Garip Hafız (Erzurumlu Gülzade İbrahim Hakkı Gül)
Milletleri millet yapan onun inanç ve idealleridir. Bu bizim için İslam kültürüdür. Bizim için İslam kültürü varlığımızın milli birlik ve beraberliğimizin, yücelişimizin, yükselişimizin manevi bir simgesidir. Kültürümüze, milli ve manevi değerlerimize hizmet etmiş birçok fikir adamı ve Allah dostu vardır. Bunlardan biri de Garip Hafızdır.
Kısa Öz Hayatı
Resmi kayıtlardan edinilen bilgiye göre Gülzade Hacı Mehmet Efendi Torunu İbrahim Hakkı Güloğlu Garip Hafız Rumi 1319 (1903 Miladi) Senesinde Erzurum Cedit Mahallesi Dervişağa Sokağı 95 Hanede dünyaya gelmiştir.
Babası: Hacı Mustafa Efendidir.(Lakabı: Kara Mustafa)
Dedesi: Süvari Albay Hacı Mehmet Efendidir.
Annesi: Hasene Hatundur.
Aile İsmi: Güloğulları (Marifetname eserinin yazarı İbrahim Hakkı Hazretlerinin neslindendir.)
Garip Hafız, Doğumundan 16 Sene sonra1335 senesinde Erzurum ve civarının Ruslar tarafından işkâl edilmesi üzerine annesi ile beraber Erzurum’dan Malatya’ya gelmişlerdir. Malatya’dan kendisi tek olarak bir vesile ile Sivas’a intikal etmiştir. Sivas da Sivas Darülmüallimine sığınır kısa bir süre içinde burada din görevlisi olarak görevlendirilir. Ve burada talebelere Kuran-ı Kerim Sarf, Nahv kavid (medrese dersleri) dersleri vermeye başlar. Ve kendisine burada bir oda tahsis edilir.
Bir toplantı nedeniyle Amasya İli Gümüşhacıköy İlçesi Gümüş Nahiyesi ileri gelenlerden Sofu Hacı Şükrü Efendi Sivas’a gider. Sivas’ta Kuranı Kerim Kırat olunurken Hafız Efendi ile tanışırlar. O günün yetkililerine “ bir mahsuru yoksa bu çocuğun kendilerine verilmesini ister”, onlarda münasip görürler. Hafız efendi Hacı Şükrü Efendi ile birlikte Gümüşe gelirler.
Hafız Efendinin artık Sivas yılları bitmiş Gümüş yılları başlamıştır. İlk önceleri Hacı Şükrü Efendinin evinde kalırlar daha sonra Medresede kalmaya başlarlar. Ölümüne kadar da burada kalır.
Resmi kayıtlardan edinilen bilgiye göre Hafız Efendi 15 Ekim l927 senesinde Amasya ili Gümüşhacıköy İlçesi-Gümüş nahiyesi Camii Kebir Mahallesi 170 nolu hanede mukim iken Samsun ili Vezirköprü ilçesi askerlik şube başkanlığında okuryazar eli silahlı er yazıcı asker olarak görevine başlamıştır. Burada bir fiil iki yıl askerlik yaptıktan sonra 15 Mayıs l929 yılında terhis olarak gümüşe dönmüşlerdir. Bundan sonraki yaşamlarını yazları Gümüşte kışları Merzifon’da geçirmiştir.
16 Temmuz 1976 yılında uzun zamandan beri devam eden rahatsızlığının sonucunda Ankara’da Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Vefatında mezarının üzerine türbe yapılmamasını tavsiye etti. Öylede oldu. Allah Rahmet eylesin.
Hafız Efendinin kabri Amasya/ Gümüşhacıköy- İlçesi Gümüş Mahallesinde bulunan “Haliliye Medresesinin avlusunda metfundur. Gümüşhacıköy ilçesi, Gümüş beldesindedir. Medreseyi 1415 tarihinde daha önce burada Gümüş Madeni Eminliği yapmış, olan Çelebi Sultan Mehmet’in Beylerbeyi Halil Paşa yaptırmıştır. (1)
Hafız efendiyi sağlığında ziyaret eden sohbetlerinde bulunan biri olarak kendisi ile görüştüğümüz zaman Efendim izniniz olursa fikir ve düşüncelerinizi bazı gazete ve dergilerde yayınlamak istiyoruz dediğimizde Gerek yok evladım demeleri üzerine kendileri hakkındaki fikir ve düşünlerini yazmaktan vazgeçmiştik. Taki ölümünden 25 sene sonra 2001 yılında onu anma merasiminden etkilenerek sadece hazırlamış olduğum kitaptan kısa öz hayat hikâyesini ve mümeyyiz vasıflarını siz okuyucularımızın takdirine sunuyoruz.
