Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) doğumunu kutlamanın idraki ve mutluluğu içindeyiz. Ona salât ve selâm olsun.
Rebiülevvel ayının12. Pazartesi sabahı âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'in dünyaya teşrifleri sebebiyle “Mevlit Kandili”dir. Bütün İslam Âleminin Mevlit Kandili Mübarek olsun.
14 Asır evvel böyle bir günde; kâinatın en büyük olayı gerçekleşmiştir. Bu günün sabahında güneş ufuktan doğmadan ilahi bir nur doğdu. İbrahim (a.s) ‘ın; Bakara Suresi - Ayet 129 da Cenabı Allah (c.c ) şöyle buyuruyor:
“Ey Rabbimiz, içlerinden onlara senin ayetlerini okuyan, kitabı ve hikmeti öğreten, onları her türlü kötülükten arıtan bir peygamber gönder.” duasına, İsa (a.s)’ın Müjdesine Hz. Âmine’nin rüyasına mazhar olan Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz dünyaya geldi.
Hz. Muhammed (s.a.s)’ in doğumu Allah'ın bütün insanlara en büyük nimetidir. Nitekim Âl-i İmrân Suresi - Ayet 164’ de Cenabı Allah (c.c ) şöyle buyuruyor:
“Allah Müminlere ayetlerini okuyan, onları arıtan, onlara kitap ve hikmeti öğreten kendilerinden bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Hâlbuki onlar önceleri apaçık sapıklıkta idiler.” buyurmaktadır.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) Allah’ın (c.c) insanlığa gönderdiği en son elçisidir. İbrahim Suresi birinci Ayeti Celile’de ifade edildiği gibi;
“İnsanlığı karanlıktan aydınlığa ve Sırat-ı Müstakime ulaştırmak için gönderilen son peygamberdir.”
Peygamber Efendimizi (s.a.v) her vesile ile onu her gün anıyoruz. Hayatını sık sık okuyor ve anlatıyoruz. Özellikle de Kutlu Doğumunda O’nu daha çok anıyoruz.
Bugün, bütün dünyada çile çeken insanların kurtuluşu, O’nu tanımaya, ortaya koyduğu yüce prensiplerini hayata geçirmeye bağlıdır. Peygamber Efendimizin (s.a.v) doğduğu gecenin sabahı, insanlık için yepyeni bir devir olmuştur. Artık yeryüzünden küfür ve zulüm kalkacak, şirk ve ilhad sönecektir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) Hicrî aylar itibariyle, Rebiü’l- evvel ayının 12. Gecesi (Miladi yıl itibarıyla 20 Nisan 571 yılında) dünyaya teşrif etmişlerdir.
Peygamber Efendimizin Kutlu Doğumu; bizim tarihimizde ilk kez 1270 yılında, Memlûk Sultanlarından olan Erbil Atabeği Muzaffer Gökbörü tarafından kutlanmıştır. Bu kutlamalar iki ay boyunca sürmüştür.(1)
Osmanlı Döneminde ise; 1588 yılında Sultan 3. Murat zamanında resmî merasimle, camilerde mevlit okutulmuştur.
O tarihten itibaren 1989 yılına gelinceye kadar milletimiz tarafından değişik vesilelerle camilerde ve evlerde mevlitler okunarak, Peygamber Efendimizin doğumu coşkulu bir şekilde kutlanmıştır.
Cumhuriyet Döneminde Diyanet İşleri Başkanlığının aldığı bir kararla; 1989 yılından bu yana kadar Peygamber Efendimizin doğumu coşkulu bir şekilde kutlanmaktadır.
