Ben eleştirilerimi; “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten alıkoyan bir topluluk bulunsun.” emri gereğince, zamanında ve ölçülü yapmaya çalışıyorum. Eleştirinin, övgüden daha kıymetli olduğuna inanıyorum. Makam sahiplerine, menfaat için yapılan övgüyü aşağılık bir eylem olarak görüyorum.
Eleştirilerimiz, işimiz gereği daha çok eğitim alanında yoğunlaşıyor. Arşivime baktığımda, on yıllık şube başkanlığım döneminde, beş yüzün üstünde yazı kaleme almış, yerine göre eleştirmiş, yerine göre takdir etmiş ve her defasında önerilerde bulunmuşum. Eğitime, eğitim yönetimine, eğitim politikalarına ve özellikle FETÖ sonrası verilen eğitim mücadelesine dair söz söyleyecek donanıma ve tecrübeye sahip olduğumu düşünüyorum.
Bu cümleleri neden kurduğumu merak ettiğinizi görür gibiyim. Hemen konuya girelim. Son yıllarda biz eleştirdikçe hedef olduk, manşetlerden düşmedik. İlginç bir şekilde bize karşı, diğer sendikalardan eli kalem tutanlar, bir zamanlar adeta bakanlığı savuran ve fetövari yöntemlerle hareket eden internet siteleri, sosyal medyanın kalemşorları, bize karşı keskin bakanlık savunucuları kesildi.
Her attığımız adım takip edildi, paylaşımlarımız çarpıtıldı, haber yapıldı. Seviyesiz bir dil kullanıldı. Bakanlığın eski yeni bütün bürokratları üzerimize kışkırtıldı. Sabrettik ve seviyeli kalarak gördüğümüz problemleri dile getirerek, önerilerde bulunarak, yerine göre eleştirerek eğitimcilerin sesi olduk. Fakat ortada bir gariplik vardı ve biz filmin sonunu görüyorduk.
Son günlerde bakanlığın hizmet alımları üzerinden çıkan haberlerin, kimler tarafından, hangi gerekçe ile görmezden gelindiğini, kimler tarafından köpürtüldüğünü ve bu asalakların geçmişte neler yaptıklarına bakarak değerlendirebilenler ne söylemek istediğimi daha iyi anlayacaklardır.
Umarım muhataplarımız, MEB personeli de olan birilerinin, kurdukları sitelerin arkasına saklanarak, zamanında bize karşı korumaya aldıkları Sayın Bakan için;“Milli Eğitim Bakanı yalan söylüyor, bakanlığın şirkete yaptığı ödemenin belgeleri yayınlandı.” manşetini görünce, kimin kim olduğunu ve geçmişte bize karşı kimlerle beraber olduklarını görmüş ve bizi anlamıştır.
Ben araştırmacı gazeteci falan değilim, öyle bir iddiam da yoktur. Keşke yıllardır kamu adına haber yaptıklarını söyleyenler, bizi sürekli diline dolayanlar; herkesin konuştuğu ve bildiği, “sebit, bilişim garajı, vitamin…” gibi konuları gün yüzüne çıkarsalardı, bizim gibi uyarılar yapsalardı da milyonların çözüm umudu olanlar! bizim bir okul müdürümüzün bile yapmayacağı hataları yapmasalardı ve zan altında kalmasalardı.
Biz yine de bu vesile ile her zaman olduğu gibi iş işten geçmeden, bir yandan da söylediklerimize örnek olsun diye güncel bir konuda, haberimizin kaynağını da belirterek uyarımızı yapalım.
Sayın yetkililer, sesimizi duyanlar, okuma yazma bilenler, bugünlerde okul müdürleri: “Okullarımızda beş kuruş para yok, İŞKUR, elamanlarımızı işten çıkardı, telafi eğitimi için il ve ilçeler hem öğrenci hem öğretmen hem de para bulmamızı istiyor, baskı yapıyor. Biz bunlarla uğraşırken, komşu okula, sekiz yüz bin lira para ve o para ile okulun makyaj işlerini yapacak firmanın elamanları geliyor, bu nasıl iştir?” diyorlar. Ben de onlar adına yüksek sesle soruyorum, bu nasıl iştir?
Bu ve benzeri serzenişleri dile getirdiğim için bizi Oda TV ile aynı kefeye koymaya çalışanlara sesleniyorum. İşinizi hakkaniyete uygun yapın, ortalıkta dolaşmaktan vazgeçin, içi boş projelerle, algı oyunlarıyla zaman kaybetmeyin. Yanınızda doğru söyleyenleriniz olsun. Dost kim, düşman kim öğrenin.
Talat YAVUZ
Memur Sen İstanbul İl Başkanı