Mümeyyiz Vasıfları
Onun hakkında uzun bir süredir elde ettiğimiz bilgilere göre onun
mümeyyiz vasıflarını şu şeklide ifade edebiliriz.
1) Hafız Efendi çalışkan, bilgili ve özelliklede inandıklarını hayatı haline
getirmeye çalışan bir Allah dostudur.
2) Onun İslam düşüncesinin başında; İslâmı, Peygamberimiz ve Ashabı gibi
katıksız ve saf yaşanmasını isterdi.
3) O gerek bu dünya için gerekse öbür dünya için insanoğluna lazım olan
duygu ve düşüncelerin bir takım uydurulmuş hurafe ve batın inançlardan değil bizzat Allah ve Resulünün ortaya koyduğu İslam inancından alınmasını isterdi.
4) O İslam dininin hayat dini, insanlık dini, olduğunu bilir, dünya durdukça
bu dinin dipdiri kalacağına inanırdı. Bu düşüncesini hatıralarında görmekteyiz.
5) O gündelik siyasetten yani politikadan nefret eder, bu konuda bir söz
açılacak olursa “ Politikadan Allah’a sığınırım” diyerek bu meseleyi dindarlığına bulaştırmazdı.
6) O bütün ibadetlerini derin bir huşu içinde yapar, yorgunluk nedir
bilmezdi.
7) O en güzel nimetin el emeği ile kazanılan nimet olduğunu söyler, rızkını
kimseye muhtaç ve yük olmadan temin ederdi
8) Onun her halinde Efendimiz (s.a.v)’in ahlakı ve adabı görülürdü.
9) O Hafız ı Kurra idi
10) O gününü abdestli olarak geçirmeye çalışırdı. Onun abdest aldığını
görenin olmadığını söylemeleri üzerine evladım abdest aldığımızı görmemmişler fakat abdest bozduğumuzu görmüşler mi? diyerek güzel bir gönderme ile cevap vermiştir.
11) Hafız Efendi Yunus Emre misali “Yaratılanı severim Yaratandan
Ötürü” Felsefesini hayatında yaşıysan biri olarak meşrebi, mezhebi ne olursa olsun herkese hoşgörülü davranırdı.
12) Maddi ve manevi hiçbir sorun karşısında yılmayıp her zaman sabırlı
olmayı tercih etmiştir.
13) Kendisini metheden veya yeren insanlara karşı hiçbir zaman kin ve
husumet beslememiştir. Onun en çok üzüldüğü şey bir Müslüman’ın kalbini kırmak idi. Bu konuya gerekli ehemmiyet ve dikkati gösterir, dostlarının da göstermesini isterdi.
14) O edeb ve hayâ sahibi olup hayatının sonuna kadar hiçbir dedikodu ve
fitneye mahal vermemiştir.
15) O tanıdık ve tanımadığı herkese selam verirdi
16) O kendisi için arzu ettiğini bir şeyi diğer Müminler için de isterdi.
17) O nefsine karşı dahi olsa insaftan ayrılmazdı.
18) O bit ’ad bilmez bit’adtan son derece sakınırlardı.
19) O dinde orta yolu tutar ifrat ve tefritten devamlı kaçınırlardı.
20) O tasarrufa dikkat eder israftan kaçınırlardı.
21) O şöhretten kaçınır, iltifattan hoşlanmazlardı.
22) O devamlı mütevazı ve merhametli olmaya çalışırdı.
23) Onda Ehlibeyte karşı sonsuz bir muhabbet ve sevgi vardı.
24) O şahsını met edenleri dinlemekten kaçınırlardı.
25) O kalbinden mal, mülk ve makam sevgisini tamamen silmişti.
26) O insan ve komşu haklarına çok çok riayet ederlerdi.
27) O sırları saklar, ifşa etmekten kaçınırlardı.
28) O işlerini, ülfet, ünsiyet, muhabbet, nezaket ve edep dâhilinde
yaparlardı.
29) O hayâ sahibi idiler, fena bir hareket yapmaktan çok korkarlardı.
30) O keşif ve kerametleri ile övünmez, bunu kendilerine Allah tarafından
Resulüllah adına verilmiş bir ikram olarak bilirlerdi
31) Onun yürüyüşlerinde İslam’ı bir vakar, oturuşlarında İslâmı bir edep
vardı.
