W.B. Yeats: “Aramızda birlik yaratıyor duyduğumuz sevinç.” diyor bir şiirinde. Sevinç oluşturacak şeylerin yaşandığı bir ortamda bu duyguya bağlı birliktelik kendiliğinden oluşur.
Güç, çekim kuvveti oluşturur. Güneş sistemindeki gezegenlerin güneşin etrafında bir yörünge oluşturarak dönmesinin nedeni de bununla izah edilebilir. Büyük devletleri yöneten liderler tarihte ve günümüzde merkezdeki lider veya yöneticinin etrafıyla olan münasebetleri bu çekimle ilgilidir.
Yönetim mekanizmalarındaki liderin gücü, başarılı liderin etrafında oluşan çekim kuvveti plan, program, sevk ve idare, kontrol ve denetim; hızlı ve etkili bir hiyerarşik yapının işlerliği de bu çekimin her geçen gün artarak varlığını sürdürmesini sağlar.
Gücün kaybolması düzenin bozulmasına sebep olur. Bazen de düzenin bozulması gücün zayıflamasına, gücün zayıflaması da dengesizliği oluşturur. Ailelerin, toplumların ve devletlerin dağılmasının gerçek nedeni budur.
Tarihte saymakla bitiremeyeceğimiz misaller olduğu gibi günümüzde de çeşitli başıbozuklukların, terörün ve anarşinin gerçek nedeni budur.
Aramızda bir sevinç varsa, bunun sonucu da birlikteliği doğurur. Zaten insanî temel değerlerin varlığı insan ve toplum ilişkilerini belirler. Bunların dünyevî gailelerle tüketilmiş olması zamanla olumsuzlukları türetecektir.
Her başarı bir kıvancı, her kıvanç bir sevgiyi doğurur.
Sevgiler büyüdükçe toplumu kucaklar. Toplumun sevgiyle dolması barışı, barışın ise huzuru tesis ettiği muhakkaktır.
Toplumsal olaylardaki gücün tesisi uzun zamanların tezahürüdür.
Kişisel bir gücün kişilikle, yetişme şartları ve genetik özelliklerle izahı mümkündür. Bununla beraber imkânların doğurduğu kritik durumlar da önemli rol oynar.
Ailenin bir sevinç oluşturacak birlikteliği hakkında tartışma götürmez bir durum vardır. İçinde bulunduğumuz çağın en büyük problemi aslında budur: kaybolan aile, kaybolan birey ve kaybolan bir toplum gerçeğini kimse göz ardı edemez.
Hâkim anlayışın birey, aile ve toplum üzerindeki olumsuz tesiri daha çok saf düşüncelerle hiçbir şekilde tartışılmayacak hatta tartışılması bile gündeme getirilmeyecek durum ve kavramlardır.
‘Kişisel özgürlük’ adı altında var olan değerlere karşı açılmış savaşın gerçekte nasıl bir toplumsal yıkım oluşturduğunu, ‘kişiyi özgürleştirmek’ adı altında nasıl bir tuzağın olduğunu, ‘insan hakkı’ denirken nasıl başka insanların haklarına tecavüz edildiğini burada zikretmeye gerek var mıdır bilmiyorum.
‘Demokrasi ve insan hürriyeti’ adı altında sürdürülen savaşın gerçekte taraflardan güçlü olanının diğerini yok etmeye endeksli olduğunu gözden kaçırmaktayız.
Aramızda bir birliktelik oluşturacak sevincin, mutluluğun, huzurun, güveninin yanında birlikteliğimizi bozacak üzüntünün, kargaşanın, karamsarlığın ve yıkımın karşısında da bir birlik oluşabilecek kişisel ve toplumsal bir değerin gücünü sürekli taşımalıyız.
Maalesef zulüm haktan anlamıyor, dolayısıyla aramızdaki birliktelik bir sevinç doğuracak ve birliğimiz daha da güçlü olacaktır.
Gerçek olan şu ki zulüm güçle yok edilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.