerden hep bir ağızdan bayram salası verirlerdi. Bu gurup önceden alıştırmasını yaptıkları için bir ahenk içinde, tek ses halinde sala vermeyi çok güzel becerirlerdi. Herkes bayram salasını zevkle dinlerdi. Akabinde Camilere dolardık. Bazı yaşlı cami cemaatinden (Latif amca, Ali amca gibi) hatırı sayılır kişilerden gençler çekindiği için bir disiplin içinde camide verilen vaazı pür-dikkat dinlerlerdi.

Gönüllü müezzinlerin, ‘Dokuz tekbir iki rek’at bayram namazına, uyun hazır olan imama’ şeklindeki nidasının ardından bir tespih taneleri gibi herkes bayram namazı kılmak üzere imamın ardında saf tutardı. Huşu içinde bayram namazı kılınır, hutbe dinlenir akabinde hemen evlere gidilirdi. Zira evlerde hazırlanmış olan yiyecekler (yemek, tatlı, kahvaltılıklar) mahalledeki odaya getirilir (her mahallede bir oda vardı) sofralar kurulur, komşularla birlikte bayram yemeği yenirdi.  

Yemeğin ardından sofralar kaldırılır, hep birlikte bayramlaşılırdı. Oda sahibi tarafından önceden hazırlanmış olan gül kokulu şerbetler ikram edilir. Ardından, Büyüklere kahve ikramı ilave edilirdi. Gençler evlerine gider, ev halkıyla bayramlaşmasını tamamlardı. Akabinde diğer mahalle odalarındaki komşuları ziyaret ederlerdi. Öğleye kadar bu odaların bayramlaşma ziyaretleri tamamlanırdı. Her gelene oda sahibi şerbet ikram eder, çocuklara şeker ikramında bulunur, biraz büyüklere çay ve kahve ikramları ilave edilirdi.

Ramazan Bayramlarında bayramın birinci günü öğle namazını müteakiben mezarlık ziyaretleri topluca yapılırdı. Kurbanda ise (ilk günü kurban telaşı olacağı için kabir ziyaretleri) arife günü yapılırdı. Böylece ölmüşlerimizin de ruhlarına Fatihalar-Yasinler okunup bağışlanırdı. Artık akraba ve komşu ziyaretleri devam eder giderdi.

Uzak yerlerde olan akraba ve dostlar için çok önceden hazırlanmış olan ‘Bayram Tebrik Kartları’  bayramdan üç-beş gün önceden postaya verilirdi. O tebrik kartlarını veya mektupları alan yakınlar veya dostlar çok mutlu olurlardı. Senelerce bir arşiv malzemesi gibi onları muhafaza ederlerdi.

Günümüz teknolojisi tüm bu sıcak ilişkileri köreltti diyebilirim. Herkes hazır mesajları, yapmacık şairimsi ifadeleri (uysa da-uymasa da) yollayıp geçiyor. Böylece bayramlaşmayı yerine getirdiğini zannediyor. Hâlbuki bu insanlar, gidip-gelme imkânı olmayan, uzaktaki dostlarını telefonla çok kısa bir-kaç sıcak kelime ile selamlayıp bayramlaşsa nefis olur. Veya içinden geldiği gibi, kendi samimi ifadelerini sade bir şekilde yazıp (yapmacık hayali sözlerden sıyrılarak) mesaj gönderse daha makbul olur.

Bayram ziyaretlerine evlere gidiliyor. Kısa bir hoş-beşten sonra, Televizyon ekranlarına veya elindeki telefonuna kilitlenip samimi bir sohbet ve muhabbetten uzak olarak ziyaret! Tamamlanıyor. Onun için ben, eski bayramları özlüyorum. Yani çocukluk yıllarımızda geçirdiğimiz bayram günlerini özlüyorum.

Bayramlara Peygamberimizin (s.a.s.) Sünnetine uygun olarak hazırlanmak bu âdeti de ibadet haline getirir. Bu sevinç günlerini bir iman şuuru içinde geçirmeyi temin eder. Bunun için sünnette yer aldığı gibi bayrama önceden hazırlanmak, erken kalkıp bayramın canlılığını hissetmek, temiz ve güzel elbiseleri giymek, gusletmek, misvak kullanmak veya dişleri fırçalamak, güzel kokular sürünmek, güler yüzlü olmak, namazdan önce (Ramazan Bayramında) hurma vb. tatlı bir şey yemek bu günlerimize ayrı bir mana kazandırır. Ramazan ayı içinde verilmemişse fitrenin de o gün verilmesi gerekir.

Bu sene Ramazan Bayramımızı, malum salgın/virüs nedeniyle komşu-akraba ev ziyaretlerinden, musafahalaşma adetlerimizden mahrum olarak geçiriyoruz. Rabbim yine sağlıklı ve mutlu ortamların yaşandığı bayramlara tekrar kavuştursun.

Sahabeler birbirleriyle "Bârekâllâhü lenâ ve leküm" diyerek bayramlaşırlardı, yani "Allah bizden de, sizden de kabul etsin" dedikleri rivayet edilir. Bu tebrikleşme bizim dilimizde "Bayramınız mübarek olsun, bayramınızı kutlu olsun, hayırlı bayramlar" gibi sözlerle ifade edilir.

İdrak etmekte olduğumuz Ramazanı Şerif Bayramınızı tebrik eder, Ülkemizin ve tüm âlemi İslâm’ın (bela ve musibetlerden) kurtuluşuna vesile olmasını Cenabı Allah’tan (c.c.) niyaz ederim.

 

 

Bu yazı toplam 9479 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Duyuru Gazetesi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 02164912882 05323834739 Faks : 0216 4917113