Peygamber Efendimizi (s.a.v) anmak, daha önemlisi de onu anlamak, onun temsil ettiği yüce aşkın değerlerin bütününü tanımak ve hayatımıza ışık tutan bir meşale yapabilme azminde olmak, ne büyük ve ne mübarek bir gayrettir. Zira Kur’an-ı Kerim’in insanlığa sunmak istediği evrensel mesaj; aslında (s.a.v) in örnek şahsiyeti ve ahlâkı ile mündemiçtir. Bu yüzden Peygamber Efendimizi (s.a.v) örnek almak demek: tarihe gitmek ve gömülmek değil, o büyük şahsiyeti tanımak, sevmek, O’nun insanlığın huzur ve mutluluğu için getirdiği mesajını güncelleyerek hayatımıza yansıtarak; ahlâkını ve çizgisini davranışlarımızın mihveri ve rehberi yapabilirsek ne mutlu bizlere.
Resulallah (s.a.v)’den on dört asır sonra dünyaya gelen bizler için, Peygamber Efendimizi ve Ashab-ı Güzîn en büyük örnek şahsiyetlerdendir. Onları da kendine örnek alabilene ne mutlu.
Ecdadımız, İslâm dinini kabul ettikten sonra İslâmiyet’e hizmet etme noktasında adeta birbirleri ile yarışmışlardır. Her fert, ister yönetici ister sivil vatandaş olsun, kendi gücü nispetinde hizmetten hiçbir zaman geri kalmamıştır. Bu hizmet, öncelikli olarak Allah’ın rızasını nasıl kazanacakları noktasında olmuştur.
Hakk’ın rızasını celb etmek için gayretlerinde başta Peygamber Efendimize (s.a.v.), O’nun Güzide Ashabı’na, Ehl-i Beyt’ine, Âlimlere, Salihlere, Arif ve Allah dostlarına büyük hürmet ve sevgi besleme yarışı içinde olmuşlardır. Türk ve İslâm âleminin Peygamberimizin “ Kutlu Doğumuna” gösterdiği muhabbet ve hürmet bunun açık bir ifadesidir.
Peygamber Efendimize (s.a.v) gösterilen saygı ve sevgi sadece yöneticilerimizle sınırlı kalmamış, edebiyatımızın gönül erleri de yazdıkları şiir, ilahi, naat-ı şerif, mersiye ve kasidelerle O’na olan sevgisini en güzel bir şekilde belirtmişlerdir.
Bunların başında bağrı yanık Yunus Emre’miz gelir. Bilindiği gibi sahabeler sözlerine; “Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Resulü ” diyerek başlarlardı.
Yunus da;
Canım kurban olsun senin yoluna Adı güzel kendi güzel Muhammed! Şefaat eyle bu kemter kuluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed diyerek peygamberimize olan sevgisini kurban olma noktasına çıkarmıştır.
Su Kasidesi büyük üstad şairimiz Fuzuli ise; Can nedir kim anı kurban etmeye canânıma!
Cânımı canân eğer isterse minnet cânıma,
diyerek peygamberimize olan sevgisini kendince dile getirmiştir.
Milletimizin dinî ve edebî kültüründe önemli bir yeri olan Bursalı Süleyman Çelebi’nin,“Vesiletü’n-Necat” adını verdiği mevlidin yazılma gayesi ise;
Peygamber Efendimize duyulan muhabbetin bir sonucudur. Kabul görmüş bir rivayete göre; Bursa Ulu Camiinde imamlık yaptığı sırada kürsüye çıkan bir vaiz, Bakara Suresinin 285. Ayetinin tefsirini yapmış ve:
“Peygamberler arasında herhangi bir farkın olmadığını” İfade etmiştir. Bunun üzerine aşka gelen, vaizin bu yorumunu kabul etmeyen Süleyman Çelebi;
Ölmedi İsa göğe bulduğu yol, Ümmetinden olmak için idi ol
Beytini söyleyerek; bu olay üzerine günümüze kadar okuna gelen meşhur manzum “ Mevlid” eserini kaleme almıştır.
Mevlit, Peygamber Efendimizin (s.a.v) mübarek doğumunu simgelediği gibi; toplumsal bir sevincin de, O’na karşı olan sevgi ve bağlılığın bir ifadesidir.