32) O manasız sağa-sola bakmaz yüksek sesle konuşmaz ve hiçbir zaman
kahkaha ile gülmezlerdi.
33) Hafız Efendi gönüllü olarak hiç kimseye elini öptürmez, kendinden dua
talep edenlere “İyilerin duası olsun” sözü ile tevazularını sergilendi.
34) O çevresine nezaketle muamele eder, en sıkıntılı zamanlarında bile
onları üzmemeye çalışırdı.
35) O hediyeleri kabul eder, fakat kimseden ömrü hayatı boyunca ihtiyaç
sahibi olduğu zamanlarda bile kimseden bir şey istememiştir.
38)O hiçbir kimsenin sebepsiz yere üzülmesini istemezler, yanlışlıkla böyle muamelede bulunan birini görürlerse bunlara da müsaade etmezlerdi.
39) O randevunun bir emanet olduğunu düşünürler, sözlerinde durarak gidecekleri yere zamanında giderlerdi.
40) O söz söylerken sözlerini uzatmazlar ne söylenmesi gerekeni açık ve net olarak söylerlerdi.
41) Onda bağırmak, çağırmak, öfkelenmek gibi nefsani hareketler görülmezdi.
42) O bir topluluğa girdiklerinde hiçbir kimsenin kendileri için ayağa kalmasını istemez, münasip olan bir yere otururlardı.
43) O herhangi biriyle karşılaştıklarında ilk selamı o vermeye çalışır, değilse verilen selamı muhabbet ve saygı ile alırlardı.
44) Onun ağızlarından hiçbir zaman fena bir söz ve lakırdı çıkmadığı gibi; konuştukları zaman da sözün en güzelini, en tatlısını, en sevgilisini, söylerlerdi.
45) O temizliğe çok dikkat eder; temiz olmayan insanları lisanı hal ile, nezaket içinde temizliğe davet ederlerdi
46) O dünyaya misafir olarak bakarlar, dünyaya hiç mi hiç ehemmiyet
vermezlerdi.
47) O gazap etmekten korkar, gazabın kalbin nurunu söndüreceğine inanırlardı
48) Onda dünya hırsı, hasetçilik ve büyüklenme gibi kötü hallerin zerresi
görülmezdi.
49) O doğruluk ve adaletten ayrılmaz, hatır gönül için bile olsa hakikati
söylemekten ve yaşamaktan kaçınmazlardı.
50) O her ne kadar zahiri ve batini ilme vakıf idiyse de bunu halka açıktan
göstermekten çekinirlerdi
51) Onun uykuları çok az olup zikir ve ibadetleri ise sonsuzdu.
52) O çok az bir gıda ile beslenir, çok yemekten kaçınırlardı.
53) O az konuşur, çok düşünür bol tefekkür ederlerdi.
54) O İslam’ı bütün güzelliği ile yaşar, ona sımsıkı, sarılırdı
55) O münakaşa etmekten kaçınır, münakaşa etmek isteyenlere karşı
onları yumuşaklıkla ikna olacakları sözlerle hitap ederlerdi.
56) Garip Hafız’ı ziyaretine gelen bir zât; "Hoca Efendi! Ben de sizin gibi olmak
istiyorum." deyince;
"Pazarda satılsa otuza kırka
Ben de alırım vücuduma öyle bir hırka." Diyerek esprili bir cevap verir.
56) Bir tartışma söz konusu olduğunda zaman mümkün mertebe
tartışmaya girmez, mecbur kalırsa Haktan ayrılmazdı. (2)
Onun görüp de unuttuğumuz, bilibte yazamadığımız daha birçok mümeyyiz vasıfları vardır. Bunun için başta kendilerinin ruhaniyetinden daha sonra geride bıraktıkları dostlarından özür diler saygılar sunarım.
Kaynaklar:
(1)Bu resmi bilgiler Garip Hafızı incelemek ve araştırmak için 9.2.1984
yılında Amasya ili Gümüşhacıköy ilçesi Kaymakamlığına yapılan müracaat sonucu Kaymakamlık tarafından görevlendirilen Emekli imam Hatip Mehmet Civan tarafından Nüfus ve askerlik şubesindeki bilgiler Osmanlıcıdan Türkçe ’ye çevrilerek elde edilmiştir.
(2)Hafız Efendiyi en iyi bilen ve yakınında bulunan ve halen hayatta olan
kişilerin bilgilerinden istifade edilerek kayıt altına alınmıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.