1938 yılında memleketi Konya’dan ayrılarak, aşkıyla yanıp tutuştuğu“ Sultanım Efendim!” dediği Hz peygamberimizin şehrine yerleşen ve burada yakın zamanda vefat eden şair, Ali Ulvi KURUCU hocamız ise;
Ruhum sana, varlık sana hayrandır Efendim,
Bir ben değil, âlem sana kurbandır Efendim! diyerek Peygamber Efendimize olan aşkını belirtmiştir.
İstiklal Marşımızın yazarı, Millî Şairimiz Mehmet Akif ERSOY ise;
“Çanakkale Şehitlerine” adlı şiirinde;
Ey Şehit oğlu Şehit, isteme bendenmakber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.
diyerek peygamberimize olan sevgisini kat be kat belirtmiştir.
Allah Dostu Seyit Abdülhakim Arvasi Hazretleri ise;
"Her peygamber kendi zamanında, kendi mekânında, kendi kavminin hepsinden her bakımdan üstündür. Peygamber efendimiz(s.a.s) ise, her zaman da ,her memlekette,yani dünya yaratıldığı günden, kıyamet kopuncaya kadar,gelmiş ve gelecek bütün varlıkların her bakımdan en üstünüdür.Hiçbir kimse hiçbir bakımdan ondan daha üstün değildir..." (2)
Peygamberimiz (s.a.v) doğduğu gece bazı hadiseler vukua gelmiştir. Bunlardan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:
1) Peygamber Efendimiz anadan sünnetli ve göbeği kesik olarak doğmuştur.
2) Peygamber Efendimiz doğarken, çocukların yere düştükleri gibi düşmeyip ellerini yere dayamış, başını semâya kaldırmış olarak doğmuştur.
3) Peygamber Efendimiz dünyaya geldiği zaman, bir yıldız doğmuş ve bilginler, “Bu yıldızın doğduğu gece, Ahmed doğmuştur.” demişlerdir.
4)Birçok Yahudi Âlimi Tevrat’tan incelemek suretiyle, Peygamber Efendimizin bu gecede doğduğunu yakınlarına bildirmişlerdir.
5) Peygamber Efendimiz doğduğu gece İran hükümdarı Kisra’nın sarayındaki on dört kulesi, burcu yıkılmıştır. (Hakikat şudur ki, yıkılan Kisra’nın sarayı değil bütün İran’ın saltanatı Bizans’ın satveti Çinin azameti ve ihtişamıdır.)
6)Kâbe içinde bulunan putlar yüzüstü yere düşerek kırılmışlardır.
7)İran’da ateşperestlerin İstahrâbâd şehrindeki tapınağında on asırdır aralıksız yanan ocağın ateşinin söndüğü görülmüştür. (Sönen ateş, Mecusîlerin ateşlerinde parlayan alev değil, bütün dünyadaki küfür ve dinsizlik ateşidir.)
8)Sava Gölü’nün suyu çekilmiştir. ( Kuruyan “Save gölü” değil, putperestliğin baskısı, Zerdüştlüğün kuvveti, Hıristiyanlığın cazibesi, kuvveti ve zulmüdür.)
9)Yıllar yılı akmayan “Semave Deresinin” kuru yatağı su ile dolup taşmıştır.
10)İran Şahı, Arapların kendi ülkesini istilâ edeceğini rüyasında görmüş ve telaşa düşmüştür. (3)
“Rivayete göre, Hafız b. Cezerî hazretleri buyurdu ki;
Ebu Leheb, rüyada görülüp ne halde olduğu sorulunca’’Kabir azabı çekiyorum. Ancak her sene Rebi’ül-evvel ayının on ikinci gecesi azabım hafifliyor. İki parmağım arasından çıkan serin suyu emerek ferahlıyorum. Sebebi ise; bu gece Rasüllullah (s.a.s) dünyaya gelince, Süveybe ismindeki cariyem bana müjdelemişti. Ben de sevincimden onu azad ettim ve ona sütannelik yapmasını emretmiştim. Bunun için azabım hafifliyor” dedi. Kur’an-ı Kerim’de ismi gösterilerek kötülenen Ebu Leheb gibi azgın bir kâfirin azabı hafifleyince, o yüce Peygamberin ümmetinden olan bir mü’min, bu gece sırf Kâinatın Efendisinin teşrifi sebebiyle sevinirse, kim bilir ne rahmetlere kavuşur, ne nimetlerle ödüllendirilir”... (4)
Yüce Allah’ın sevgisine rahmetine mazhar olmanın tek yolu ve çaresi onun sevgili kulu Habibi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) e uymak ve O’nu sevmektir.
Nitekim K. Kerimde “Habibim deki Allah’ı seviyorsanız bana uyun Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”
Rahmet, sevgi, hoşgörü ve adalet gibi erdemli değerleri kişiliğinde toplamış olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s), hayatı boyunca insanları doğruluğa, iyiliğe, yardımlaşmaya teşvik etmiştir.
Kitabımız Kur’an-ı Kerim, O’nun aracılığıyla insanlığa tebliğ edilmiştir
Ey hasret ve özleminle ciğerlerimizin yandığı gönüller sultanı Rasulüllah! “Ben, beni görmeden bana iman eden kardeşlerimi özlüyorum’’
buyuruyorsun. Özlem ve hasretini dile getirdiğin kardeşlerinden olabilmek umut ve duasıyla kutlu doğumun inananlara huzur getirmesini, insanlığa kurtuluş ve barış getirmesini, rahmet ve merhamet kapılarının açılmasını yüce Rabbimizden dua ve temenni ediyoruz.
Peygamber Efendimiz(s.a.v) şöyle buyuruyor:
“Kişi sevdiği ile beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96; Müslîm, Birr, 165 ) Allahütealâ bizleri Peygamberden ve onun sevgisin den ayırmasın. ÂMİN!
Bu duygu ve düşüncelerle aziz milletimizin, gönül coğrafyamızdaki kardeşlerimizin ve tüm İslâm âleminin “Kutlu Doğum Haftasını” tebrik ediyor; Mevlid-i Nebî’nin, özellikle Suriye’de, Irak’ta, Myanmar’da, Arakan’da, Afrika’da, Türkistan’da, Somali’de, Mali’de, Filistin’de ve dünyanın muhtelif yerlerinde çiğnenen ve zedelenen insanlık onurunun yeniden yücelmesine ve korunmasına vesile olmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyoruz. (5)
Sonuç olarak; Sevgili Peygamberimizin doğum yıl dönümünde ümmeti olarak ona sunabileceğimiz en güzel hediye, görmediği halde bizleri de dualarında unutmayan sevgili peygamberimizi hürmet ile anarak kendisine salat ve selam getirmek, onun sünnetini her daim yaşatmaktır.
Peygamber Efendimizi (s.a.v)’i sevmek O’nun getirmiş olduğu Kur-an’ı sevmek, değerler manzumesini sevmek demektir. Bu vesile ile Gül Efendimizin nurlu teşrifleriyle yeniden seviniyor, Ümmet-i Muhammed’in “Mevlit Kandilini” tebrik ediyor, salât ve selam sana olsun “Ey Allah’ın Resulü ” diyor saygılar sunarız.
Kaynaklar:
(1) Prof Dr. Osman ÖZSOY Tercüman Gazetesi, 2 Mayıs 2004
(2) Hz. Muhammed’in Hayatı. Prof Dr. Ramazan Ayvalı. Sayfa:5
(3) Peygamberimizin Hayatı-Zekai Kornapal sayfa/46
(4) Rehber Dergisi Sayı:83 Sayfa:8
(5) Amasya Müftülüğü internet sayfası.